Zaman bir yanılsama mı? | Tekgül Arı

Nisan 7, 2016

Zaman bir yanılsama mı? | Tekgül Arı

saklambacZaman bir yanılsama mı? Yoksa bizim için kurgulanan yaşam evrelerini üzerimizden atmak için çizilen sınırların gerisi mi? Geriye atılan bu sınırlar bazılarımız için yeniye geçişte bir soluklanma anı, bazılarımız içinse geride kalan o sınırın henüz sorgu kapısı açılmadığı için, kesik bir soluğa neden olabilir. Kesik soluk alanlar geçmiş zamanın kapısını sürekli tıklatmak zorunda kalanlardır. Onlar şimdi ve geçmiş arasında hep gidip gelenlerdir.

Zamanlar arası geçişlerde, bir insandan kaç kişi ortaya çıkar? Çocukluk, gençlik ve orta yaşın kişileri aynı olabilir mi? Ya sökün eden acıların ağırlığı…

Biz kaç kişiyiz Melike?

Hangimiz sensin?*

Yasemin Yazıcı’nın ikinci baskısı yapılan Saklambaç Oynuyorduk Zamanla romanının başkarakteridir Melikeler. Üç zaman dilimi içindeki Melikelerin birbirine dolanan yaşamlarının psikolojik durumları ve sorguları, eyleme geçiş anları verilir romanda. Anne baba boşanmış bir ailenin çocuğudur küçük Melike. Geleneksel toplumun tüm kurallarını içselleştirmiş öfkeli bir anne. Yaşadığı çocukluk travmalarının üzerine giden Melike, bu yüzden ilkin çocukluğun sorgu kapısını tıklatır. İçeri girer.

Genç Melike’nin sorgu kapısı daha kapalıdır. Ancak romanın bütününe hâkimdir. Melike’nin içinde bulunduğu şimdiki zamana uyum sağlamasını zorlaştıran bir kapıdır. Onun gibi 68 kuşağı hareketinde yer almış arkadaşı Yekta’da uyumsuzdur. Fakat Melike’nin kocası Kamer, yeni zaman dilimine hemen uyum sağlayabilmiş, sermaye kültürünün içine dalarak, işlerini büyütmüştür. Yaşayamadığı gençliğini, kendinden genç kadınlarla birlikte gidermeye çalışmaktadır. Kamer’in uyum sorunu yoktur. Uyumsuzları anlayamamaktadır sadece.

Romanın derdi 68 kuşağının eylemleri değil, kapanmış bir kapının dışında kalabilenlerin yeni zamana tutunabilme-tutunamama meselesidir. Bu nedenle Yazıcı, öykü tekniğiyle, okura yerinde verdiği ipuçlarıyla Melike’nin 68 hareketi içinde yaptığı eylemlere ve yitirdiklerine yer verir.

Geçmiş ve bugün arasında gidip gelen Melike’nin psikolojik sıkıntıları, iç dünyasındaki çatışmaları ve yalnızlığına rağmen sorgu kapıları sonrası aradığı çıkış, onun dağ gezisine çıkmasıyla bambaşka bir noktaya götürür.  Son’dur belki de bu. Batı ve Güneydoğu bakışının da çarpıştığı son noktadır.  

Üzeri örtülmek istenen, insanların  algılarıyla oynanan, düşman yaratan bir zaman dilimi, 90’lı yıllar. 68 kuşağı kadını Melike ve gerilla Zeycan’ın yollarının da kesiştiği andır, dağdaki karşılaşmaları. İki farklı mücadelenin eylemleri de karışır birbirine. Özgürlük mücadelesinde yer alan gençlere karşı güç kurucuların topluma salgıladığı düşman oldukları imiyle.

1998 yılında ilk baskısı yapılan roman, bugünkü koşullar içinde değerlendirme yaptığımızda, Zeycan’ın son’da karşımıza çıkması bizi şaşırtır. Çünkü Zeycan’ın geçmişi, dağda verdiği mücadelesi eksiktir. Bir anda karşınıza çıkmıştır. Bu çıkış romanı eksik kılmaz, bir bütünlük içinde kesişen noktaların birleştiği bir zaman diliminde çıkmıştır aslında. Fakat 90’lı yıllarda yazılmış bir roman olarak düşündüğünüzde,  Zeycan’ın hikâyesi eksik bile görülse, o yılların kapısının batı toplumuna sıkıca kapalı olduğu gerçeğini de açık eder. Batı insanı açılan çatlaklar arasından sızan bir görüşle dönemi imleyebilir ancak. Yazıcı’nın dönem olarak bir gerilla kadını son’da karşılaştırması bile büyük bir cesaret örneğidir.

“Tüm savaş ölüleri üzüntülüdür, hep ağlarlar mezarlarında… Her savaşta bu kimsesiz ölülerin, gözyaşlarının sesini işitirim… Tüm ölülere haksızlık edilmiştir. Bu yüzden savaşın ölüleri, hep üzgündür, ağlarlar zamansız bırakıldıkları cennetlerinde.”  (s. 175)

Tekgül Arı – edebiyathaber.net (7 Nisan 2016)

Yorum yapın