Yazarın Odası: Semrin Şahin | Meltem Dağcı

Mart 21, 2019

Yazarın Odası: Semrin Şahin | Meltem Dağcı

Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Semrin Şahin’i, eşi Bülent Şahin’le konuştuk.

1) Yazılarını nerede oturup yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?

Nasıl söylesem, tabiri caizse havada karada, o da olmadı her yerde yazabiliyor vallahi. İlk zamanlar gece çocuklar yattıktan sonra yazıyordu, çocuklar büyüyünce de kendi odasında yazıyor. Yazı yazarken ilginç bir anı olarak ilk zamanlarda gecenin ilerleyen saatlerinde veya sabahın erken vakitlerinde  uyanıp da onu bilgisayarın başında yazı yazarken görmek bana çok ilginç geliyordu, hatta bu saatte neden kendini yoruyorsun gündüz yazarsın dediğimde de öykünün kafasında canlandığını bunu değerlendirmesi gerektiğini, en azından öyküyü  bitiremese bile notları öykü defterine yazması gerektiğini söylerdi.  Bu yaptığına hiçbir anlam veremezdim. Bir de aynı anda üç veya dört kitabı birden okuması ve bunları çok kısa sürede bitirebilmesi benim gibi bir kitabı ancak bir hafta da bitirebilen biri için çok ilginç geliyordu ama şimdi alıştım tabii, onca kitabı çok kolay bir şeymiş gibi okuyabiliyor ve bunları da aklında tutabiliyor pes doğrusu. 

2) Eşinizle yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?

Üzülerek söylüyorum ama edebiyatla pek ilgili değilim, o yüzden de daha çok Semrin’in okuduğu kitaplar üzerine ve yazdığı öyküler üzerine konuşuyoruz. Bazen yazdığı öyküler hakkında yorum yapmamı istediğinde bana yazdığı öyküler çok güzel geldiği için çok güzel olmuş, değişik bir bakış açısı gibi genelde olumlu eleştiriler yaptığımda da bana kızdığını fark ediyorum sanırım benden daha çok kurguya, anlatımına faydalı olacak, ufuk açıcı eleştiriler bekliyor ama işte orada da benim edebiyattan anlamamam biraz sıkıntı oluyor. Okuma üzerine ise çok beğendiği kitapları benim de okumamı sağlıyor. Onun önerdiklerini elimden geldiğince okumaya çalışıyorum. Canetti’nin Körleşme’sini, Burhan Sönmez’in Labirent’ini, Jose Saramago’nun Kabil’ini yakın zamanda onun önerisiyle okudum. Hayatınızda bir yazar varsa ister istemez onun ışığından faydalanıyorsunuz haliyle.

3) Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?

Biyoloji eğitimi aldığım için bazen anatomi ile ilgili kafasına takılan şeyler konusunda bana sorular sorar ve bu konularda fikrimi alır. Bir de Latince sözcükler konusunda yardımcı olurum çoğunlukla. Günlük yaşantı içerisinde dikkatimi çeken ilginç olayları onunla paylaşırım. Otistik çocuklara eğitim veriyorum şu an ve bu  çocuklarla ilgili yaşadıklarımı anlatıyorum ona. Hayat hikayeleri, aile yaşantıları ve ebeveynlerinin duygusal durumları onu çok etkiliyor. Ben de onun zihninde yeni yollar, yeni kapılar açmaya çalışıyorum. Her şeyi bir anda öykü karakteri yapabiliyor. Bir gün öykü karakteri olabilirim kim bilir?

4)   Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?

Kahve ve çay olmazsa olmazıdır. Kurşun kalemleri, kağıtları, renkli  pilot kalemleri, öykü defterleri ve beş altı tane okuduğu kitabı her zaman yanında olur. Sessiz bir ortamda yazmayı sever. Sürekli çalışır ve okur.

5)   Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?

Celâl Üster’in Bir Çevirgenin Notları, Ayşen Işık’ın Kör Dövüşü, Ian McEwan’ın Fındık Kabuğu, Barış İnce’nin Sarsıntı.

edebiyathaber.net (21 Mart 2019)

Yorum yapın