Toplumda hırpalanan kadınların sesini yansıtan öyküler | Nurten Çakır

Eylül 29, 2017

Toplumda hırpalanan kadınların sesini yansıtan öyküler | Nurten Çakır

Gece, Kediler ve Sessizlik Semrin Şahin’in Alakarga yayınlarından çıkan üçüncü kitabı.  Kitap on beş öyküden oluşuyor. Şahin öykülerini genel olarak kuşatan bir derinlikle, dikkat çekici bir biçimde dillendiriyor.

İfade kabiliyeti çok yüksek olan Semrin Şahin’in kalemi çok güçlü. Şahin gördüğü, duyduğu olayları hayal süzgecinden geçirerek yeniden kurguluyor. Ayrıca onun öykülerinin tadına varanlar bu öykülerlerden kolay kolay kopamayacaklar.

Şahin, diğer kitaplarında olduğu gibi bu kitabında da toplumsal sorunlara geniş bir perspektiften yaklaşıyor.  Daha çok hırpalanmış kadınların ruh halleri ile ilgili endişe verici durumların sesi oluyor. Kahramanlarının ruhunu dinleyerek onların düştüğü hallerin gözü kulağı oluyor. Üstelik okuyucuya hiçbir yorgunluk hissettirmeden başarıyor bunu.

Semrin Şahin satırlarını süslü, gereksiz kelimelere feda etmemiş. Bu anlamda çok dikkat çekiyor. Öykülerinde hiçbir fazlalık kelime yok, her kelime yerli yerinde kullanılmış. Onun için esas olan şey, sade ve etkili anlatım. Bu üslubunu büyük bir ustalıkla sergiliyor bu kitabında.

Kaplumbağa’ kitabın ilk öyküsü. Bu öyküde incinen, hayal kırıklığına uğrayan çocuk duyarlılığı dikkati çekiyor. Bunun yanı sıra köy yaşamını ustaca anlatmasıyla Şahin’in gözlem yeteneğinin başarısını görebiliyoruz.

“Evden gizlice çıktım. Mavi kovamı, oltamı, iki büyük filemi, bir de bez torbamı alıp sessizce yola koyuldum. Sabahın serinliği yüzüme vuruyordu. Evlerin çatıları, ambarlar, kümeslerin etrafı, bahçeler garip bir bungunlukla gecenin izlerini taşıyor, derinden hissedilen suskunluğun yabaniliğini yansıtıyordu.”

Kırmızı Şekerler’ daha çok olay örgüsüne dayanıyor. Çocuk sahibi olamayan, depresif  Safiye’nin ruh halinin genel tablosunu bize başarılı bir şekilde çiziyor yazarımız. Bunu yaparken bir psikolog gibi davranıyor.

“Daracık mutfakta duvarlar üstüme devrilecek gibi hissettim. Atak başlayacaktı. Düşününce kalbim delice çarpmaya başladı. Ölüm korkusu, parmak uçlarımdan yukarı çıkıyordu. İçimden bin bir, bin iki, bin üç diye saymaya başladım. Göğsümün tam ortasına bir yumruk yerleşmişti. Ayaklarım istemsizce titriyordu.”

“Gölgesizler” öyküsünde anlatımındaki samimiyet sarıp sarmalarken okuyucuyu olayın gerçekleştiği yere çekiyor. Olayın yaşandığı an o kadar gerçekçidir ki Neriman’ın acısını, psikolojisini hissettirip attığı çığlığı okuyucuya attırıyor adeta.

“7. Gün” öyküsünde Semrin Şahin, babasının mevlidinde yaşadığı duygu yoğunluğunu büyülü gerçekçilikle anlatıyor. Bu öyküyle bazı insanların en acı günlerde bile nasıl acımasızca eleştiri yapabildiğine tanık oluyoruz.

“Yatak odasından çıkarttığım kadınlar, ona buna beni anlatıyordu. ‘Annesinin hatrı olmazsa,’ diye başlayan cümleler kuruyorlardı. O kadar üzgündüm ki oralı olmamaya çalıştım. Verip veriştiriyorlardı. Kovmuştum onları, kim oluyordum ben diye?”

Kitaba ismini veren öykü bana göre en etkileyici olanı. Yazar hayatın kısa ayrıntısını çok iyi yakalıyor. Sorunlarla başa çıkamayan kahramanın duygularının dışavurumunu çarpıcı bir dille sergiliyor.

“Sanrılarla baş etmem gerekiyormuş, öyle demiş doktor. Hep miş’li bir hayatı yaşıyordum zaten. Üleştirilemeyen bu hayatın kıvrımlarında kedi gibi dolanıyordum. Belki de bu nedenle seçmişlerdi beni. Hep yanımdalardı; tuvalette, banyoda, mutfakta sinsi sinsi beni gözlüyorlardı.”

“Cüce, Palyaço ve Yaşlı Kadın” öyküsü Semrin Şahin’in entelektüel birikimini ortaya koyuyor. Gerçeküstü bir anlatımla yaşamın içine sokuluyor. Kıvrak ve sade bir dil kullanarak mutsuz bir günü, sıra dışı bir atmosfer haline getiriyor. Hayal ile gerçeğin birbirine geçtiği ruh haliyle kahramanın gündelik hayatını yansıtıyor okuyucuya. Böylece öykünün gerek iç ve dış yapısı, gerekse zamanı farklı boyutlarda ön plana çıkıyor.

“Düşündüm; çok alakasızdı ama her cüce kötü, her palyaço neşeli, her yaşlı iyi olmayabilirdi. Bunu kavramalıydım artık. Korkularımla yüzleşmeliydim. Hayatımdaki yeni yollar yine aynı açmazlara çıkıyordu, hep aynı labirentte debeleniyordum. Zihnimin beni yanıltmadığını çözememiştim hâlâ. Saat hep dokuzdu. Zihnim beni yanıltıyor muydu?”

“Kadınca Yaşamak” adlı öyküsü ise çevremde kadınlığını bir eksiklik olarak gören kadınları anımsatıyor bana. Elif’in düşüncelerini o kadınların düşünceleriyle bağdaştırıyorum ister istemez.

“Dayak yediğin kocaya hizmet etmek, modern köleliğin bir çeşidiydi. Umudunu yok sayıp gördüğün şiddeti içine gömseydin, şimdi hayattaydın Elif. Sen, sahte gülücüklerini paravan yaptığın için, o kapıdan girip kimse seni kurtaramadı. Buna izin vermedin.”

“Sen Büyüyünce” öyküsünde bir anne, “Kahverengi Bir Gün” öyküsünde de Betül anlatıcı olarak çıkıyor karşımıza. Böylece her kahraman kendi iç dünyasını yansıtıyor okuyucuya.

Kısacası, Semrin Şahin,  bu kitabıyla son zamanlarda çığırından çıkan olaylara güçlü bir projektör tutuyor. Öyle ki okurken uzun uzun düşündürüyor insanı.

Siz de kitabı okuyunca düşünün lütfen!

Nurten Çakır – edebiyathaber.net (29 Eylül 2017)

Yorum yapın