Sokaklarından geçtim | Feridun Andaç

Eylül 6, 2016

Sokaklarından geçtim | Feridun Andaç

feridun andac 10.tifSabah uykudaydı herkes. Bahçe kapısını aralayıp sokağa çıktın.

Pazaryerinin geceden kalan döküntüleri ilk gözü alanlardı. Adımlarken sokağı bir baştan bir başa, cırcır böceklerinin cırıltısına verdin  kendini. Bahçeli taş evler kasabanın nişanesi adeta. Mekânı kendi içinde saklı tutan o yeşil kümelere baka baka başka sokaklara geçtin. Kendi labirentini kuran bir yer. Gene de eski yerleşim yeri Hacımemiş’le tarla ve kuruyan bataklıktan kalan alanlarda kurulan yapılar arasındaki farkı hemen gözleyebiliyorsunuz. Biri insan yaşamına, diğeri araçlı geçişlere göre bu labirenti var etmiş. Birinde derin bir giz var, diğerinde cetvelle çizilmiş bulmaca karesini andırır yapaylık…

Tatilciler bir bir çekildiler. Gene de bu yöreyi yaz beldesi kılan ötedeki deniz çekim odağında. Bahçeli evlerin çokluğu denizin uzağına düşmenin bir nispeti mi diye düşünedurmuştun.

Bahçıvan Cemil anlatıyordu: Buraya denize kıyısı var diye geliyorlar. Sonra da iki kıyının tam ortasında bir yer olduğunu öğrendiklerinde mutsuz oluyorlar.

Oysa, önü açık deniz olan Alaçatı koyu kasabaya bütün rüzgârlarını taşır. Sabahları esen poyraz Boreas tanrısını hatırlatan bir efiltiyle bahçenizin ağaçlarına erişir, akşamüstleri çıkan karayel İzmir’in imbatını çağrıştırır adeta. Arada bir kendini gösteren lodos taş evlerin bahçelerinden sarkan begonvillerin, petunyaların  rengarenk yapraklarını savurtup durur. Ortalığı saran yasemin ve hanımeli kokusu sokakların boşluklarında üflenen bir klarnetin  sesiyle birbirine karışarak ruh magmasını alevlendirir adeta.

Denizi varamazsanız da, deniz esintisiyle size gelir; evlerin, bahçelerin adeta dili olur.

Sürükleyen

İnsanları bir yerlere sürükleyen tatil düşüdür, ama onların bu sürüklenişini bir amaca dönüştüren düşünce nedir peki?

En çok bunu düşündün burada.

O dolup taşan cafeler, yeme içme mekânları, alışveriş yerlerindeki hengâmeye tanık oldukça…

Bir boşluk, bir rehavet hali… Ülkenin bütün yükünden kurtulmuş olmanın dayanılmaz bırakılmışlığı! Her bir adım sanki hayat bıkkınlığına örtülmüş bir örtünün çivisi!

Gezinenler, yiyip içenler…

Bir köşede oturup ne kitap okuyan, ne de gazeteye göz atan birine tanık olursunuz burada. Telaşlanmayın benim gibi “şimdi okuduğum gazeteler biterse” diye. Yerli yerindedir her biri.

İğretilik her yerde. Satılan eşyalarda, oturulan mekânlarda. Daha çok kazanmak derdinde insanlar. Buraya gelip şanslarını denemek isteyenleri hemen anlayabiliyorsunuz. Her metre kare cetvelle ölçülüp paralandırılıyor. Bir zaman sonra bu yerel dokunun güzelim havasının gözünüzün önünde başka bir şeye dönüşmesi sizi de alıp buradan başka yerlere taşıyacak eminim. Eğer aşinası olup, gelip burada kök salmaya karar vermişseniz, artık bunun pişmanlığıyla da yüzleşmenizin zamanıdır.

Gene de sürükleyendense sürüklenenin bir düşü/düşüncesi olmalı önce, derim.

Bir zaman düşü: Yolculuk

Zaman zaman uzayıp giden sözü hatırlatır yolculuklar…

Başlama öncesi bir duruş/duruluk, kaygı vardır çoğunlukla. İlk adım sonrasında ise merak. Sözün sizi ayırdığı yerde yolculuk buluşturur. Öyle ki, gitmeyi neden seçtiğinizi de işte o ân kavrarsınız. İçe dönük bakışınız artık kendi oylumundadır. Gördüklerinizle yol alır, ama içtekilerle başka bir seyre çıkarsınız.

Kaygıların yerini alan her bir şey yolculuklarda iyi gelir insana. Çünkü bir yarımız unutuşun, diğer yarımız hatırlayışın izlerindedir.

Görmek için yola çıktığını söyleyenlere sıklıkla rastlasam da; değişmek adına yola çıkmayı seçenleri pek göremem, işitemem.

Vardır kuşkusuz öyleleri, ama cesaret edip dillendiremezler. Ancak, yazmanın kıyısına gelince neden eşikte beklediğini düşünür; hangi yolculuğu yazmak gerektiğine bir türlü karar veremez haldeyken o gitmenin ivmesine dönüp bakar ve yazarak dillendirmenin mümkün olabileceğini seçer o kaygılı yolcu.

Bence, yolculuklar, bazen insanı dönüştürdüğü gibi değiştirebilir de. Kendi payıma, her yolculuk benim için bir yüzleşmedir, hatırlamadır; kabuk değiştirmedir.

Gitmeyi seçen değişmeyi de göze alandır.

Benim için her yolculuk bir gitmek eylemi olduğu kadar; seyre çıkmaktır, hem içte hem de dışta. Bu nedenle varmaktansa o seyirlerle baş başa kalmak yolculuk şenliğim olur çoğunlukla.

Ne “gezi”, ne de “seyahat” karşılayabilir bendeki yolculuk duygusunu.

Yola çıkmak, yola düşmek, yolun yolcusu olmak, yoldan sapmak, yolu aşmak, yolsuz kalmak… gibi metaforları içeren “yolda” “yolcu” olmak varken; “gezi”den, “seyahat”ten bana ne!

Feridun Andaç – edebiyathaber.net (6 Eylül 2016)

Yorum yapın