Tolga Meriç: “Birbirimize muhtaçlığımız devam edecek.”

Ağustos 9, 2017

Tolga Meriç: “Birbirimize muhtaçlığımız devam edecek.”

Söyleşi: Ufuk Matara

Bir anne kediyle yavrusunun kaçınılmaz ayrılığının anlatıldığı “Pati İzleri”nde birbirimize ve sevgiye olan muhtaçlığımız da dile geliyor… Tolga Meriç ile kitabı üzerine söyleştik.

“Pati İzleri”ni yazmaya nasıl başladınız?

Kedimin, kitaptaki Bıdık’ın, bir köpek tarafından öldürülmesiyle başladım. Kurgu karşısında bende tuhaf bir çekingenlik, daha doğrusu zihinsel bir körlük, hatta aptallık vardı. Yaşadıklarımı, gerçek olanı, anılarımı yazabiliyordum ama hayal etme konusunda tutuktum. Sonra, bu kitapla birlikte, tuhaf bir şey oldu. Acımın, yasın ortasında hayal etmeye, kurmaya başladım. Bıdık’ın, bütün yavru kediler gibi, vakti geldiğinde annesi tarafından terk edilişi dışında kitaptaki her şey kurgudur.

Kurgu karşısındaki nasıl bir körlükten, aptallıktan söz ediyorsunuz?

Hayat karşısındaki gibi biraz. Kendimi hiçbir zaman hayata ait hissetmedim. Ama hayatı reddetmedim de. Çocukluğumda, günlerimi benim yerime bir başkasının yaşadığı hissine kapılır ve kendi günlerimi ancak gelecekte yaşayabileceğimi sanırdım. Fakat o gelecek, hiçbir zaman gelmedi. Bilmiyorum, herkes için tanıdık bir duygudan mı söz ediyorum ama bu bir tür şaşkınlık yaratır insanda. Kurgu karşısındaki aczim bundan kaynaklanıyordu. Yani kendimi zaten hayata ait hissetmezken, bir de hayatı andıracak bir kurgu yapmaya çalışmak benim için katmerli melankoli nedeniydi. “Pati İzleri”nde bu tıkanıklığımı çözen, hikâye boyunca, bu defa gerçekten de ait olmadığım başka bir hayatta, yani hayvanların dünyasında yaşamak ve dilsiz olmalarına rağmen, bunun acısını da duyarak onların ağzından konuşmaktı galiba.

Ne gördünüz onların dünyasında yaşayıp onların ağzında konuşunca?

Kitapta, ayrılıkların içindeki sevgiyi gördüm. Annelerin, çocuklarından sadece sevgi sayesinde vazgeçebileceğini anladım. Ve bunun hem hayatta kalabilmek hem de sevdiğini yaşatabilmek için şart olduğunu fark ettim.

İnsanların dünyasında göremeyeceğiniz bir sevgi miydi bu?

İnsan yaşamı hayvanlarınki kadar yalın değil. Pati İzleri’nde yaşanan ayrılık, bir doğa olayı kadar yalın. Ve bir doğa kanunu kadar da karşı çıkılmaz. Doğayı insan yaşamında bu yalınlıkta ve kuvvette göremezdim galiba. Dolayısıyla kitaptaki sevgiye de ulaşamazdım.

Çocuk dünyası ne ifade ediyor size peki?

Usta romancı Marguerite Duras, içkiyi bırakmaya çalışırken alkolle ilgili çok güzel metinler yazdı. Bunlardan birinde, içen kadının, toplum tarafından, içen bir çocuk ya da hayvanla eş tutulduğundan söz eder. Galiba buna yakın bir biçimde, çocuk dünyasıyla kadın ve hayvan dünyasının birbirine benzediğini düşünüyorum. “Pati İzleri”nin çocukluk kadar anneliği de anlatması bu yakınlığın kendiliğinden getirdiği bir şeydir belki.

Bıdık, ayrılığı kabul edemiyor, kaldıramıyor. İmdadına yetişense bir insan oluyor. Hayvanlarla insanların dünyası nerelerde, nasıl kesişiyor sizce?

Birçok yerde, birçok şekilde kesişiyor tabii ama kitaptaki haliyle, çaresizlikte ve muhtaçlıkta galiba. Doğa olayı sayılabilecek türden ayrılıklar karşısında hepimiz çaresiziz. Birbirimizi teselli etmeye, çareyi sevgide aramaya çalışıyoruz. Birbirimize muhtaçlığımız hep devam edecek. Yaşama ait tek bir belirtinin, örneğin herhangi bir sesin, ışığın bile giremediği korkunç deney ortamlarında maymunların tamamı intihara meyletmiş. İnsanı aklamak için söylemiyorum ama yırtıcı doğada kısa sürede hayvanlar tarafından haklanacağımız açıktır. İnsanın hayvana eziyetinin, işkencesinin yanında hiçbir şey değildir tabii o kadarı. Fakat medeniyetten bağımsız düşündüğümüzde şöyle bir tablo çıkıyor ortaya: Gücü yeten diğerini haklasa da, yok etse, öldürüp yese de, birbirimize muhtaçlığımız devam ediyor. Bunun neyin çaresizliği ve muhtaçlığı olduğunu anlamaya çalışmak gözyaşı döktürebilir bize. Eğer o gözyaşlarını dökebilirsek, kim bilir ne güzel bir ağlama olur bu.

edebiyathaber.net (9 Ağustos 2017)

Yorum yapın