Uyuyor Diyorlar: Kardeşlik ve şiddetin romanı | Serkan Parlak

Şubat 8, 2019

Uyuyor Diyorlar: Kardeşlik ve şiddetin romanı | Serkan Parlak

Öykü, deneme, gazetecilik notları ve akademik makaleleri çeşitli ulusal ve uluslararası dergilerde yayınlanan Porto Riko’nun genç yazarlarından Sergio Gutierrez Negron; ilk romanı “Saray: Kısa roman”la 2011 Puerto Rico Pen Club tarafından En İyi Roman kategorisinde Mansiyon, 2015 Kelimeler Festivali’nde ise Yeni Sesler Ödülü aldı. Serdar Çelik’in yetkin çevirisiyle dilimize kazandırılan “Uyuyor Diyorlar” yazarın ikinci romanı. Yayımlandığı günlerde gözden kaçtığını düşündüğüm bu nitelikli roman, Cumartesi Kitaplığı’nın Dünya Edebiyatı Atlası serisinden nasiplenmek ve Latin Amerika’nın farklı bir kalemini tanımak için iyi bir fırsat olabilir.

Roman, anlatıcı kadının ağabeyinin otomobiliyle trafik ışıklarında beklerken yanına yaklaşan siyah Civic’ten yaylım ateşine tutulmasıyla başlıyor. Sorun şu ki ağabey yanlış kişidir. Yirmi üç yaşındadır. Ölmez ama dört yıl komada kalır. Hafızasının tamamen geri gelmesi için vakit gerekmektedir. Geldiğinde ise boşluklar olacaktır. Ağabey, çizgi roman okumayı çok sever, sürekli çizimler yapar. Özellikle bir dolu gergi telleri olan bir köprü üzerine çalışır. Metafor olarak köprünün anlamı roman ilerledikçe anlatıcının da katkısıyla daha da belirginleşecektir. Eve dönüş yolunda “Bana ne oldu? Niçin o kadar zaman hastanede kaldım? Niçin bana altı el ateş ettiler?” diye sorar kız kardeşine. Parka giderler. Çocukluk anıları canlanır. Anlatıcı; bisikletle dolaşmalarını, ilk öpüşme deneyimini hatırlar. Ağabeyle kız kardeş arasındaki çok özel ilişki roman boyunca vurgulanır. Kararsızlık anlarında, zor zamanlarında, karşı çıkışlarında ağabeyi ona hep destek olmuştur.

Eve dönerler. Ağabey sanki uzak bir gezegenden gelmiş, yuvasından uzak bir hayvanmış hissi uyandırır. Nişanlısı gelir. Onu ilk gördüğünde olup biteni anlamakta zorlanan, işletimcisi eskimiş, hard diski dolmuş ve en basit şeyi bulması saatler alan bilgisayar gibidir. Çocukluk odalarına geçerler. Anlatıcı; ergenliğin rahatsız edici günlük gerçeğini, suçluluk ve huzursuzluk duygularını hatırlar. Dört yıllık komada zaman durmuş, üçünün de yaşları eşitlenmiştir sanki. İlk gece olmasına rağmen ağabey uyur, ikinci gece kendisine ateş edenin kim olduğunu sorar. Kiralık katilin kim olduğu bilinmektedir.

Ağabeyin evine giderler. Nişanlısı evi temizlemiştir, uzun bir seyahatten dönmüş gibi bahsederler. Geçmişi parlatıp yeniden canlandırmaya çalışırlar. Uyandığı için dört yıl boyunca beynine yerleşen rüya da sona ermiş olur ağabeyin. Üçüncü gün kendini keşfetmeye başlar. Nişanlısıyla sevişirler. Anlatıcı yan odadan sesleri dinler, öncesi ve sonrasını, ses akışı yavaş-hızlı-yavaş olarak gelişir, olup biteni, hissettiklerini sormak ister ama beceremez. Ağabey rüyasını anlatır. Koma sırasında hep o rüyayı görmüştür, onun içinde yaşar, bir türlü dışına çıkamaz. Anlatıcı da aynı rüyayı görür. Rüya kardeşler arasında bir köprüdür. “O zaman anladım ki aylar, yıllar, onlarca yıllar geçse de ve ben sana ne kadar bizden bahsetsem de, o şiddet anının öncesini ve sonrasını sana ne kadar anlatsam da hiçbir zaman bizi tekrar bir araya getiremedim, birleştiremedim, yapıştıramadım, bağdaştıramadım. Hiçbir zaman yeniden olması gerektiği gibi olamadık. Hiçbir zaman yeniden olamadığımız şey buydu; kardeş.” der anlatıcı. Sonunda ağabey; kendisine ateş edeni, bu kişiye emir vereni, kazara kendisine isabet eden kurşunların aslında kimi hedef aldığını ve Siyah Civic’i bulmak için harekete geçer. Bu noktadan sonra şiddetin farklı yüzleri görünür olmaya başlar. Ağabeyin ismini öğreniriz. Kardeşiyle, ailesiyle ve nişanlısıyla olan ilişkisindeki değişimleri izleriz.

Romanın en dikkat çeken niteliklerinden olan şiirsellik; benzetmeler, rüyalar – bir metafor olarak rüya, uyuyanların dünyası, ne gece var ne gündüz, ne saat var ne asır, sadece yağmur, balçık, yağmur, termit… Dünyanın sonu olan yer… Kurduğu köprüler sayesinde insanları, özellikle mültecileri Hz. İsa gibi kurtarmaya çalışan kahraman- metaforlar, devrik cümleler ve yalın anlatım üzerinden görünür oluyor. Romanın dikkat çeken öteki özelliği ise anlatıcı konumu… İkinci tekil kişi üzerinden sen dili kullanılmış. Araya giren dört yıl, anlatıcının kardeşiyle geçmişteki ilişkilerine, ortak geçmişe belli bir mesafeden, zaman aralığından bakmasını gerektiriyor. Bu açıdan bakıldığında yazar tarafından üzerine düşünülmüş. Etkili bir çözüm olanağı olarak başarılı bir seçim, belli ki konuya ve soruna uygun olarak bilinçli biçimde belirlenmiş. Hafızada kalan anıların yoğun, billur halinin yeniden düzenlenmesi, geniş zaman aralığının geçmiş ve şimdiden parçalarla ekonomik anlatımı söz konusu çünkü.

Hayat ve ölüm arasındaki belirsiz konumumuzu şiddet ve kardeşlik üzerinden sorgulatan nitelikli bir roman var elimizde. Negron, iyi bir hikâye anlatıcısı. Şiddet dolu dünyaların nelere mal olabileceğini sonuna kadar sorgulatıyor. İlk romanının da en kısa sürede çevrilmesi dileğiyle…

Serkan Parlak – edebiyathaber.net (8 Şubat 2019)

Yorum yapın