Varlık’ın Nisan sayısı yayımlandı

Mart 27, 2020

Varlık’ın Nisan sayısı yayımlandı

Varlık dergisinin Nisan sayısı “Edebiyat İyileştirir mi?” dosyasıyla yayımlandı.

Dergide yer alanlar

Dosya: “Edebiyat iyileştirir mi?” – Nilgün Tutal, Fidan Terzioğlu, Pelin Kıvrak, Mehmet Özkan Şüküran, Erol Köroğlu, Itır Erhart

Yazı: Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Narmanlı Yurdundaki Yılları  (Alper Çeker) – Melisa Gürpınar’ın “Her Harf Bir Melek”i ve Edebî Eserin Sunumunda Rokoko (Ersun Çıplak) – Tebdil-i Mekânda Ayrılık Vardır: Irmak Zileli Romanlarında Zaman-Mekân-Ayrılık (Hande Balkız) – Kore’nin Oscar’lı Filmi “Parazit” ve Man Booker Edebiyat Ödüllü “Vejetaryen” (Çiğdem Ülker) – Varlığın Yüzeye Mahkûmiyeti: Fevzi Karakoç’ta Evren-Figür İkiliği (Yalın Alpay) – Felaket İstasyonu Sergisi (Gültekin Emre) – Dergi Tefrikası – 1 (Haydar Ergülen) – “Sayılı Gündü Geçti” ve Hüseyin Su (Necati Mert) – “Ben Kimim? Bir İlkel ve Bir Çocuk” (İlhan Berk – Hüseyin Ferhad) – İmgenin Haylaz Çocuğu: küçük İskender (Sinan Bakır) – Yeni Şiirler Arasında (Şeref Bilsel) – Yeni Öyküler Arasında (Jale Sancak)

Öykü: M. Özgür Mutlu, Sitem Şanlı, Murat Şahin Öcal, Serkan Gülpınar

Şiir: Altay Öktem, Yücel Kayıran, Alperen Yeşil, Naile Dire, Aysu Kılıç, Sadık Ay, Özlem Balıkcı, Ümit Akgün

Desen: Özge Ekmekçioğlu

Varlık Kitaplığı: “Dayı Parçası” – Murat Yalçın (Bâki Asiltürk) – “Ya Hiç Karşılaşmasaydık” – Tuğçe Isıyel (İrem Civelek) – “Biricik Hikâye” – Julian Barnes (Hakan Bora) – Hüseyin Serhat Arıkan ile “Bir Dün Var Yarında” Üzerine Söyleşi (Yiğit Kerim Arslan) – Yiğit Kerim Arslan ile “Kirpik Bilgisi” Üzerine Söyleşi (Hüseyin Serhat Arıkan) – “Ülkü Tamer Şiiri, Gole Giden Bir Panter” – Aslıhan Tüylüoğlu (Veysel Çolak) – Cengiz Kılçer ile “Sosyalizm, Sanat, Edebiyat” Üzerine Söyleşi (Şeref Bilsel) – Şiir Günlüğü (Gültekin Emre) – Küresel Haberler (Zeynep Şen)

Edebiyattan resme geniş bir alanda yazılar, söyleşiler yayımlayan Varlık bu ay da Yeni Şiirler / Öyküler Arasında, Şiir Günlüğü, Küresel Haberler köşeleri ve son çıkan kitapların tanıtıldığı Varlık Kitaplığı bölümüyle okurlarıyla buluşuyor.

Dosya 

Dosya bir soru soruyor, ba­sit: Edebiyat iyileştirir mi? “Biz Birbirimize Âşıktık” başlık­lı, Nilgün Tutal imzalı ilk yazı, Fransa’da bu yılın Ocak ayında ya­yımlanmasının ardından yedi bas­kı yapan Vanessa Springora’nın Le Consentement (Onay) başlıklı ro­manı hakkında. Roman yazarının 13-15 yaşları arasında ünlü yazar Gabriel Matzneff ile yaşadığı iliş­kiyi konu alıyor. Matzneff eserle­rinde rüşt yaşına erişmemiş kız ve erkek çocukları ile cinsel ilişkileri­ni anlatan ve bununla ünlü olmuş, devlet sanatçısı sayılan ve kendi­sine bu nedenle kültür bakanlığı­nın aylık maaş bağladığı bir yazar. Springora romanında Fransa’nın 1968 Devrimi etkisi altında biçim­lenen “sanat ahlaktan üstündür” anlayışıyla “mübah” gördüğü ço­cuğa yönelik cinsel istismar olgu­su hakkında kendi özyaşamında benzer bir olayın açtığı yarayı an­latıyor. Roman Fransa’da Matzneff ve benzer sanatçıların bu tür yasay­la düzenlenmiş suç işleme durum­larında yasanın ötesinde sayılıp sa­yılamayacağına dair bir tartışma başlattı. Tutal, Springora’nın edebi yolla sözünü söyleyerek kişisel ve toplumsal iyileşme yolunu seçme­sini ele alıyor.

Dosyanın “Yazı İyileşti­rir mi?” başlıklı, Fidan Terzi­oğlu imzalı ikinci yazısı, yazı­nın iyileştiriciliğine dokunmak istiyor. İnsan yazıya neden sarılır? Bu ilişki nasıl kurulur, nasıl güçle­nir, nasıl yollardan geçer? Kim ya­zıyor, kimin için, ne için yazıyor? Kendi kitabını okumak ne demek­tir? Soruların içinden yeni soru­ların açıldığı bu yazıda Terzioğlu, Hamlet’i, yazarını ve okurunu iyi­leştiren, böylece başka yazılara açı­lıp büyüyen bir metin olarak se­lamlıyor.

“Uykusuzluk Nasıl Edebiyat Olur?” başlıklı üçüncü yazıda Pe­lin Kıvrak uykusuzluğun çağdaş dünya edebiyatında çoğunlukla insanlığın geleceğini tehlikeye so­kan bir hastalık ya da bireyin iyi­leştirmesi gereken bir sıkıntı olarak temsil edilse de yaratıcı zihinlerin uykusuzlukla ilişkilerinin kendile­rine özgü oluşunu tartışıyor. “Uy­kuya ihtiyaç duyan insan/işçi” ve “uyuyamayan entelektüel” arasın­daki farkı bulandıran ve psikolo­jiden siyasete pek çok disiplini bir araya getiren edebî temsillerden bi­ri çağdaş edebiyatın uyuyamayan kadın figürüdür. Pelin Kıvrak yazı­sında uykusuzluğun temsilini ede­bi tarihsel bir mercekten ve kadın karakterler üzerinden inceliyor.

Dosyada edebiyatın top­lumsal ve politik sağaltıcı işlevini ele alan iki yazı var. “Tanımadan Tanınmaya, Felaketten Anlatı­ya Dilin Şifası” başlıklı ilk yazıda Mehmet Özkan Şüküran pek çok farklı noktaya uğrayarak edebî ola­nın sağaltıcı gücünü vurguluyor. Edebiyatın temel olarak ayna işlevi gördüğü kabulünü tartışan yazıda, kişinin kurmaca metin aracılığıyla kendini tanımasının, kendini baş­ka bir ışık altında görebilmesinin neye tekabül ettiği ele alınıyor. Ya­zı dilin bir şifasının olduğunu söy­leyerek tartışmayı felaket anlatısına kadar götürüyor.

“Dünya Kuran, İyileştirici Ede­biyat” başlıklı diğer yazı ise Yaşar Kemal’in eserleri üzerine çalışma­larıyla tanınan Erol Köroğlu’na ait. Köroğlu yazısında “edebiyat eleşti­rir mi?” sorusuna Yaşar Kemal ve Paul Ricoeur’un dilin ve kurmaca­nın gücünü vurgulayan saptama­ları üzerinden bakıyor ve bunlarla bağlantılı olarak Elaine Scarry’nin dilin araç haline gelerek dünyayı kurma düşüncesini tartışıyor. Bu tartışmanın ardından, Yaşar Ke­mal’in Karıncanın Su İçtiği roma­nındaki kimsesiz çocuk sürüleri bölümüne odaklanarak, bu acı ve­rici öykünün edebiyatın dünyayı kurma ve dolayısıyla iyileştirici ol­ma özelliklerinin bir örneğine nasıl dönüştüğünü gösteriyor.

Dosyanın “Masal Odada ve Yaşamla Ölüm Arasındaki 150 Metrekarelik Alanda Sanat” başlık­lı son yazısında Itır Erhart kendi sanat terapisi deneyimini aktarıyor. 2003-2005 yılları arasında Chica­go’daki Children’s Memorial Hospi­tal’da sanat terapisi gönüllüsü ola­rak çalıştığı günleri ve deneyimleri içten ve samimi bir sesle anımsıyor. “O güne kadar “sanat” ve “tera­pi” kelimelerinin yan yana gelebi­leceğini bile düşünmemiştim,” di­yen Erhart yazısında bu deneyimin kendi üzerindeki dönüştürücü et­kisini okurla paylaşıyor.

Editörden

“Edebiyatın bittiği yerde ‘insanlık’ı anlam­landıracak sözcükler yok”

“Edebiyat da bir yere kadar, önce insanlık” gibi nidalar yükseliyor bazen, hem de şairlerden, yazarlardan. Üzücü. Edebiyatın bittiği yerde “insanlık”ı anlam­landıracak sözcükler yok çünkü. Evet, edebiyat hayat kurtarmaz, ama “hayat”ı anlamlı kılan sözcük örgüsünü bize sunar. Hayattan bahsedebiliyorsak edebiyat sayesinde. Tabii, popüler kültürün “anlam paketleri”nden birini alıp mutlu me­sut yaşamak mümkün, ancak hayatı bizim kılmak, kendimizi gerçekleştirmek is­tiyorsak, edebiyattan / sanattan başka çare arayamayız, bu yolda pek çok çile çe­kecek olsak da.

Nisan 2020 sayımızın dosyasında “Edebiyat iyileştirir mi?” diye soruyoruz. Her şeyin insanı iyileştireceği, güzelleştireceği, mutlu edeceği vaadiyle pazarlan­dığı günümüzde edebiyata da böyle değer biçildiğini görüyoruz, ama niyetimiz o sulara girmeden edebiyatın bir hap olmadığını hatırlatmak. Edebiyat bir kimlik edinmemizi sağladığı gibi, hayatımızla yüzleşmemizi de sağlıyor ve bu sağaltıcı yüzleşmenin sancılı geçmeyeceğini kimse söyleyemez.

*

Varlık’ı, özellikle ana dosyamızı, büyük oranda iki ay önceden hazırlıyoruz, ama baskı öncesi çalışmalarımızı her ayın 10’u ila 20’si arasında tamamlıyoruz. Nisan sayımızın hazırlıklarını koronavirüsün ülkemizde de görüldüğü ve ya­yıldığı, tüm dünyadan gelen üzücü haberlerin yoğunlaştığı günlerde tamamla­dık. Hükûmetler, sağlık sistemleri, küçük büyük işletmeler, bütün insanlık bir sınavdan geçiyor. Ulus-devletler, kapitalizm bu süreçten kendisini yeniden yapı­landırarak çıkacak. Bu dönüşümü olumlu yönde nasıl, ne kadar etkileyebiliriz? Sağlığımız için endişeleneceğiz elbette ama ötesine geçip tüm boyutlarıyla iyi de­ğerlendirmemiz gereken bir dönemdeyiz.

Bu zor günleri en kısa sürede atlatmak ümidiyle esenlik diliyoruz.

Mayıs sayımızda buluşmak üzere.

Mehmet Erte

edebiyathaber.net (27 Mart 2020)

Yorum yapın