Savaş hakkında bugünlerde okunması gereken eserlerden: “Yara” | Adalet Çavdar

Mart 9, 2018

Savaş hakkında bugünlerde okunması gereken eserlerden: “Yara” | Adalet Çavdar

1938 yılında R.F. Tataristan Cumhuriyeti’nin Sarman İlçesi Çukmalı Köyü’nde öğretmen bir babanın çocuğu olarak dünyaya gelen Ayaz Ğıylecev romancı, hikayeci, dramaturg, eleştirmen, fıkra yazarı ve fikir adamı olarak tanınıyor. 1945 yılında kazandığı üniversiteyi ilk senesinde bırakıp köyüne dönen yazar bir süre Sovyetler Birliği Kominist Partisi’nin (Komsomol) gençlik yapılanmasında bölüm şefliği yapıyor. 1948 yılında Kazan Devlet Üniversitesi’nde Tatar Dili ve Edebiyatı Fakültesi’ne giriyor. İkinci Dünya Savaşı sonrasına denk gelen bu yıllar içerisinde politik olaylarında halkı etkilemesinden ötürü Ğıylecev okulunu tamamlayamaz ve 22 yaşında Kazakistan’ın Sovyet Kamplarında beş yıla yakın ceza çekmeye mahkum edilir. Stalin’in ölümünden sonra serbest kalan Ğıylecev, eğitimine devam eder. Üniversite eğitimi bittikten sonra çeşitli yayınlarda çalışan yazar, 1963 yılı itibariyle profesyonel yazarlık hayatına başlar. Romancılığı ile tanınan Ğıylecev aynı zamanda pek çok tiyatro sahnesinde yer alan oyunlar da yazmış. 2002 yılında vefat eden yazar pek çok ödüle ve unvana layık görülmüş. “Bir Avuç Toprak”, “Edip Aklı” (Deneme), “Gömlek”, “Cuma Günü, Akşam” yazarın Türkçeye Fatih Kutlu tarafından çevrilmiş eserleridir.

Palto Yayınları tarafından yine Fatih Kutlu çevirisi ile çevrilen ve Şubat ayında yayınlanan romanı “Yara”, savaş hakkında belki de bugünlerde okunması gereken önemli eserlerden biri. Ayaz Ğıylecev bütün dünya için geçerli ortak bir acıdan bahsediyor ve bu acıyı bir anne ve babanın hikayesi ile anlatmaya başlıyor. Ne kadar klişe bir cümle olarak tınlasa da kulağınızda Yara, okurken okurunu yaralayan romanlardan biri. Kalbinizi avucunuzun içiyle sıkmayı gayet iyi biliyor.

Yara bir anne babanın umutsuzluğu anlatarak başlıyor. Savaşa iki oğlunu gönderen Süleyman ve Züleyha’nın hikayesinden beklemenin ne kadar acı olduğunu okuyoruz. Köye gelen herkesten oğulları hakkında bilgi almaya çalışan ana baba aynı zamanda savaşın çocuklara ne yaptığını seyrediyor. Dönenlerin dönmüş olmalarına sevinseler dahi gönderdikleri evlatları ile dönenler arasında yüz yıllık bir fark görüyorlar. Yaralananlar, kaçmak zorunda kalanlar, tutsak düşenler, akıl sağlıklarını yitirenler… Bir oğullarını savaşa giderken yakalandığı ishalden ötürü kaybeden Süleyman ile Züleyha diğer oğulları Ğabdullah’ın dönüşünü bekliyorlar. Ğabdullah’ın sevdiği kadın Zeytüne, sevdiğine verdiği sözü uzunca bir süre tutup kimseyle evlenmiyor lakin sonunda baskılara dayanamayıp evlenip, çoluğa çocuğa karışmak zorunda kalıyor.

Yıllarca savaşıp rütbelerini arttırır Ğabdullah, elbet yaralanır ama yarası öyle geçecek bir şey değildir. Vücudu yanar, tanınmaz hale gelir. Evine dönmek istemez, cepheye dönmek için ısrar eder ve kabul görür bu ısrarı. Artık eskisinden de daha cesur ölümden bile korkmayan bir askerdir. En önde savaşır ve yeniden yaralanır. Artık kırılan kemikleri ve yanan vücudu ile bambaşka bir insandır. Tanınmayacak haldedir ve evine dönmeye karar verir. Bu kararının ardından yola düşer. Kimi zaman isyan kimi zaman dua eder ama aradan uzun yıllar geçmiş ve hiçbir şey eskisi gibi değildir. Bunun farkındadır.

Uzun yılların ardından karşılaşmalar elbet trajik. İnsanın içini parçalayan sahneler var romanın içerisinde. Ve Ayaz Ğıylecev’in anlatımı ve dili ile bu anlar gözünüzün önünde ağır bir film olarak sergileniyor. Aklınıza bugün ve yaşadığımız coğrafya ister istemez geliyor. Giden, dönmeyen, dönemeyen ya da artık asla eskisi gibi olmayacak pek çok genci düşünüyorsunuz. Ya sizin yakınlarınızdan biri olsaydı onlardan biri, bu roman roman değil gerçek şu an bir yerlerde. Bunu biliyorsunuz.

Ayaz Ğıylecev’in 1984-1988 yılları arasında yazdığı Yara ile kendi deyimiyle “bir ortak kaderi” anlatıyor. Bu kader bütün dünyaya ait üstelik. Savaşın herhangi bir getirisinin olmayacağını yüzyıllar sonra bile anlamamış olmak ve ne için neden savaştıklarını bilmeyen gençlerin hayattan mahrum ve mahkum bırakılması hepimizin gücüne gitmeli evet. Dönüp bakıldığında miras olarak acı dışında herhangi bir şeyi üzerinde yaşayan insanlara bırakmalı bir coğrafya.

Adalet Çavdar – edebiyathaber.net (9 Mart 2018)

Yorum yapın