Bir top cana yakın düş bulutu: “Hayalperestler” | Selva Trak Ulupınar

Aralık 14, 2018

Bir top cana yakın düş bulutu: “Hayalperestler” | Selva Trak Ulupınar

“Onu yazmak ölü toprağını üzerimden çekip aldı; umarım bir ölçüde okurun da içini nedensiz bir neşeyle doldurmayı başarır.”

National Book Award’ı kazandığı “Çoluk Çocuk” ile “M Treni”, geçtiğimiz günlerde yayımlanan “Adanmışlık” adlı kitapları ve bugüne dek yaptığı on üç adet albümüyle tanıdığımız Patti Smith’in ilk kez ince bir kitap olarak basılan “Hayalperestler” adlı anı kitabının yıllar sonra ilginç fotoğraflar ve illüstrasyonlarla genişletilmiş hâli, anı kitabından çok peri masallarını andıran satırlar içeriyor.

Çocukluk anılarının sihirli ayrıntılarında gezinen yazar, aynı zamanda bir şair, görsel sanatçı ve müzisyen olarak tüm bu yeteneklerinin izdüşümünde, duygularını gerçeküstücülüğün sınırlarında dolaşarak aktarıyor: “Bence olay objenin kendisinde bitiyordu; benim dokunuşumla hayata geçen bir tür büyü gibiydi. Böyle düşünerek hemen her şeyde sihir buldum; sanki her şeyde, doğanın bütününde bir cinin dokunuşu vardı.”

Doğayla, çiftçilik ve çobanlık yaşamıyla iç içe geçen çocukluğu sayesinde yaşama sevinci aşılayan renkli ve pastoral içerikli hayallerini dile getirdiği satırlarda, o küçük kızın doğa üstü güçlere sahip olduğunu düşündüren yer yer esrarlı bir anlatıma bürünüyor Smith’in cümleleri: “Dikkatli olmalıydınız, akıllı olmalıydınız. Çünkü idrak edebilenler uzaktaki bir şeyi yakalayabilir, yakına getirebilirlerdi… aniden korkunç güzel bir şeye dönüşüveren küçük şeyler için gözümü dört açmıştım.”

Toprakla ve yaratılışın öyküsünü bulduğunu söylediği gökyüzüyle dostluğu, diğer çocuklarla vakit geçirmeye tercih eden yazarın doğada bulduğu ihtişamlı sessizliği ifade ediş tarzı, dilinin şiirselliğine hoş bir örnek teşkil ediyor: “Burada bir tohumu oluşurken ya da bir ruhu mendil gibi katlanırken duyabilirdiniz.”

Kitaba da adını vermiş olan “hayalperestler” (woolgatherers) sözcüğü, İngilizce karşılığında olduğu gibi yazar için de iki anlam birden ifade ediyor. Yazar, kitap boyu bu her iki anlamla da oynamaktan haz alıyor: Sözcük, hayalperest anlamının dışında Küçük Patti’nin evinin karşısındaki çayırlarda otlayan koyunların çitlere ve çalılara takılan yünlerini toplayan köylülerin gizemli görüntüleri anlamını da karşılıyor: “Onların -o insanların- burada olduğuna inanıyordum. Arada sırada onları duyabiliyordum; sanki pamuktan bir duvarın ardından mırıltıları geliyordu.”

Çocuk aklını, alna kondurulan bir öpücük gibi kabule açık ve ilgisiz olarak nitelendiren yazar; “Katlı doğum günü pastasının üzerindeki balerin gibi döner durur; hem zehirli hem tatlı…” gibi ilgi çekici benzetmelerle okurun dikkatini çocuk dünyasına çekerek çocukluk hayallerinin dışında çocuk aklı ve düşünceleri üzerine de görüşlerini ortaya koyuyor. Bu yönüyle kitap, çocuk yetiştirmekte olan ebeveynler için de onların dünyasını anlayarak farklı bir gözle bakabilmek açısından yararlı ve ilginç bir sanatsal kaynak durumunda, diyebiliriz.

İçinde, Smith’in şiirlerinin de yer aldığı “Hayalperestler”, yoğun ve naif duyguların dile getirildiği bol imgeli anlatım tarzıyla okuru kendine çekecek bir büyüye sahip: “Bir gün hepimiz öleceğiz/ Ama durmayıp yola devam edenler/ Attıkları adımın sonunu getirenler/ Onlar asla ölmeyecek/ Onların isimleri/ Rembrant, Columbus…”

Materyalist dünyaya karşı tepkili olduğunu bildiğimiz yazarın, hayallerle gerçeklerin bir sarmal oluşturup sözcüklerin âdeta notalarla benzeşerek uçuştukları bir anlatımı tercih etmesi, okuru şaşırtmadığı gibi mutlu da ediyor; sayfalar arasında gezinirken altıncı hissin hâkim olduğu  mucizelerle dolu bir hikâyenin içine düştüğünüz duygusuna kapılmamak imkânsız. Çünkü bir dalı mürekkep havuzuna sokarak yazı yazma gibi hayallere sahip birinin kaleminden çıkmış bir kitapla baş başasınız.

Yaşamının ilerleyen yıllarında Patti Smith her ne kadar dini reddetse de çocukluk yıllarında annesinden aldığı yoğun dinî eğitimin izlerine sıklıkla rastlıyoruz. Fikrin de bir ruhunun olması gibi dilekleri bulunan yazar, genellikle soyutla somutun iç içe geçtiği cümleler kurarak özellikle başarılı betimlemeleriyle okuru zevkli bir okuma oyununun içine dahil ediyor: “Nefesimin bir dli vardı, konuşuyordu ama hiç ses gelmiyordu. Bu arada gökyüzü, pervaneli bir uçağın ardında bıraktığı izler gibi dua ve şiir kalıntılarıyla çizik çizikti.”

Okuma eyleminiz sırasında hayallerin mi yoksa gerçeklerin mi daha baskın olduğuna karar vermekte güçlük çektiğiniz kitap, çocukluk anılarını ve hayallerini ömür boyu yitirmemenin neşesine sahip bir insanın huzurlu dünyasına bir süreliğine de olsa konuk olmanızı sağlıyor.

Yaşı ilerledikçe geçen zamanla birlikte birtakım duyguların da kaybolduğunu belirten yazar, arada bir de olsa aniden ortaya çıkıveren o tertemiz neşeyi tetikleyen şeyin, bazen doğa, bazen bir kitap, bazen de misal Millet’in bir tablosu veya bir başka ressamın kullandığı renkler olduğu sırrını paylaşıyor.

“Hava şenlik gibiydi; duyarlı… Çimlerin çatırdadığını duyabiliyordum. Yaşamı hissedebiliyordum; samandan sevgilinin üzerine atılan kor gibi…” 

Kırk beşinci doğum gününde tamamladığı bu kitabıyla kendini bulmanın öyküsünü anlatan ve yaşam sevgisiyle bunca dolu bir yazarın, bir vakitler duyduğu zarif öğütleri hâlâ anımsayıp uygulamaması mümkün olabilir mi?

 “Ne yapacağız Büyük Barrymore?

Sendeleyeceğiz.

Ne yapmalıyız iddiasız rahip?

Kalbini temiz tut.”

Selva Trak Ulupınar – edebiyathaber.net (14 Aralık 2018)

Yorum yapın