Yazarın Odası: Fadime Uslu  | Meltem Dağcı

Eylül 12, 2019

Yazarın Odası: Fadime Uslu  | Meltem Dağcı

Fotoğraf: Elçin Polat
Fotoğraf: Elçin Polat

Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Fadime Uslu’yu, ablası Cennet Kozanoğlu ile  konuştuk.

1) Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?

Kardeşim genellikle çalışma odasında yazar. Saksı çiçekleriyle küçük bir bahçeye çevirdiğimiz balkonda, zaman zaman gittiğimiz köy evimizin terasında yazmayı da sever. Şehirde trafiğin yoğun olmadığı yerde ve saatlerde parklarda uzun yürüyüşler yapar. Doğaya âşıktır. Doğanın kokusu, sesleri onu büyüler. Doğayı dinlerken, o seslerde – kokularda onun neyi bu denli güçlü etkilediğini merak ederim. O sırada aklında yeni öyküleri oluşmaya başlar bence. Çünkü ruhu, bedeni şehirdeki gibi değildir. Kendi doğasını bulmuş gibi gelir bana. Daha çok not tutar köyde.  Köy evinde birçok kez terasta sabaha dek çalıştığına şahit oldum. Bir defasında da çıplak ayakları toprakta sabaha karşı bahçede oturmuş defterine yazı yazdığını gördüm. Sabahlamıştı ama son derece canlıydı. Yazmak hep canlı kılar Fadime’yi. Aklındakini yazmaya engel olan şeyler çıkarsa karşısına bedeni gerilir. Fırsatını kollayıp yazısının başına geçer.

2) Kardeşinizle yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?

Fadime’nin okuma hızına, yoğunluğuna asla yetişemem. Yazmadığı zamanlar okur, okurken notlar alır. Okumadığında müzik dinler. Yürüyüş ya da meditasyon yapar. Ev onun okuma yazma atölyesi gibidir. Genellikle onun bana bir şeyler okumasına bayılırım. Ses tonu etkileyicidir. Aynı şeyi okumuş olsam da onun sesinden dinlemek başka türlü bir haz verir bana. Beğendiğimiz kitapları paylaşırız. Doğrudan söylemez, okumamı istediği kitabı yatağımın başucuna bırakır. Öykü onun tutkusudur. Şiir ve müzik de öyle. Benim ilgi alanım onunkinden farklı olsa da yazıda beğenilerimiz ortaktır. Evde ya da arabada öykü dinleriz bazen. Bitince üzerine konuşuruz. Yorumlarıma dikkat kesilir, eleştirimi yerinde bulur. Benim tatlı, büyük eleştirmenim, der bana.

 3) Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?

Birlikte olduğumuz zamanlarda yazdığı öyküleri bana okur. Bazen okuma sırasında dur, der burası olmamış, kalkıp yeniden öyküsüne döner. Arkasından bakakalırım. Bazen ikimiz de tamam olmuş bu güzellik, deriz. Bazen de, bu o kadar iyi olmamış, derim, haklısın deyip yazdığını yıkar, bozar ve en iyisini buluncaya kadar çalışır. İyi bir öykü yazdığına inandığında ondan mutlusu yoktur.

4) Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?

Yazmaya başlarken kahve içer genellikle. Bir süre sonra zamandan koptuğunu, başka türlü bir zamana geçtiğini bilirim. Birlikte yaşamaya başladığımızın ilk zamanlarında, odasına girip onun dikkatini dağıtmaktan çekinirdim. Birkaç defa yanına gitmek zorunda kaldım, beni fark etmemişti bile. Belki bedeni oradaydı ama iç dünyasında, yazdığı yerdeydi bence. Gene, yazmaya başlamadan önce zaman zaman mum yakar. Geceleri odasında başka ışık kaynağı olsa da mum alevinin, ışığının ona eşlik etmesinden hoşlanır. Bazen müzik de eşlik eder ona. Cazı, klasik müziği sever.

 5)   Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?

Elindeki kitaplar kısa süre içinde değişir. Son gördüklerim Onur Akyıl’ın İmparator ve Köstebek kitabı, Tu-Fu’nun The Selected Poems kitabı bir de W. Butler Yeats’in Her Şey Ayartabilir Beni kitapları vardı.

edebiyathaber.net (12 Eylül 2019)

Yorum yapın