Bir patika yaratmak (VI): Gelirken, sen | Feridun Andaç

Eylül 10, 2019

Bir patika yaratmak (VI): Gelirken, sen | Feridun Andaç

“Yağmur damlaları sedeflerin içinde inci olur.”

Mevlânâ

Ah, göz! Ah, ırmak giderken sen tutun bana. Dile tutun, cana tutun, söze söz ol. Yıkıntılardan çıkıp geleni unut, yıkıcı yaban düşeni.

Öğütleme birini, can hevenginde yeşereni bırak giderek görsün. Yansın elleri, gözleri… Dikenler kanatsın dizlerini… Ama bilmeli ki, can yanması bu değil. Ayrı düşüş, ayrı kalış bu değil.

Herkes kendi vuslatını yaratır, eğer ki sabrı sınanmışsa.

Öyleyse yolun yoluna dönmeli ilkten. Ama şunu fısıldayarak yola düşmelisin:

“Biz ney gibiyiz, bizdeki nağme senden. Biz dağ gibiyiz, bizdeki seda senden.”

Mademki gitmek var niyetinizde, sırlayın gözlerinizi ilkten. Görünmeyeni sevmekse kısmet, ilkten patikanızı yaratın. İçgözünüzü açacak her şeye değil, bir tek şeye yüzünüzü dönün: Sabırla gelen sadakat, tutkuyla gelen bağlılık.

Yangın yerlerini unutun, göğün yedi katına çıkmayı hüner bilmeyin. Kendi aynanızın sırrını dökün, kendi bahçenizin ağacını kökleyin, dağınızın suyunu kendiniz getirin.

Dokunun sese, dokunun göze, elleriniz yansın bırakın; topraktan toprak yaratılamayacağını öğrenin. Ateşe ateş , suya su, havaya hava iyi gelir.

Bilgiden güzel ve doğru sözler öğrensen de, insandan gelenine dönün yüzünüzü. Ulaşmayı değil gitmenin sırrını öğren derim gene de. Ne dağa varmak hüner, ne de dağdan bağa gitmek. Yolun yolcusu olmanın sırrı burada değildir. Kepeği undan yeğ tutan akılla tartışma. Cevher dediğin saklı durandır. Göstermez kendini. Ya dokunmalısın, çaba gerek buna da; ya da gidip ilmini öğrenmelisin simyasından geçmek için.

Dile dil gerekmez, söz ile yolcuysan eğer; melekler katına gitmeyi bil. Der ya bilge kişi: “Akıl, melek cinsindendir; gerçi meleğin sureti kolu ve kanadı var ve  aklın yoksa da, gerçekte aynı şeydir ve bir iş görürler.”

Öyleyse ne yerde ne de gökte deme, içine tutulan aynaya bak; der ya anlatıcı, anlattıklarım elimde gezdirdiğim aynaya yansıyanlardır, benim suçum günahım yok.

Öyleyse, itirazı olmamalı insanın aynasına yansıyanlara. Melek dediğin işte aklının suretidir orada.

***

Geldin sen, binlerce yılın patikasını aşarak, kendi patikanı yaratarak. Canı muma döndürmek değildi niyetin, biliyorum. Sözü imbiğinden geçirerek, yansıttın suretini ta ötelerden.

Şunu fısıldadın kulağıma:
“Söz, insanın değeri kadar gelir, söylenir. Bizim sözümüz bir suya benzer. Bu suyu subaşı akıtır. Subaşı kendisini subaşının hangi çöle aktığını nerden bilsin?”

Sonra dedin ki; öyleyse kendi patikanın taşlarını döşe, kendi kuyunu aç suyunu çıkar.

Yani bir kazıcı ol dedin bana. Bir de şunu ekledin: Eğer sabrın yoksa gönül ehli olamazsın. Ne yere bak, ne de gökte ara, önce içinin sesini dinle. Bir kıyıya geldiysen eğer, kıymetini bilmeyeni unut, derdinle dertlenmeyeni, güneşinle güneşlenmeyeni, ayınla aylanmayanı. Sonra şu meseli anlattın bana:

“Bir saka, kırbasına su doldurmuş giderken önde başka bir saka gördü.

Elinde su kırbası olduğu halde koşarak ona yetişti, bir parçacık su istedi.

Adam, “A şaşkın, sende de aynı su var; güzelce içsene,” dedi.

Saka dedi ki: “A akıllı, sen bana bir parçacık su ver, çünkü ben, kendi suyumdan bıktım!”

O bir katreyi kıskanan Adam, kendi suyunun da zamanının geçeceğini bilmeyendir.

İşte gelirken, sen;  bütün gözeneklerini açtın bakışımın. Toprağa dokunmamı istedin önce, ama ateşini göstererek. Sudan ömrü olmalı insanın diyerek üflemiştin görünmeyen yüzünün rüzgârını.

Şimdi ben sendeyim, sende bende. Birlikte patikamızın yolunda yönündeyiz ey Sevgili.

Feridun Andaç – edebiyathaber.net (10 Eylül 2019)

Yorum yapın