Zorbalık, güç ve başka dünyaların mümkünsüzlüğü üzerine | Özge Uysal

Şubat 7, 2018

Zorbalık, güç ve başka dünyaların mümkünsüzlüğü üzerine | Özge Uysal

İnsan gözü kusursuz bir cihazdır.

Küçük bir çabayla en büyük adaletsizliği bile

görmezden gelebilir.

Değiştirilmiş Karbon, sf. 291

Bilimkurgu, son on yıllık serüveninde ele aldığı meseleler ve bunlara ilişkin yorumlarıyla fikirlerimizi, gelecek tasavvurlarımızı distopik bir yöne doğru savurdu. İnsanın teknolojiyle ilişkisinin varacağı nokta ile ilgili değerlendirmeler, tam anlamıyla felaket senaryolarına dönüşmüş durumda. Okur olarak da izleyici olarak da çok etkilendiğimiz bu tür, aslında bize, insanın bu dünya üzerinde yapabileceklerinin sınırlarını (ya da söz konusu kötülük olduğundan bir sınırımızın olmadığını) daimi olarak hatırlatıyor.

Bilimkurgunun alt türü olarak adlandırılan siberpunk, teknolojinin yükselmesiyle insanların hayatlarındaki niteliğin düşüşü arasındaki korelasyona odaklanan ve bundan beslenen, distopik ögelerle örülmüş hikayelere sahip bir tür. Bu türün en önemli örnekleri arasında Neuromancer, Otomatik Portakal gibi kült haline gelmiş romanlar var. Siberpunk okurları bilirler ki her iyi siberpunk kitabı, iyi birer senaryoya dönüşebilir. Bunun ispatı olarak kitaplardan esinlenerek beyazperdede izleyiciyle buluşan çok başarılı siberpunk filmlerini örnek verebiliriz. Aklıma ilk gelenler Ghost in the Shell, The Matrix ve Blade Runner oluyor. Sık sık popülizmle birlikte anılan ve bu yüzden eleştirilen siberpunk hakkında uzun uzun yazmak istesem de bu konu, kısaca özetlenebilecek gibi değil.

Yazar Richard K. Morgan’la Değiştirilmiş Karbon kitabı vasıtasıyla tanıştım. Morgan’ın kitaplarının ortak özelliği, doğru noktalara temas eden ve okuru bu tartışmada taraf olmaya davet eden sistem eleştirileri. Çoğunluğun gücü elinde bulundurması ve daima sömüreceği bir azınlığın varlığını mecbur kılması, Morgan’ın kitaplarında sıkça işlenen konular arasında. Tüm bu sebeplerle, Değiştirilmiş Karbon yeni nesil bir siberpunk romanı olarak nitelendiriliyor. Morgan’ın baş karakteri Takeshi Kovacs, Morgan’ın ilk romanı Altered Carbon (Değiştirilmiş Karbon)’da hayat buluyor. Bu romanda, teknolojinin yükselmesiyle insanların hayatlarındaki niteliğin düşüşü, okuru etkisin altına alacak diyaloglar aracılığıyla sıkça işleniyor. Bu yazıyı okurken bir yandan sosyal medya hesaplarına bakan okurlar, aman dikkat! Teknoloji bizi ele geçirmeden sınırları belirlemekte fayda olabilir.

Değiştirilmiş Karbon, 26. yüzyılda dünyanın içerisinde bulunduğu koşulları ve teknolojiyi, insanların, robotların, yapay zekânın yaşantısını detaylı olarak betimliyor ve okurun zihnine yeni bir dünya haritası yerleştiriyor. Bu dünyada teknoloji ilerlemiş, hatta insan bilincinin depolanması ve başka bedenlere aktarımı dahi başarılmış durumda. Ölümün tanımı değişiyor; artık ölmek, kimileri için daha zor kimileri içinse hâlâ çok kolay. Tüm bu teknolojik gelişmişlik, insan bilincine ve birlikte yaşama kültürüne pek de yansımıyor: ırk, cins ayrımları devam ediyor; güçlü ile güçsüz arasındaki fark keskin; ölümsüzlük, kendisine istediği kadar kılıf alma lüksüne sahip zenginler ve bunlara yakın olan kişiler için normal sayılsa da fakirler için ölümsüzlük, hâlâ uzak bir hayal.

Kitabın ana kahramanı Takeshi Kovacs, eski bir asker ve BM elçisi. Geçmişte önemli görevlerde bulunan Kovacs, son ölümünden kalan acının izlerini bilincinde taşıyarak, Bay City’de yeni bir bedende uyanıyor. Kovacs, uyandıktan kısa bir süre sonra Laurens Bancroft’un ödediği büyük paralar sonucu burada olduğunu öğreniyor ancak büyük bir komplonun merkezinden olduğunu anlaması için daha zaman var. Bancroft, bir meth; yani çok uzun yıllardır bilinci bedenden bedene (kılıftan kılıfa) aktarılıyor; BM’de önemli tanıdıkları var, suçlarını örtbas etme gücüne sahip. Biz fanilerin anlayacağı şekilde söylersek, üç yüz yaşında; dünyanın en güçlüleri arasındaki yeri sağlam. Yüzlerce kılıfa sahip, ölümsüzlüğünü hiçbir şekilde şansa bırakmıyor, belleği 48 saatte bir uzaydaki bir bulutta depolanıyor. Ancak yakın zamanda yaşanan son ölümü, polis tarafından kısa sürece ‘intihar’ olarak kayıtlara geçiyor ve dosya kapanıyor. Uzun yıllardır dünyada olan Bancroft kendini tanıyor, kendini öldürmüş olamaz. Öyleyse ne oldu? Yaşlı Bancroft, işte bu sorunun cevabının peşine düşmesi için BM elçisi Kovacs’ı kullanmak istiyor.

Methler, bu yeni dünyanın kurucuları. Kalabalıktan uzaklaşmak ve yukarıda olduklarını belletmek istercesine evlerini yukarı taşımışlar; göklere, olimpos tanrıları gibi.

Bu dünyada bedenin ölümü bir son değil, bellek dakikalar içinde başka bir gezegendeki herhangi bir kılıfa aktarılabilir. Ancak bellek imha edildiğinde, bunun dönüşü yok. Buna gerçek ölüm deniyor.

Kitabı okurken keşke bu kitabı ekranda görme, okuru olmanın yanında izleyicisi olma şansını da yakalasak diye düşünmüş okurlara müjde: 2 Şubat’ta, Netflix’te Altered Carbon ismiyle ilk sezon izleyicinin beğenisine sunuldu. Kitabı okuduktan sonra diziyi izlemek, eksik kalan birkaç detayın muazzam şekilde yerine oturmasıyla sonuçlanıyor; en azından benim deneyimimde böyle oldu.

Değiştirilmiş Karbon, Aslıhan Kuzucan’ın özenli çevirisiyle Ocak 2018 İthaki Yayınları etiketiyle okurla buluştu. Bilimkurgu ve özellikle siberpunk türünü takip eden okuru da izleyiciyi de hayli heyecanlandırdı ve bu heyecanın altını da başarıyla doldurduğunu söyleyebiliriz. Takeshi Kovacs’ın yeni maceralarını okumayı bekliyoruz.

Özge Uysal – edebiyathaber.net (7 Şubat 2018)

Yorum yapın