Sevgi Soysal’ı anlamak | Ayla Duru Karadağ

Aralık 7, 2015

Sevgi Soysal’ı anlamak | Ayla Duru Karadağ

isyankar-neseTürkçe edebiyatın “tutkulu perçem”i Sevgi Soysal’ın hayatını, mücadelesini, yazınını anlatan yeni bir kitap İletişim Yayınları’ndan Kasım ayında İsyankâr Neşe adıyla yayımlandı. Kitabı Seval Şahin ve İpek Sahbenderoğlu titizlikle hazırladı. Kitabın ihlamı bir sempozyumdan doğarken sempozyumu aşan derinlikli yazılar ve incemeler ortaya çıktı.

Sevgi Soysal hakkındaki her şeyi bulabileceğimiz kitapta şu güne kadar konuşulmayan, es geçilen taraflarının da bihakkın incelendiğine, araştırıldığına şahit oluyoruz. Eserlerinden yola çıkarak ’60 ve ‘70’li yılların Türkiyesi’nde muhalif bir yazar kadın olmayı ince ince işlenen makalelerden okuyoruz.

Kitabı derleyen Şahin ve Şahbenderoğlu Giriş bölümünde tek tek makale yazarlarına ve konularına şu şekilde değiniyor;

Funda Soysal anne-babasının mektuplarından yola çıkarak bize Sevgi Soysal dünyası için yeni kapılar aralamakla kalmıyor, onun edebiyatı hakkında da çok önemli tespitlerde bulunuyor. Ayşegül Yaraman ise, Sevgi Soysal’ın hayatını feminist tarih içinde konumlandırıyor.

Biyografik makalelerin ardından öncelikle romanları, ardından hikâyeleri ve düzyazılarını konu edinen makaleler yer alıyor. Veysel Öztürk, Soysal’ın ilk eseri olan ve hâlâ içindeki metinlerin hikâye mi deneme mi oldukları tartışılan Tutkulu Perçem’in türüne odaklanan yazısında bu konuya açıklık getiriyor. Meltem Ahıska, Defter dergisinde 1988 yılında Tante Rosa ile ilgili yazdığı yazısını bu kitap için yeniden gözden geçiriyor ve olağanüstü Tante Rosa’nın parçalılığı ile isyanı, ka- dınlığı ve Brechtyen anlatımı arasındaki ilişkileri gözler önüne seriyor.
Reyhan Tutumlu, Sevgi Soysal’ın müstehcenlik davasına da uğramış olan Yürümek romanını, kadın ve erkek cinselliği, bu konudaki tabuların yıkımı ve anlatım tarzıyla ele alıyor.

Tülin Ural, Yenişehir’de Bir Öğle Vakti romanını, Türkiye’de sinemanın da çok sevdiği temalardan biri olan zengin kız-fakir oğlan ilişkisi üzerinden ele alıyor ve romanın anlatısının nasıl kamera gözü gibi çalıştığına dair oldukça kapsamlı bir yazı sunuyor.

Çimen Günay-Erkol, Şafak ile ilgili olarak yazdığı yazıda, Sevgi Soysal’ın sadece kadınlığı değil, erkekliği de nasıl sorunsallaştırdığını ayrıntılı bir şekilde açıklıyor.

Fatih Altuğ ve Zeynep Uysal, bu kitap için Sevgi Soysal’ın yarım kalmış iki eserini değerlendirdi: Hoş Geldin Ölüm ve “Yeraltı Kentinde Herhangi Bir Gün”. Fatih Altuğ, Hoş Geldin Ölüm ile ilgili yazısında Sevgi Soysal’ın anlatısında atalet meselesinin nasıl devrin 1970 sol kuşağıyla ilişkilendirildiğini gösterirken, Zeynep Uysal da “Yeraltı Kentinde Herhangi Bir Gün”de Sevgi Soysal’ın nasıl diyalojik bir metnin ilk ipuçlarını verdiğini gözler önüne seriyor.

Didem Ardalı Büyükarman, Funda Soysal’ın arşivinden yazarın yayımlanmamış bir eserini bizlerle paylaşıyor: “Venüslü Kadınların Serüvenleri”. Türkiye’de hiç sahnelenmemiş bu oyun metnini Büyükarman, Simone de Beauvoir’ın varoluşçu feminizmi ışığında değerlendiriyor.

Bu kitapta, Sevgi Soysal’ın hikâyelerini topladığı Barış Adlı Çocuk kitabında yer alan tüm hikâyeler için birer makale kaleme alındı.

Devrim Dirlikyapan, “Delikli Nazarlık” hikâyesinin Sevgi Soysal edebiyatında erkeklik meselesinin hallerinden birine nasıl denk düştüğünü, Soysal’ın diğer eserlerine de göndermeler yaparak irdeliyor.

Şeyda Başlı, “Mal Ayrılığı ve Şampanya Kovası” hikâyesini tüketim ve gösteri toplumu açısından değerlendirirken, toplumsal cinsiyet rolleri konusuna değiniyor.

17SevgiSibel Kır, “Cellat Fuchs, Kent Halkına Nasıl Karıştı?” hikâyesini, adalet kavramı etrafında ele alırken, hikâyenin sinema ve tiyatronun anlatım tarzından nasıl etkilendiğini gösteriyor.

Pelin Aslan Ayar, “Nasıl Öğreteceğim Köpeğe Aport’u?” hikâyesini, anlatı tekniği ve anlatıcı kahraman arasındaki ilişki açısından ele alıyor.

Hülya Bulut, “Deli Tank ve Çocuk” hikâyesini, Funda Soysal arşivindeki daktilo hali ile yayımlanmış şeklini karşılaştırarak ele aldığı yazısında, metaforik bir yükle dolu olması ve anlatıcısı açısından inceliyor.

Birgül Oğuz, “Yapı” hikâyesini bir kriz anlatısı olarak nitelendiriyor ve hikâyedeki “durallaşma” meselesini edebi yapıyla birlikte değerlendiriyor.

Pelin Başçı, “Ay’ı Boyamak” hikâyesini kimlik ve cinsiyet temsili açısından değerlendirdiği yazısında, Sevgi Soysal ede- biyatının tipik özellikleri olarak nitelediği “geçişkenlik ve akışkanlık” ilişkisi üzerinde duruyor.

Ayşe Sibel Erol, “Hanife” hikâyesinin yazılma koşulları ve tarihinin peşine düştüğü yazısında, Soysal’ın bugün de ülkenin çözülmeyen sorunlarından biri olarak duran kadın cinayetlerinin nasıl gerçekçi bir şekilde ele alındığından bahsederken, hikâyenin anlatım tarzına da odaklanıyor.

Seval Şahin, “Eskici” hikâyesini yazar, anlatıcı kahraman ve sesler arasındaki ilişkiler açısından irdelediği yazısında, Soysal’ın anlatılarındaki bütünlük meselesine vurgu yapıyor.

Arzuhan Birvar, “Savaş ve Barış” hikâyesini “hegemonya” kavramı etrafında irdelerken, “çatışma” ve “uzlaşma” ilişkisi üzerinde duruyor.

Jale Özata Dirlikyapan, “Bir Görüş Günü” hikâyesini çoksesli bir yapı olarak ele alıp hikâyenin kadın sesleriyle nasıl bir senfoniye dönüştüğünü belirtiyor.

Sennur Sezer, “Barış Adlı Çocuk” hikâyesinin, tek bir hikâye gibi görünmesine rağmen nasıl uzun bir anlatının parçası gibi olduğu meselesinin izlerini sürüyor. Maalesef bu kita.l8u7bın hazırlığı sürerken, Türk edebiyatının emekçisi Sennur Sezer’i kaybettik. Bu vesileyle kendisini sevgiyle ve özlemle anıyoruz.

Adnan Binyazar, “Bir Ağaç Gibi” hikâyesini, Sevgi Soysal ile geçirdiği zaman dilimlerini gözler önüne sererek hikâyenin nasıl onun portresiyle, ataklık ve dinginlikle bir arada yer aldığını gösteriyor.

Adnan Özyalçıner, “Zulmet Sevinci” hikâyesini 12 Mart sonrası bir dönem hikâyesi olarak nitelendirdiği yazısında, hikâyenin Sevgi Soysal’ın hayatıyla ilişkisine değiniyor.

Kitabın bundan sonraki bölümü Sevgi Soysal’ın düzyazılarına ayrıldı. Burada Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu ve gazete yazıları üzerine makaleler yer alıyor.

Deniz Kandiyoti, Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’nu ele aldığı yazısında, eserin baskıcı ve totaliter zihniyeti gösterme konusundaki becerisiyle birlikte, başkaldırı ve direnişi anlatışı konusundaki tekilliği üzerinde duruyor.

Ebru Aykut, Sevgi Soysal’ın 1973 yılında Yenigün gazetesindeki yazılarını ve bu yazılardaki Hatice Hanım karakterini anlattığı yazısında, bu karakterin özelinde 70’li yıllardan günümüze köprüler atıyor.

Necmiye Alpay, Sevgi Soysal’ın 1976 yılında Politika gazetesinde yer alan yazılarının yer aldığı Bakmak adlı kitabına odaklanırken, Soysal’ın sol literatürdeki yerini de aşikâr kılıyor.

Hilmi Tezgör, Sevgi Soysal’ın radyo konuşmalarına ve radyo üzerine yazılarına birlikte değindiği makalesinde, onunla Brecht arasında ilişkiler kuruyor.

Tamer Kütükçü, Sevgi Soysal’ın eserlerinde cinselliği ele aldığı yazısında, onun eserlerindeki cinselliğin beden ve başkaldırı arasındaki ilişkisini gösteriyor.”

Seval Şahin ve Said Çangır’ın eserlerdeki kelime kullanım sıklıklarından yola çıkarak yaptığı titiz içerik analizi de Sevgi Soysal yazınının gelişimi/dönüşümüne dair çok şey anlatıyor.

İsyankâr Neşe okur tarafından ihmal edilen bir yazarı bütün canlılığı, renkliliği ve asiliğiyle gözler önüne serecek bir derleme. Çok erken kaybettiğimiz Soysal’ın mücadelesinden ilham ve güç almak, yazarı ve metinlerini daha yakından tanımak için muazzam bir malzemeyle donatılmış kitap okurla buluşmayı bekliyor.

Ayla Duru Karadağedebiyathaber.net (7 Aralık 2015)

Yorum yapın