Yaşar Kemal’le geçen günlerim | Lütfi Özgünaydın

Şubat 28, 2018

Yaşar Kemal’le geçen günlerim | Lütfi Özgünaydın

Fotoğraflar: Lütfi Özgünaydın

28 Şubat onun ölüm yıldönümü… Üç yıl geçti aradan. Arşivimi açıp fotoğraflara baktım. Onunla sohbet ettiğim günleri bir daha yaşadım. Müthiş zeki ve geçmişini unutmayan bir insandı Yaşar Kemal. Ne çok şey dinledim ondan. Nazım Hikmet i anlatırdı; buluşmalarını, mektuplarını. Orhan Kemal’den söz ederdi. En çokta Dino kardeşleri;  Arif Dino ve Abidin  Dino’yu anlatırdı. Bazen çeltik tarlalarını, bekçilik yaptığı günleri anlatırdı. Unutursa hemen eşine, Ayşe  Hanım’a seslenirdi. Ayşe Hanım kesinlikle unutulanı tamamlardı.

Yaşar Kemal’le AKM de açtığım Mardin sergisinde tanıştık. Sergiye geldi, elimden tuttu ve birlikte gezdik sergiyi. Öncesinde ona” Van Gölü” kitabımı göndermiştim. İçinde “Karıncanın Su İçtiği” romanından etkilenerek yazdığım bir deneme vardı. Onu okumuş. Sergide mikrofonu aldı ve fotoğrafları anlattı. Fotoğraflarını çekmek istediğimi söyledim, evine davet etti. Birkaç kare fotoğrafını çekecektim ve bana bir saat zaman vermişti. Üç saatte bıraktı, beni ve eşimi. İkimize de kitap imzaladı. Açıp baktım: ”Yürekten sevgiyle” yazmış.  Dostluğumuz böyle başladı. Dış mekanlarda da fotoğrafını çekmek istedim. Birkaç kez dışarı çıktık; parklarda, deniz kıyısında dolaştık. Bir ara, “Neden Çukurova’yı çekmiyorsun!” dedi… O gün uzun uzun düşündüm, gerçekten binlerce sayfanın yazıldığı Çukurovayı fotoğraflamak önemli bir iş olurdu.

Birkaç gün sonra yola düştük eşim Songül’le… Önce Hemite’ye gittik. Köyü gezdik, fotoğraflar çektik.  Gitmeden önce köyü anlattı bize. Anlattığı yerleri bir bir buluyorduk. Köyün altında kayalara çizilen resimleri, türkü söyledikleri küçük kayayı her bir yeri buluyorduk. Hemite Dağı’na baktım uzun uzun. Makilerle kaplı  sıradan bir dağ. Ama o nasıl anlatıyordu, “Baştan başa Nergis” kokardı diyordu.

Arkadaşı Veli ile Hemite’de.

Her gidişimizde gördüklerimizi gelip anlatıyor, fotoğrafları gösteriyorduk. Heyecanlanıyor, yeni yerleri anlatıyordu. En çok söz ettiği yerlerden birisi de Anavarza Kayalıkları ve ören yeriydi. Muhteşem bir yer Anavarza. Kulaklarımda onun yazdıkları çınlıyordu kaleye çıkarken. “Mor Kayalar” diyordu, bugün yok olan “ Kartalları” anlatıyordu. Yazdıklarını okumuştum ama bir kez daha okuyordum. “Yılanların sevişme sahnesi canlanıyordu,” bilincimde o toprakları gezerken.

Yaşar Kemal; yengesi, Ayşe Semiha Baban, Arif Keskiner ve Lütfi Özgünaydın ile birlikte Hemite Köyü’nde.

Köyde bir çeşme varmış. O kadar söz etti ki köylülere sora sora buldum çeşmeyi. Yaşlı bir  kadın büyükçe bir taş gösterdi. “O çeşmeden bu kaldı,” dedi.  Yaşar Kemal o çeşmeyi bir anlatıyordu ki köyün üst başından çıkarmış,  suyuna doyulmazmış. Fotoğrafını çekip getirdim. Uzun uzun baktı. Bir gün de Kaleye çıktık, Hemite kalesine; oradan küçük bir taş kopardım, eline aldı; birkaç saat kaldım yanında hiç bırakmadı o taşı.

Masasının önünde çok oturmazdık, ama ben masasına hayran hayran bakardım. Masasında yığın yığın kalemleri vardı. Hepsi kurşun kalem. Kalemtraş bile vardı. Birde küçük mavi cam kuşları. O kuşlar hep masasında olurdu. Yaşar Kemal romanlarını hep eliyle yazmış. Son romanını da yine eliyle, kurşun kalemleriyle; üçüncü hamur kağıda yazıyordu.

Camın önünde, koltuğu karşısında; aynı koltuktan bir tane daha vardı. Konuklarını öyle karşısına alır konuşurdu. Masasında oturmazdı. Bazen rüzgar güllerinin de bulunduğu Balkonda otururduk.

Bir yıl gidip geldik Çukurova’ya. Muhteşem mekanlar ve muhteşem kaleler var… Yılan Kalesi Kozan Kalesi’nden coğrafyaya bakmak heyecan veriyor insana. Tarlaların renkleri, hele Çukurova’nın ilkbaharında renkler mest eder insanı. Yeşil bir denizin içine düşer kalırsınız.

“Çukurova Yaşar Kemal” kitabında da anlattım Orhan Pamuk’un Nobel aldığı, Yaşar Kemal’le birlikte Beylerbeyi’nde bir balıkçıdaydık. Telefonu yanında yoktu. Ayşe Hanım benim telefonumdan ulaşıyordu ona. “Orhan Pamuk Nobel’i aldı!” haberi geldi. Önce biraz durgunlaştı, uzun uzun baktı denize. Sonra “O çocuk hak etti. Çok çalıştı,” dedi. Makineyi arabada bırakmıştım, o anı fotoğraflayamadık. Hiçbir zaman, Nobel’in kendisine verilmeyişi ile ilgili söz etmedi.

Çukurova’dan dönüşlerde de yine evde fotoğraflarını çekiyordum. Sonradan iki kez birlikte gittik Hemite’ye, çok heyecanlandı; konuştu, anlattı, gezebildiği kadar köyü dolaştı. Kadınlar ona sarılıyorlardı. Çocukluk arkadaşları sarılıp, anılarını hatırlatıyorlardı. En yakın arkadaşı Veli, onun elini hiç bırakmıyordu. Köy meydanında çok heyecanlı bir konuşma yaptı. O kayıtlar TRT de var.

Çekimler bitince Yapı Kredi’de toplandık. Küratör Sadık   Karamustafa, Yaşar Kemal’in kitaplarından metinler seçti, benim fotoğrafları da birlikte değerlendirdik. “ Çukurova Bayramlığın Giyerken” adlı sergiyi açtık. Müthiş ilgi gördü.

Sergiden sonra da görüşmelerimizi sürdürdük; zaman zaman yanına gidiyordum, sohbet ediyorduk. “Tay Yolu” adlı öykü kitabımı götürdüm. Koltuğunun yanına koydu. Aylar sonra anladım ki hepsini okumuş. Bana güzel sözler söyledi ve “Yaz” dedi… Müthiş donanımlı bir insandı. Müzik konusunda resim konusunda hatta fotoğraf konusunda müthiş bir birikime sahipti.

Sergiyi yine Sadık Karamustafa nın küratörlüğünde Frankfurt a götürdük. Yaşar Kemal, Frankfurt’a gelemedi. Almanca yayımlanan kitaplarından metinler seçilmişti. Yoğun bir ilgi gördü o da.

Ertesi Yıl birlikte Paris e gittik. Türk Mevsimi programı içinde açıldı sergi. Sergiden önce büyük bir salonda toplantı yapıldı. Yaşar Kemal konuştu Fransızca’ya çevrildi. Salona sığmadı Fransızlar. Türkler azınlıktaydı  Sergi inanılmaz bir ilgi ile karşılındı. Çok önemli insanlar geldi; eski Kültür bakanı Jack Lang uzun süre kaldı sergide.

Çok şey öğrendim ondan,  vicdanlı olmayı önemserdi mesela. Her sözü sav sözdü… Hastalanıncaya kadar ara ara ziyaretine gittim, hep Çukurovayı konuştuk. Kitaplarını konuştuk. Her gidişimde bana kitaplar imzaladı. Bütün kitapları imzalı olarak kitaplığımda.

Ve çektiğim fotoğraflar Fransa’da İnce Memed’lerin dördünün bir kitapta toplandığı Fransızca yayımlanan “La Saga de Memed  le Mince” adlı kitapta “Alaın Bosqet” bölümünde yayımlandı. Yani dünyada ilk kez Yaşar Kemal  kitaplarının içine  Çukurova fotoğrafları girdi.   Portre fotoğrafı Ara Güler’den  seçilmişti. Benim onüç çukurova fotoğrafımda  kitapta yer almıştı. Kitap 1648 sayfa… Benim için bu  kitapta yer almak bir onurdu.

Eşi Ayşe Semiha Baban, Yaşar Kemal vakfını kurdu.  Orada onunla ilgili etkinlikler olacak. Yaşar Kemal hep yaşayacak. O müthiş kitaplar nesilden nesile ulaşacak.

Rahmetle Saygıyla özlemle anıyorum.

Lütfi Özgünaydın – edebiyathaber.net (28 Şubat 2018)

 

Yorum yapın