Önemli tek sınav hakkında: “Wuhan Günlüğü” | Hatice Balcı

Haziran 30, 2020

Önemli tek sınav hakkında: “Wuhan Günlüğü” | Hatice Balcı

28 Haziran 2020’de tüm dünyada resmi kayıtlara göre korona virüse yakalananların sayısı on milyonu aştı, yaklaşık beş yüz bin kişi hayatını kaybetti. Üstelik ilk vakaların üzerinden altı ay geçmesine rağmen felaketin hangi aşamasında bulunduğumuzu dahi kestiremiyoruz. Bilgi Yayınevi tam da bu hassas dönemde, çok önemli bir çalışma yürütmüş: Wuhan’ın dünyaya kapalı kaldığı aylarda, gün gün kayıt tutan edebiyatçı Fang Fang’in yazdıklarını Wuhan Günlüğü adıyla bir an önce Türkiye’li okurlara ulaştırmayı hedeflemiş ve başarmış da.  Fang’in günlüğü İngilizceden Sezen Kiraz tarafından özenle ve gerçekten çok büyük bir heyecan ve sorumluluk duygusuyla Türkçeye çevrilmiş. Kitabın çeviriye önsöz bölümünü okuduğunuzda Sezen Kiraz’ın teşekkürü hak eden yoğun emeğini görebiliyorsunuz.

Çin’in tanınmış edebiyatçılarından Fang Fang iki yaşındayken ailesi Wuhan’a taşınmış. Yazar bu şehirde büyümüş, üniversiteyi okumuş ve halen Wuhan’da yaşıyor. Kitabın önsözünde covid- 19’un dünya ölçeğindeki seyrini yorumlarken çıkarılması gereken dersleri belirtmeden geçmiyor: Çin’in başlangıçtaki kendi deyişiyle “gevşek” tavrını kabul ediyor fakat Batı’nın Çin’in deneyimine karşı kibirli yaklaşımının, sayısız yaşamın kaybedilmesiyle sonuçlandığını vurguluyor. Aslolan yaşamlarımız ve tüm insanlık birlikte hareket etmeyi başarmalı diyor yazar.

Yine yazarın kaleme aldığı önsözden edindiğimiz bilgiye göre Wuhan’da ilk covid-19 vakaları görüldüğünde yerel ölçekte uyarılarda bulunulmuş: İnsanlara evlerinde kalmaları, sokağa çıkmaları durumunda maske takmaları söylenmiş. Fakat hemen sonrasında hükümet yetkilileri gelerek “insanlar arasında bulaşıcı değil; kontrol edilebilir ve önlenebilir” şeklinde açıklamalarda bulunmuşlar. Fang herkes gibi bu sözlere inanmış, rahat bir nefes almış. Aradan haftalar geçmiş. Takvimler 23 Ocak gününü gösterirken şehirde karantina ilan edilmiş.

Yazara göre tam da o günlerde, şehirde olup biten her şey akıl almaz boyutlara varmıştır. Zira Çin’deki insanlar ocak ayı boyunca Çin yeni yılına hazırlıklar çerçevesinde sık sık kalabalık gruplar halinde bir araya gelirlermiş. İnsan gerçekten de böylesi bir toplumsal hareketliliğin yaşanacağı gün gibi ortadayken ve virüsün de kişiden kişiye temasla bulaştığı haftalar önce anlaşılmışken otoritelerin sessiz kalmasını anlamakta güçlük çekiyor. Yöneticilerin tüm bu sorumsuzluklarına inat kendi halkına dönüp bakıyor Fang. 20-24 Ocak tarihlerinde şehir tam bir panik havasında: Salgın tüm şehre yayılmış, toplu taşıma durmuştur. Hastalar yollara düşmüş, yardım için yalvaran hastaların videoları internete düşmüş, sağlık sistemi kilitlenmiştir. Bütün bunları kendi tanıklığına göre anlatıp dururken “sonsuza dek sürmüş gibi görünen beş korkunç gün” diye bahseder günlüğünde. 25 Ocak’ta ulusal hükümetten yetkililerin gelişmeleri yakından takip ettiklerini açıklamasıyla panik havası ortadan kalkar, yerini endişeli bekleyişe bırakır. Fang de Sina Weibo’da gönderilerini iletmeye aynı gün başlar. O saatten sonra yazmak, Fang için psikolojik anlamda rahatlamanın tek yoluna dönüşür.

Sina Weibo, Çin’de bir sosyal medya platformu. Yazar başlangıçta bu kayıt tutma işinin sürüp gitmesini planlamaz. Kısa süre içinde pek çok kişi Fang’e gönderdikleri mesajlarda o gün yazdıklarını okumadan uyuyamadıklarını söylerler. Artık Fang’i okumak ihtiyaca dönüşmüştür. Günlüğünü Weibo ve Wechat’ten yayınladığı süre boyunca yazdıkları sansürlense de, kişiliğine yönelik sürekli olarak hakaret içeren tehdit mesajlarına maruz kalsa da Fang sessizlerin sesi olmaya devam eder. Üstelik Çin’in sınırlarını da aşarak.  

Şehir kapatılır kapatılmaz üst yönetimin kararlılıkla uyguladığı ilke şudur: Teşhis konulan herkes hastaneye yatırılacak; bütün şüpheli vakalar karantina için ayrılan okul, otel, yurt gibi tesislerde tutulacaktır. Geçici hastaneler devreye girer, Çin’in farklı bölgelerinden yirmi bin civarında sağlık çalışanı Hubai bölgesine (Wuhan Hubai’nin başkentidir) akın eder. Fang 10 Şubat’ta günlüğüne düştüğü notlarda, iyi organize edilen yönetme becerisi ve yurttaşların iş birliği sayesinde virüsün yayılmasının durdurulduğunu müjdelemektedir.

Öte yandan sayfaları çevirdikçe hayatını kaybedenlerin yakınlarının katmanlaşan çaresizliklerinin boyutlarını idrak etmeye başlarız: Wuhan acı çekmektedir. Hastane dosyaları ölüm kayıtlarıyla doludur. Krematoryumlarda ölüler yakılırken akrabalarından tek bir kişi bile yoktur. Çinliler kültürleri gereği, ölüm ritüellerini yaşamlarının çok önemli bir parçasına dönüştürmüşlerdir. Ancak, Wuhan’da, hayatta kalanlar ölüleriyle gerektiği gibi vedalaşamamaktadır.

Fang ısrarla başlangıçta olayı hafife alan yetkililerden pişmanlık göstermelerini veya en azından bir özür beyanında bulunmalarını bekler. Yazar ilk günden son ana kadar hakikatin peşindedir. Yazdıklarını aktarma biçimi öylesine etkileyici ki yüreğinin huzursuzlukla, çalkantılarla çarptığını anlamakta gecikmiyor fakat her şeye rağmen iyimserliğini koruduğunu görebiliyorsunuz. Bir iddia taşımadan söylüyor söyleyeceğini Fang. Sözcükleri tuşlardan, olup bitenleri anlamaya, anlamlandırmaya çalışarak akıyor. Felaketin boyutlarının nerelere varabileceğini 2003’teki SARS vakalarından biliyor yazar. Hayatta kalmanın hakikati gözden kaçırmamaya bağlı olduğunu da: En başta gelen talebi modern tıbbın olanaklarından sonuna kadar yararlanırken karar alma süreçlerinde yapılan hataların ört bas edilmemesi.

Felaketin içinde, felaketin gidişatıyla ilgili hızlı sonuçlar çıkarıyor Fang. Bunda, güvenilir bilgi kaynaklarının ulaşabilmesinin payı büyük. İki profesör abisinden, yayıncılık dünyasındaki tanıdıklarından, meslektaşlarından, doktor arkadaşlarından serinkanlı, sağduyulu ve bilimsel bilgi akışı sağlayabiliyor. Sevilen bir insan. Onu sürekli yoklayan, arayan dostlara sahip. Edindiği bilgileri yeri geldiğinde işliyor, yeri geldiğinde kamuoyuna iletmekte aracılık ediyor. Yaşam görüsü, dünyaya ve olaylara bakışı çok aktif. Telefonundan her gün güncel ve bilimsel bilgileri takip etmenin yanı sıra covid kıskacındaki insan hikayelerinin de taşıyıcılığını yapıyor. Virüsün toplumun farklı kesimlerine etkileri (hamileler, başka başka ciddi ve takip gerektiren hastalıkları bulunanlar, bakımevlerinde kalan insanlar, çocuklar, gönüllüler, temizlik işçileri, emniyet görevlileri vs.) üzerinde duruyor. Karantina boyunca evinde kalırken yalnız, fakat zihin dünyasında yalnız değil…

Bu arada, 6 Şubat’ta Dr. Lie Wenliang’in virüsle enfekte olup hayatını kaybetmesi Çin’in her yerinde -ve takip edebildiğim kadarıyla dünyada da- çok büyük bir yankı uyandırır. Zira Wenliang, Wuhan’daki karantina emrinden haftalar önce virüs hakkında uyarıda bulunan sekiz doktordan biridir. Tüm şehir yasa boğulur. Lie’yi anmak adına ertesi gün Wuhan halkı ışıklarını söndürür. Wuhan’lılar hayata, hakikate değer veren Wenliang’ı sahiplenirken kayıplarının acısını kendi bilinçlerinde ortaklaştırırlar sanki.

Güncede anlatılanların büyük çoğunluğu doğrudan tanıklıklar değil. Karantinanın getirdiği yalıtılmışlıktan dolayı yazar haberlere, gelişmelere internet üzerinden ulaşabilmektedir. Fang bizimle duyduklarını, okuduklarını, kendisine telefonda anlatılanları, izlediği videoların içeriğini paylaşır. Fakat nasıl oluyorsa bunların her biri bize yazarın dolaysız gözlemleriymiş gibi görünür. Satırlara yansıyan Wuhan kendi gerçekliğine bürünür ve kitap sona erene kadar orada kalmaya devam eder.

Fang inandığı şeye – yani otoritenin kararlarının iyi sonuçlar doğuracağına- inanmayı elden bırakmaz. Ona göre sorun daha çok otoriteyi kullanma biçimindedir. Eksikliği çekilen en önemli şeylerden biri yaklaşımdaki insani boyuttur. Halbuki insani duyarlılıklar kararlar oluşturulurken de yürütülürken de odağa alınmalıdır ve bu odak hiç kaybedilmemelidir. Olabildiğince çok sayıda yaşam ancak böyle kurtarılabilir. Çünkü “hayatta kalmaktan daha iyisi yoktur”*. Fang başlangıçta açıkça cinayet işlendi demez, fakat elden gelen her şey yapılsa dahi, ölümler hemen dursa dahi o ana kadar ölenlerin kaybı sorgulanmalıdır. Sorumlular ortaya çıkmalı, ölenlerin ruhlarının huzur bulabilmesi için gereken yapılmalıdır. Yazar sanki o güne kadar hakikati oluşturan parçaları bir araya getirmekle uğraşmış ve sonunda bir sonuca varmış gibidir. 24 Şubat’ta şu kaydı düşer: “Önemli olan tek bir sınav vardır, o da daha az ayrıcalıklı olanlara karşı tavrınızdır”. 27 Şubat tarihli notlarında ise sürekli kurcaladığı yöneticilerin sorumluluğu ile ilgili meselede somut bir talepte bulunur. Lütfen der, gecikmenin temel sebebi için “soruşturma”! Wuhan halkı, yalanların planlanmasında, zararlı politikaların sürdürülmesinde payı olan herkesin tamamen sorumlu tutulmasından daha azını kabul etmeyecektir. O güne kadar ölen iki binden fazla insan için – ki gerçek sayının çok daha fazla olduğunu hiç çekinmeden söyler- “katledilen” ifadesini kullanır.

Kitap boyunca her sayfada karşılaştığımız insan hikayelerine nüfuz ettikçe, halkın kendi iradesiyle ve canla başla ortaya koyduğu kolektif çabayı anladıkça Fang gibi biz de beklemeye başlarız. Şehrin açılmasını bekleriz. Sorumlular hakkında işlem yapılmasını bekleriz.

Not:

Covid 19 virüsünün çıkış merkezi Wuhan Çin’in yedi kadim şehrinden ve ayrıca görmeniz gereken şehirler kitabının da (bkn: İş Bankası Yayınları, Görmeniz Gereken 501 Şehir) 501 şehrinden biri. Günlüğün sonunda Fang Fang’in şehrine olan sevgisini şiirsel bir dille anlattığı birkaç sayfalık ek var. Yazarın Wuhan’la arasındaki güçlü bağı yansıttığı duygu dolu satırlardan birazını buraya almadan edemedim:” …Nehir kenti Wuhan …’bin göllü bölge’ olarak da anılır. Göller Wuhan’ın bedenini donatan güzel inci ve yeşim taşından süslere benzer, rüzgâr estiği zaman neredeyse şıngırtılarını bile duyabilirsiniz. Burada yeterince uzun zamandır yaşayan eskiler bunu duyabilirler; bu, çağıldayan nehrin ve esip geçen rüzgâra cevaben göğün yüzeyinde beliren dalgaların sesidir.”

*Fang Fang, Wuhan Günlüğü, Çev: Sezen Kiraz, Bilgi Yayınevi, Haziran 2020, 1.basım, syf: 193

Hatice Balcı – edebiyathaber.net (30 Haziran 2020)

Yorum yapın