Sessizlikte | Feridun Andaç

Temmuz 9, 2019

Sessizlikte | Feridun Andaç

“Gözlerimizi aldatan şeyler,   aklımızı da sürüklüyor peşinden…”

Shakespeare

“Trollos ile Kressida”, S.17

SESİNDEKİ sitemi sorgulamak istememiştin. Susarak dinlemiştin yalnızca. O ıssızlığı seçtiğin saatlerin anlamından uzaktı sözleri.

Duygularındaki yenilgiden ona hiç söz edemezdin. Dağın yamacındaki bu evde bir süreliğine yaşamayı seçmenin seni nasıl bir dönemece getirdiğini de anlatamazdın.

Yaşadığı kente vardığından beri içindeki sanrılar dinmiyordu.

Gecesini düşünmemek için susturmuştun her şeyi. Yalnızca haikular yazıyordun ona…

İçinde dinmeyeni de başka sözlere taşımak için, o gecenin koygunluğunda, gözlerini ve içini eriten bir anlatıya vermiştin kendini.

DEBORAH’ın öyküsü buruktu. Ezgin, sanrılı bir öyküydü… Yalnızca bırakılmışlık mıydı anlatılan? Keşke öyle olabilseydi!

Az önce bir iletisi ilişmişti gözüne:

“Sizi rahatsız etmeyeceğim bir daha, içiniz rahat olsun.”

Bırakılmışlık böyle olabilseydi keşke; sekiz sözcükle tüm yaşanmışlığın kapılarını kapatabiliyordunuz demek!

Oysa Deborah, delice bir sanrı içindeydi. Yaşadığı ruh çöküntüsünün ne kadar farkındaydı Esther ile Jacob çifti?

Baba kendini suçlu; anne ise kendini şanslı hissediyordu! Bırakıp dönecektiler kendi dünyalarına… Her ayrılık burukluk getirse de; anlıyordun o iki insanın nasıl hafiflediğini.

Bazen bırakmayı, bırakılmayı bir “kurtuluş” gibi alır insanlar. Bu hafiflik ondandı belki de.

Oysa, sonrasında yaşanabilecek boşluk duygusunu, vicdani sorguyu o an, o karar anında hiç düşünemez insan.

Dağın yakınındasın.

Akşamüstü evinin adeta içine gömüldüğü şu ormanın kıyısından başlayıp, ta zirveye kadar yürüyüş yapmayı düşünüyorsun.

Mademki sessizliği seçmiştin, duyguların da seni bir dönemece getirmişti… Burada, artık Deborah’ın sanrısına da eşlik edebilirdin.

Tutku, öfke ve kıskançlığı çekip alabilir miydi aranızdan? Biliyordun ki; sevmek (belki de neş’e) ölmekten daha çok cesaret istiyordu!

Deborah’ı nasıl bir ölüme terk ettiklerini düşündün. Şu altını çizdiğin satırları, onun sesini duymadığı anlarda yeniden yeniden okudun:

“Deborah’ı küçük, sade döşenmiş bir odaya götürüp, duşlar boşalana değin başında beklediler. Duştan sonra kurulanırken de buharın içinde sakin sakin oturup onu tepeden tırnağa süzen bir kadın tarafından göz altında tutuldu. Deborah kendisine söylenenleri hiç sesini çıkarmadan yerine getirdi, ama bileğindeki yeni yeni iyileşmekte olan iki kesiği gözlerden saklamak istercesine, sol kolunu hafifçe içe dönük tutuyordu. Karşılaştığı bu yeni düzene uyarak odaya geri döndü ve sıkkın görünüşlü, alaycı bir doktorun yönelttiği bir takım sorulara yanıt verdi. Doktorun Deborah’ın arkasındaki uğultuyu duymadığı belliydi.” (*)

Sessizlikteydin.

Gözleri yabandı sana da. Öpmek isterkenki mesafesi kadar uzaktınız artık. “Aramızda akan ırmaklar”, diyordun bazen… Kimi kez de ‘başka göklerdesin’, demene kızıyordu.

Hiç söz etmiyordunuz gecesini başka gözlere nasıl verdiğinden. Belki üstelesen, “her çift gibi” diyecekti. İşte o, insanı “herkesleştiren” sanrının sızısındaydın. Sessizliği bunun için seçmiştin. O ötedeydi, belki de kollarında.

Deborah’ın acısı gözlerini nemlendiriyordu. Ne çok şizofren tanımıştın… Delirium anlarına tutulan ne çok insanı sağaltabilmek için söz dökmüştün.

Susuyordun.

Biliyordun ki, bu da anlatmanın bir yoludur.

Sessizlikteydin.

Az ötendeki gecesi kederlendiriyordu seni. Yaşadığın yenilgiyi, bozgunu nasıl anlatacaktın ona? Bunun tutsaklığı başka bir şey… Oradaki kaybetme korkusuyla ancak açıklanabilir. Oysa seni sevdalandıran tutku başka bir şey… Bırakmaz insanı, insan da onu.

Deborah’ı sevmiyordu ikisi de. Kolayca terkedebilenlerin sevgisizliğine bahane bulmaya çalışıyordu Esther ile Jacob.

Sense, Deborah’ın öyküsünü okurken; şu dizeyi yazmıştın defterinin bir köşesine:

“İnsan bırakmaz sevdiğini, sevmek insanı bırakır.”

Sonra, dönmüştün gene içteki sessizliğine. Bir bir akıyordu dizeler ardı ardına.

Yalnızım sandım

Baktım ki

Eriklenmişim.

 

Sesinde yalnızsın

Gözlerinle

Sevdiğini söyle.

 

Susarkenki sen

Sessizliğinle her dem

Sevindirensin.

 

Geçitteki gözler

Bekleyen duyguların

Sahi aşk mısın?

* Joanne Greenberg, “Sana Gül Bahçesi Vadetmedim.”, Çev. Nesrin Kasap, 1997, Metis Yay.

Feridun Andaç – edebiyathaber.net (9 Temmuz 2019)

Yorum yapın