Yaşam coşkusu ve acı: İşte Frida | Adalet Çavdar

Mayıs 25, 2018

Yaşam coşkusu ve acı: İşte Frida | Adalet Çavdar

Hayden Herrera bir sanat tarihçisi. Pek çok konferansa katılmış, çeşitli sergilerin yöneticiliğini yapmış, üniversitede dersler vermiş, bazı yayınlarda eleştiriler ve makaleler yayınlamış. 1907-1954 yılları arasında yaşayan Meksikalı ressam Frida Kahlo’nun da biyografisini kaleme almış. 17 dilde yayımlanan ve sinemaya aktarılan orijinal yaşam öyküsünün yazarı Hayden Herrera. 1983 yılında ilk kez yayımlanan kitabın Türkiye’deki yayımcısı Bilgi Yayınevi. Kitap bu yıl Nisan ayında üçüncü baskısını yaptı.

Hayden Herrera kitabın önsözünde Frida Kahlo’nun 1953 yılının Nisan ayında, 47 yaşındayken ölümüne bir yıldan az kala doğum yeri olan Meksika’da açtığı ilk büyük resim sergisini anlatarak başlıyor. Kahlo’nun sergiye ambulansla gelmesi ve sergi salonuna yerleştirilen etrafında kocası Diego Rivera’nın sevdiği politik kahramanlar olan Stalin ve Malenkov’un fotoğraflarıyla süslenen yatağa yatırılmış. Bütün gece sergiye gelen 200 davetli ile Meksika türküleri söylemiş. Sanat hayatında ürettiği tabloların iki yüze yakını kendi oto-portresi. Herrera Frida’nın cesaretine, çektiği fiziksel acıya rağmen hayata tutunmasına, yaşama sevincine, inatçılığına ve her şeye rağmen mutluluğuna değinmiş.

Frida Kahlo’nun hayat hikâyesi aynı evde başlayıp aynı evde son bulmuş. Altı yaşındayken geçirdiği çocuk felcinin sonucu olarak bir bacağı engelli kalmış. 18 yaşındayken okuldan eve dönerken bindiği otobüse bir tramvay çarpmış ve hayatı daha tam manasıyla başlamadan değişmiş. Omurgası ve bir ayağı kırılıyor, kalça kemiği ezilmiş. O kaza sonrasındaysa hayatı fiziksel olarak çektiği acılarla ve geçirdiği ameliyatlarla dolmuş. Çocuk sahibi olamamış, eşi tarafından sürekli aldatılmış. Tanıştığı herkes kadın-erkek ona hayran ya da aşık olmuş. Frida her şeye rağmen çapkın bir kadın olarak hayatın neşesini biraz da flört etmekte bulmuş.

1929 yılında ressam Diefo Rivera’nın üçüncü eşi olmuş Frida. Fiziksel ve ruhsal olarak birbirlerine zıt olan iki insanın aşkından çıkan kıvılcımların etrafa saçılmasına herkes şahitlik etmiş. Rivera’nın şöhret düşkünlüğü sayesinde evlilikleri topluma mal olmuş. Her kavgaları, ayrılıkları ve barışmaları basında oldukça yer almış. Frida ve Diego 1939 yılında ayrılmışlar ve bir yıl sonra yeniden evlenmişler. 

Hayden Herrera kitabında Frida’nın çocukluğundan itibaren bütün hayat hikâyesini anlatmış. Doğduğu evden, doğumundan, çocukluğundan, ulusal hazırlık okulunda yaşadıklarından bahsetmiş kitabının ilk bölümünde. İkinci bölümde ise geçirdiği kazayı ve Diego ile tanışmasını anlatmış. Toplam altı bölümden oluşan kitabı okurken insan bir roman kahramanının bütün mahremiyetiyle yazıldığını düşünmeden edemiyor. Oysa Frida hayatta geçirdiği dar zamanı sonuna kadar acıyla ve mutlulukla yaşamaya gayret göstermiş.

Yaklaşık beş yıl önce geçirdiğim bir trafik kazasında omurgamı, kaburgalarımı, kafa tasımı kırdım ve kalça kemiğimim eğrildi. Yürüyemediğim, acıyla ve ağrıyla baş edemediğim zamanlar oldu. O zamanlar sırtımda korse ile sokağa çıkmaya başladığımda herkes beni Frida’ya benzetirdi. Yatakta kalkmadan yatarken yapılabilecek çok az şey var okumak, yazmak ve seyretmek. Frida filmini o dönem yeniden seyretmiştim. Ve baş edilemez fiziksel ağrının etrafındaki insanların üzüntülerine daha fazla şahitlik etmemek adına depresyon yerine korkunç bir neşe getirdiğini keşfetmiştim. Garip ama beş yıldır belimin, ayağımın ya da kalçamın ağrımadığı herhangi bir günüm yok. Şu yazı yazarken bile kendisinin varlığını hissediyorum. Yani pek çok insanın ressam olarak gördüğü ve kendisine farklı farklı yönlerden hayran olduğu Frida’ya olan hayranlığım tam manasıyla bambaşka bir yerden. Acıya ve ağrıya sabrı ve üstesinden gelmeyi başarması ve bununla yaşamayı öğrenmesi çok ama çok muhteşem.

Bütün bunları bir yana bırakacak olursak kitapta Frida’nın sanat yapma ihtiyacının olağandışı bir biçimde kişisel olduğunu okuyoruz. Her şeye rağmen tarihin en ünlü kadın sanatçısı olmayı yaşarken olmasa bile öldükten yıllar sonra hâlâ hakkında bahsettirmesiyle başarıyor.

Üzerine ne yazılsa az kalacak kadınlardan biri Frida. Bir devrim, bir direniş, bir kadınlık hikâyesinden öte bir ayakta kalış ve hayata tutunuş öyküsü onun hayat öyküsü. Hayden Herrera’nın yazdığı biyografi oldukça detaylı. Filme alınan kısmı bu kitabın sadece bazı bölümleri. Kitabın içerisinde Frida’nın mektuplarına, resimlerine ve resimlere dair Herrera’nın yaptığı analizlere de yer veriliyor. İnsan Frida’nın biyografisini okurken filminden daha çok etkileniyor. Filminde Frida’nın dans ettiği ve şarkı söylediği sahneleri unutmak mümkün değil ama hayata dair tutunma macerasını okumak bambaşka bir his bırakıyor insanın üstünde. Herrera’nın yazdığı bu kitapla bir kez daha ölümsüzleşiyor Frida. 

edebiyathaber.net (25 Mayıs 2018)

Yorum yapın