Selami Genli : “Hikâyeler bir insanı çıldırtabilecek kadar sert”

Mayıs 23, 2018

Selami Genli : “Hikâyeler bir insanı çıldırtabilecek kadar sert”

Söyleşi: Mesut Örs

Daha önce sinema ve TV dünyasından tanıdığımız, “2 Süper Film Birden”, “Aşk Tutulması”, “Aşk Geliyorum  Demez”, “Çakallarla Dans” gibi filmlerin senaristlerinden Selami Genli’nin ilk romanı Tımarhane Bilgi Yayınevi’nden çıktı. Selami Genli’yle kendisi ve kitabı Tımarhane üzerine bir söyleşi yaptık.

Merhaba, önce biraz kendinizi tanıtabilir misiniz?

1981 İzmir doğumluyum. On dokuz yaşına kadar İzmir’de yaşadım. Daha sonra üniversite eğitimim için İstanbul’a yerleştim. İki yıl İstanbul Üniversitesi’nde öğrenim gördükten sonra Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne geçiş yaptım. Öğrencilik yıllarımda birçok sinema filminde yardımcı yönetmenlik ve senaristlik yaptım. Aynı zamanda yirmiye yakın kısa film yazdım ve çektim. Bunlardan bazılarıyla birçok ödül kazandım. Senaryo doktorluğu ve dizi senaristliği yaptım. Çeşitli kurum ve kuruluşlarda senaryo dersleri verdim. Sektöre gireli on iki yıl oldu. Bu zaman zarfında hiç durmadan çalıştım. Yönetmenliğe kadar ilerledim. Bir yandan popüler işler yaparken diğer yandan da kendi iç dünyama çekilip yazmak istediğim hikâyeleri yazıyordum. Sonunda ortaya Tımarhane isimli roman çıktı. Böylelikle edebiyat dünyasına adım attım. Hayatım okumak, yazmak ve ürettiğim işleri nasıl hayata geçirebileceğime dair stratejiler geliştirmekle geçiyor.

Sinema ve TV dünyasındaki senaryolarınızla tanıdık sizi. Şimdi deTımarhaneromanıyla edebiyat dünyasına girdiniz. İnsanın boğazında bir yumru gibi kalan bu hikâyeleri yazma fikri nasıl oluştu?

Hikâye yazarlığımın kökeni, öncelikle etkilendiğim yazarların eserlerini okuyup analiz etmeme ve onların nasıl bu kadar başarılı hikâyeler yazdıklarını anlamaya çalışmama dayanıyor. Aziz Nesin, Haldun Taner, Sabahattin Ali, Orhan Kemal, Jack London, Stefan Zweig… Bu yazarların dili ve anlatımı beni her zaman büyülemiştir. Bu yazarlarla tanışmamı, babam Mustafa Genli ve annem Gülseren Genli’ye borçluyum. Evimizde kocaman bir kütüphaneyle büyümemi sağladılar. Ve tabii Mimar Sinan Üniversitesi’nde aldığım eğitimin de payı büyük… Lütfü Akad, Memduh Ün, Metin Erksan, İlhan Arakon, Duygu SağıroğluProf. Sami Şekeroğlu ve Feyzi Tuna gibi duayen isimlerden dramatik yapı kuralları ve çatışmalarına dair çok şey öğrendim. Melodrama yakın sert dramayı ve insanın içine oturan hikâyeleri seviyorum. Sinema ve TV dünyasında yazdıklarınıza mecburen katkıda bulunmak zorunda olan birçok kişi oluyor ama hikâye ve roman alanında tamamen yalnız ve özgürsünüz, bu nedenle de istediğiniz gibi yazabiliyorsunuz. Tımarhane romanımdaki hikâyelerin okuyanlar üzerinde bu kadar etkili olmasının sebebini bu etkenlere bağlıyorum.

Tema olarak tımarhane hikâyelerini seçmenizin özel bir nedeni var mı?

Aslında önce hikâyeleri yazdım. Ama ben bir roman yazmak istiyordum. Bu yüzden de hikâye ve roman türünü iç içe geçirecek bir fikir bulmam gerekiyordu. Bunun için de senarist tarafımı işleterek hikâyeleri farklı bir kurguyla birbirine bağladım. Hikâyeler bir insanı çıldırtabilecek kadar sert olduğu için de ancak tımarhane gibi bir ortamı atmosfer olarak seçebileceğime karar verdim. Böylece kurgusu hakikaten farklı bir roman ortaya çıktı.

Her biri bir diğerinden daha travmatik olan hikâyelerde sizin için özel olan bir hikâye var mı?

“Kestiiik!” isimli hikâyemin ana karakteri Hüsamettin, film çekmeye çalışan bir adam… Bana özel diyemesem de, benden en çok iz taşıyan hikâye o… Bu yüzden o hikâyeyi çok seviyorum. Ve sinemayla uğraşan birçok insanın da o hikâyede kendilerini bulacaklarını düşünüyorum.

Sizce Tımarhane romanının filmi çekilse nasıl bir etki yaratır?

Öncelikle şunu belirtmek isterim. Senaryo kökenli olduğum için kitabın genelini ve içindeki hikâyeleri sinema filmi kurgusu dâhilinde yazdım. Tımarhane bu yüzden sinema filmi, TV dizisi ve internet dizisi yapılmaya çok müsait bir roman. Yaratacağı etki ise öncelikle ne kadar iyi senaryolaştırıldığına, o senaryoyu hayata geçirecek yapım şirketine ve çekecek yönetmene bağlı… Çünkü sinema ve TV dünyasında başarılı olabilmek için birçok kriterin bir araya gelmesi gerekiyor. Bu kriterler sağlandığı takdirde, insanların koltuklarına çivilenerek, bir solukta izleyecekleri bir proje olacağını düşünüyorum. Çünkü kitabı yazarken kurgusunu bu şekilde tasarladım. Ve okuyuculardan gelen geri dönüşler de bu yönde… Herkes büyük bir merak ve heyecan içerisinde bir solukta okuduğunu söylüyor.

Tımarhane’yi yeni kitaplar takip edecek mi? Yeni projeleriniz varsa bahsedebilir misiniz?

Tımarhane’den hemen sonra yazdığım başka bir romanım var.  Ancak o,ana ekseninde ergenlerin olduğu bir roman… Bu yüzden de Tımarhane kadar etkili olmayabilir. Böyle düşünmemin sebeplerinden biri de benim eserlerimi ilk okuyan kişi olan, kız arkadaşım Gizem Yılmaz’ın fikirleri… Gizem, Tımarhane’yi okuduğunda kitaba benden bile çok inanmış ve beni Bilgi Yayınevi’yle buluşturmuştu. Ve yayınevinden gelen görüşler kendisini haklı çıkardı.

Şu an taslağını hazırladığım, İkinci Dünya Savaşı yıllarında, toplama kampında geçen, melodrama türüne yakın bir roman var. Bu yıl sonuna kadar bitirmeyi planlıyorum. Uluslararası alanda da başarılı olabileceğini düşündüğüm bir roman. Hatta bana Hollywood’un kapısını aralayabilir. Neden olmasın.

Son olarak Tımarhane’nin vücut bulmasında emeği geçenlere teşekkür etmek istiyorum. Aileme, Gizem Yılmaz’a, Bilgi Yayınevi Satış ve Pazarlama Müdürü Sayın Erol Altun’a, değerli editörümüz Sayın Biray Üstüner’e ve tüm Bilgi Yayınevi ailesine sonsuz teşekkürler.

Mesut Örs- edebiyathaber.net (23 Mayıs 2018)

Yorum yapın