Sizin kitaplarınızı neden okuyayım? | Feridun Andaç

Nisan 26, 2016

Sizin kitaplarınızı neden okuyayım? | Feridun Andaç

feridun andac 10.tifO soru karşısında önce duraladığımı söyleyebilirim.

 Maltepe Anadolu Lisesi’ndeki söyleşimin sonunda bir öğrencinin yönelttiği bu sorunun birçok anlamı vardı bana göre.

Verdiğim yanıtla onu ikna edebildim mi bilemem, ama bu konu üzerinde daha çok düşünmeye başladım.

 Bizden, özellikle de eleştirmenlerden de beklenen çoğunlukla budur:

 Beni okuyun!

Gelgelelim, bir okur olarak beni de, bir yazar/kitapla karşılaştıranın, kendi içgüdülerim olduğunu söylemeliyim.

 Beni onu okumaya yönelten bir duygu/bir bakış olduğunu sezer, bilir, görürüm çoğunlukla.

Bunu “bilgiçlik” olarak almamalı. “İyi okur”luğun eğilimidir bu.

 Antonio Tabucchi’nin “Yolculuklar ve Öteki Yolculuklar”ını önüme aldığımda bilirim ki o benim yazarımdır; onu okumam için birçok nedenim vardır.

 Peter Ackroyd’ın “Bir Zamanlar Londra’da”sına başladığımda ise Shakespeare için onu okuduğumu bilirim.

Bu, farklı okurun bakışı/yönelimidir elbette. Ama o genç okur(um)un sözünü ettiği bunların ötesinde bir şeydir: Ben sizi neden seçip okumalıyım onca yazar/kitap arasından…

 Sorunun asıl bamteli de budur işte.

 “Dil duygusunu size taşıyabileceğime inandığım için okumalısınız,” demiştim ona. Bunun için de “Kar Masalları”, “Gölgesi Kalemimim Ucunda: Montaigne”, “Rüzgâra Verdim Bakışlarımı” kitaplarımdan başlamasını önermiştim.

Gene de verdiğim yanıtın yetersizliği üzerine düşündüğümü söylemeliyim.

 Peki, nedendi bu?

 Bir konuyu ele alıp yazarken okuru çok da düşünmediğimi söyleyemem! Her yazar okunmak için yazar. Ama zamanla edindiğim ilkem de şudur: Yazdığımı önce kendime beğendirmeliyim.

 “Okutmak” dürtüsündense, “okunmayı” yeğleyenlerdenim.

Evet, “iyi yazar” okutmaz, okunmayı bekler. Okur/u onu bir yerde bekler elbette.

 Ki, o söyleşide, bir başka genç okur da şu soruyu yöneltmişti:

İyi yazarlar göz önünde olmazken, popüler olanların kitapçı vitrinlerinde sürekli boy göstermesini kabul edemiyorum, nasıl yorumluyorsunuz bu durumu?

 Bu da öylesine geçiştirilecek bir soru değildi. Dilim döndüğünce bunu da anlatmaya çalıştım.

 Kendini okutan kılmak…

 Sanırım günümüz yazarının/yazanlarının tek derdi. Bu da, ister istemez, onları bir “çerçi” gibi ortalığa döküveriyor.

 İmza günlerini okura saygı olarak görenlerdenim. Ama ben buna çok yakın durmam. Okurla kitabın arasına hiç mi hiç girmek istemem. Bir kitabım üzerine konuşmaktansa edebiyat/sanat/hayat üzerine konuşmayı yeğlerim.

Okul söyleşilerine sıcak bakmam da biraz bundandır.

 Yazar beklentisindense okurluk paylaşımı olarak görüyorum bunu. Çünkü “aşılama”ya inananlardanım.

Bilgi, duygu, düşünce aşısı…

Öğrenme arzusunun en güzel yolu.

 Galiba genç okuruma verebileceğim en doğru yanıt da şu olabilirdi:

Size iyi duyguları, güzel düşünceleri aşılayabileceğime inandığım şeyleri yazdığım için beni okumalısınız.

 Sanırım bu da, yazarın, neyi/niçin/nasıl yazdığını bilmesiyle ortaya çıkabilecek bir durumdur sevgili okurum.

 Feridun Andaç – edebiyathaber.net (26 Nisan 2016)

Yorum yapın