Tarifsiz duygularla… | Feridun Andaç

Ağustos 1, 2017

Tarifsiz duygularla… | Feridun Andaç

Bir dostum konuşmamız arasında Dostoyevski’nin “Kırılgan Bir Yürek” (Çev.: Hazal Yalın)  adlı öyküsünü yeni okuduğundan söz etmişti.

O öykünün adından esinle yazdığım “Saf Bir Yufka Yürekli” öykümü bana yazdıran durumu hatırlamıştım birden.

Yaşadığımız zevksiz, umursamaz zamanların insanı nasıl örselediğini görmek derin bir keder yaratıyordu bende.

İşte bunu da bir biçimde bir insan/karşılaşma öyküsünde anlatmam gerekiyordu.

Severken aynıydılar.

Kadın haksızlığa uğrayarak işinden gücünden edilerek içeri alınmıştı. Bedeni ve ruhu örselenerek çıktığında artık eski kendisi değildi. Yolu, bir zamanlar sevdiğine düşürdü onu. Zamanın tufeylisi olan adam artık başka bir iklimdeydi. Göremeyecek, hissedemeyecek yerdeydi. Ama bellek unutmaz hatırlardı, hatırlatandı her şeyi: önce sesi, sonra kokuyu.

Bir öykü elbette ki anlattığım gibi anlatılamaz. Ancak hissettirebilirsiniz.

Bugünün öyküsü de bunu bizden ister: Bana hikâye etme, hissettir, bırak ben anlarım!

Sevdiğim genç yazar dostumun andığı çeviri yoktu bende. Tutup Sabri Gürses’in “Yufka Yürek”ini okudum.

Dostoyevski’ye  arınmış bir bakış/duyguyla okuma ânını yakalayarak yaklaşmak güzeldi.

Yalnızca okudum, evet.

Not filan almadım. Sözünü ettiği çeviriyi alınca, bir kez daha okudum; ama bu kez notlar alarak.

Nefedeviç ile Şumkov’un öyküsü öyle bilindik gibi değildi.

Anlatıcı da Dostoyevski olunca, sizi duygudan duyguya geçirirdi. Özellikle de onun Sibirya sürgünlüğü dönemi öncesinde yazdıklarında ironi/acı alay ve kederli yalnızlık başat öğedir. Ondaki insanî duyarlılık insana insanı anlatmak/anlamak için biteviye anahtar gibidir.

Kederle sevinç, dostlukla bağlılık, kendini bilmekle anlamak, uysallıkla saflık, kaygıyla acının nasıl iç içe yaşanıp anlatılabileceğini gösteriyordu bize Dostoyevski.

Durup, onun açtığı pencereden hayata bakarak şu öyküyü yazmaya yöneldim sevgili okurum, o dostumu da anarak:

Neden Onu Sevmedin

“Ah kimselerin vakti yok,

Durup ince şeyleri anlamaya.”

Gülten Akın

“Sırrınız yoksa sıkıcısınızdır,” sözleri üzerine düşünmüştün. Gözlerinin içine bak baka söylemişti bunu.

Cesur ve ataktı. Gene de sinik yanlarını gözledikçe, arada bir konuşmalarınızda aforizma vari sözler ettiğini gördükçe duralıyordun.

Bedenine acı çektiren bir yanı olduğunu düşünüyordun.

Bazen hem kendi olabiliyordu hem de başkası.

Psikiyatra gittiğinden söz ettiğinde, onu makaraya sararcasına sözler edince, alınmıştı.

“Zaman kaybı,” demiştin.

Çimen yeşili gözlerini derin hüzün kaplamıştı. Bakışsız bakıyordu o ân.

“Koltuğu seçeceğinize masayı seçseniz; yazıyorsunuz üstelik. İnsan her şeyi sağaltabilir yazarak. Hatta sevmeyi de öğrenir…”

Son cümlendeki vurgu bakışsız bakan gözlerinde bir alev parıltısı yaratmış, gülümseyerek bakmış:

“Siz laf ebesisiniz, baş edemem sizinle. Benim psikiyatrım iyidir. Hem kuzum nerden çıktı şu yazmak. Ben size hiç söz etmedim ki. O benim sırrım, kime ne!”

“Gene en uzun cümlenizi kurdunuz,” diyerek kahkaha atmıştın bu kez.

Gözlerini indirmiş, tahta masadaki karıncaları parmak uçlarıyla takip etmeye vermişti kendini.

İmbat çıktı çıkıyordu.

“Şimdi üşürsünüz de siz,” sözüne aldırmamıştı.

“Şu bıcırın telaşla taşıdığı yemi alsam ağzından ne yapar acaba,” sözünün muzipliğine katılarak:

“Aşkını bundan mahrum bırakırsınız,” demiştin gülerek.

“Deli!”

“Siz de çok akıllı sayılmazsınız hani!”

“Benimkisi kendime…”

Bazen çocuksulaşıyordu. İşte o ân yüzünün çizgileri, bakışlarının ışıltısı değişiyordu.

“Seni bu hallerinle seviyorum.”

“Güzeli kim sevmez?!”

“Delimseksiniz!”

“Ne demek o şimdi?”

“İki kere deli demek… Ve de sevilesi deli demek…”

Karıncaların telaşından medet ummayı bırakan parmak uçlarına dokunmuştun.

“Siz ne arıyorsunuz?”

Duralamıştın.

Bazen öyle durdururdu sizi.

Bir mektubunda şairin şu sözlerini yazıp iletmiştin ona:

“Başkalarının gelip içinize alçı dökmesine izin vermeyin.”

İmbat esintisiyle o sözü hatırlamıştın.

Neden onun seni sevmediğini şimdi daha iyi anlıyordun.

Feridun Andaç – edebiyathaber.net (1 Ağustos 2017)

Yorum yapın