Uğur Mıstaçoğlu: “Yazarlığımda Kapalıçarşı’da yetişmemin payı büyük”

Şubat 13, 2015

Uğur Mıstaçoğlu: “Yazarlığımda Kapalıçarşı’da yetişmemin payı büyük”

nogmal-785860-Front-1İletişim Yayınlarından Noğmal adlı bir roman çıktı. İsmi nedeniyle mizahi bir içeriği olduğu düşünerek başladığımız kitabın mizahı kullanarak usta işi bir toplum ve aile manzarası resmettiğini fark ediyorsunuz. Bir başka ifadeyle sadece mizahla açıklanamayacak bir hınzırlık, hayata ve romana dair farklı bir perspektif inşa edebilme yeteneği görüyorsunuz. Uğur Mıstaçoğlu, daha önce bir öykü kitabı yayınlamış, Kapalıçarşı’da esnaflık yapıyor, neşeli, yazma iştahı olan ilginç biri. Mıstaçoğlu ile romanda anlattığı normal aileyi, mahalleyi, anlatım dilini ve kahramanlarını konuştuk.

Önce anlatım dilinizle başlayayım, mizahi, hafif alaycı bir anlatıcı var. Sıradan olana, normal bulunana bakıyorsunuz. Normal ya da sıradan olan da ilginizi çeken şey nedir?

Hayatı nasıl algılıyorsam o şekilde yazıyorum. Sanırım bunda Kapalıçarşı’da yetişmemin payı çok. Ne kadar kara bir tablo olursa olsun, her şeyin içinde, ama gizli, ama aşikâr bir mizah bulunuyor. Ayrıca, mizah -sanılanın aksine- her zaman güldürmez. Misal, ilk kitabımın içinde “Hayatın İçinden” adlı bir öyküm var. Aynı dille yazılmasına rağmen okuyucular tarafından oldukça hüzünlü bulundu. Bence bir noktaya dikkat çekmek istiyorsanız bunun en güzel yolu mizahtır.

Hayat, sıradan ve “normal” diye tanımladığımız olaylarla geçiyor. Asıl soru “normal” dediğimiz şeylerin “normal” olup olmadığı. Örneğin, her akşam televizyon haberlerinde, kocası tarafından şiddet gören, hatta öldürülen kadınları normal karşılar olduk. Neden? Çünkü her gün duyuyoruz. Yani süreklilik arz eden her şey, bir süre sonra sıradanlaşıyor. Tepkisizleşiyoruz. Ve bu bana hiç normal gelmiyor.

Roman karakterlerinden biri de kafayı buna takmış. Onun “normal”i tanımlaması pek “noğmal” değil gibi. Onu, eğlence olsun diye dinlerseniz eğlenceli olabilir, ama can kulağıyla, derinlemesine dinlerseniz kafanız biraz karışabilir.

O zaman mahalleye dönelim, hikâyenin geçtiği mahalle, televizyon dizilerinde sıkça anlatılan Yeşilçam mahallerine benziyor ama orada da başka bir resim çiziyorsunuz…

ugur foto2Yeşilçam mahallelerinin kalıntıları diyelim biz buna. Her şey gibi mahalle kültürümüz de değişti. Hiçbir şey eskisi gibi değil. Eski mahalle kültüründe her şey daha gerçek, daha samimiydi. Sokaklarından çocuk sesleri eksik olmazdı. Şimdilerde herkesin elinde bir tablet ya da telefon var. Kafasını kaldırıp etrafına bakan sayısı her geçen gün azalıyor. Dünyayı oradan takip ediyorlar ama karşı dairede oturan komşu teyzeden haberleri yok. Romanın içindeki semt ise, eski ile bugünün karışımı resmediyor; resmin farklılığı bundan…

Noğmal’in asıl kahramanı kim?

Roman, sıradan ve normal bir aileyi anlatıyor. Bahadır, normal ve sıradan bir hayat sürmekte olan Bedircikli ailesinin, sevgisiz ve ilgisiz büyümüş, en küçük üyesi. Kendi ayakları üstünde durmaya çalışıyor. Bahadır karakteri, (kendi çevremden gözlemlediğim) biraz onun, biraz bunun, biraz da şunun karışımı. Roman, her aile üyesinin; sevinçlerini, üzüntülerini, düşüncelerini, takıntılarını, kıskançlıklarını ve ileriye yönelik planlarını anlatıyor. Bahadır, biraz daha ön plana çıksa da romanın bir kahramanı yok.

Mutlu bir son çıkmaz mıydı sizce bu romandan? İlhan Baba gözlerini açsaydı, Sabia kocasına sarılsaydı, Bahadır aradığı aşkı bulmuş olsaydı… Çok mu sıradan, çok mu normal olurdu?

Bahadır’ın durumunu ayrıca değerlendirmemiz gerekiyor, çünkü Bahadır’ın temelinde ciddi sıkıntılar var. O temelin üzerine sağlam bir bina inşa etmek kolay değil. Böyle bir sonun daha realist olduğunu düşünüyorum. Ayrıca bazı karakterler ne yöne çekseniz o yöne gelirken, bazıları hayli inatçı olabiliyor. Bu sonu ben mi yazdım, yoksa Bahadır mı bana yazdırdı, ondan emin değilim.

Son soru size dair. Kimleri okursunuz, seversiniz? Öte yandan edebiyatta nelerden zevk alır, nelerden hiç haz etmezsiniz?

Hemen her tür okurum. Tabii klasik eserlerin tadı başka; onları tamamen ayrı bir yere koymak lazım. Özgün bir anlatımı olan edebi eserlerden daha keyif aldığımı söyleyebilirim. Bir de mizahi bir anlatım varsa değmeyin keyfime. Bu anlamda Aziz Nesin’in yeri başkadır.

Güzel bir konunun, heder edilmesi beni çok üzüyor. Yazarın ne anlattığı önemli tabii, ama ben daha çok onun anlatım diliyle ilgileniyorum. Okuduğum eser, beni içine çekmiyorsa ve anlatımı bana hitap etmiyorsa okumakta güçlük çekiyorum.

Fantastik edebiyatta, Gayri Resmi Öz Abim, Sezgin Kaymaz ve Tom Robbins, Mizahta Ferhan Şensoy favori yazarlarımdır.

Söyleşi: Serap Uysal – edebiyathaber.net (13 Şubat 2015)

Yorum yapın