Salamina Askerleri ya da milis erinin gözleri | Sedat Sezgin

Mart 5, 2020

Salamina Askerleri ya da milis erinin gözleri | Sedat Sezgin

Soru şu: Nitelikli insanlarla görevsever insanlar arasındaki fark nedir?

Javier Cercas, Salamina Askerleri adlı yapıtında gerçek kişilikler üzerinden tarihi yeniden kurgular ya da anlatıcının da dediği gibi belki de: “sadece gerçeklik üzerine kurulmuş bir anlatı.” Ama bizim konumuz bu değil.

“Onu, savaşın sonuna doğru buraya çok yakın bir yerde, Collell Tapınağın’da kurşuna dizdiler. Orayı biliyor musunuz? Ben de görmedim hiç, ama Bonyoles’e yakın olduğunu biliyorum. 18 Temmuz, onu Madrid’de yakalamıştı. Şili Büyükelçiliğine sığındı. Orada bir yıldan fazla kaldı. 1937’nin sonlarına doğru, sanırım Fransa’ya ulaşmak amacıyla, bir kamyonun içerisinde gizlenerek Madrid’den kaçtı. Ama nasıl olduysa, Barselona’da tutuklandı.  Franco’nun milisleri şehre ulaştığında cumhuriyetçiler onu sınıra çok yakın olan Collell’de kurşuna dizmişlerdi. Muhtemelen kargaşanın hâkim olduğu bir kurşuna dizme olayıydı. Savaşı henüz kaybetmiş cumhuriyetçiler, bozgun halinde Pireneler üzerinden kaçmaktaydılar; öyle ki, Falanj’ın kurucularından ve üstelik Jose Antonio Primo de Rivera’nın yakın arkadaşı olan birini kurşuna dizdiklerinin farkında olduklarını sanmıyorum. Babam, kurşuna dizildiğinde üzerinde olan giysilerini, koyun postundan yapılmış ceketini ve pantolonunu evde saklardı. Birçok kez gösterdi onları bana; muhtemelen hâlâ oradadır. Pantolon delinmişti. Ama kurşunlar babamın sadece etini sıyırmış; babam o anki karışıklıktan yararlanarak, kaçıp ormana saklanmayı becermişti. Saklandığı çukurdan, silah seslerini, köpeklerin havlamalarını ve onu arayan milis erlerinin seslerini işitmekteydi. Francocuların kendilerini adım adım izlemekte olduklarını bildiklerinden, onu aramakla fazla zaman kaybetmemeliydiler. Babam bir an sırtında yaprakların hışırtısını duymuş: ‘Orada mı?’ Babam milis erinin birkaç saniye kendisine bakakaldığını, sonra bakışlarını üzerinden ayırmadan ‘Burada kimse yok!’ diye bağırdığını ve arkasını dönerek uzaklaştığını söylemişti.”

Okur aniden, İspanyol milliyetçisi bir yazar ve İspanya İç Savaşı’nda siyasi bir hareket olan Falanj’ın da liderlerinden olan Rafael Sanchez Mazas’ın başarısız bir kurşuna dizilme hikâyesinin peşine düşerken bulur kendini, tıpkı yapıtın anlatıcısı gazeteci veya yazar Javier Cercas gibi. Doğal olarak yapıtın karakterlerinden biri olan Conchi’ninde sormadan duramadığı gibi ilk başlarda okurun da aklına benzer sorular gelir: “Ortada o kadar mükemmel onca kızıl yazar dururken bir faşoyu yazmaya kalkışmak da neyin nesi? Garcia Lorca, mesela…” Sayfalar çevrildikçe görevsever Sanchez Mazas’ın Franco Dönemi’nde gücünün de etkisine az çok tanık oluruz.

İyi de milis eri neden onu öldürmedi ya da ihbar etmedi? Dünyada Conchi’nin de deyimiyle bir ‘faşo’ daha eksilseydi fena mı olurdu?

Cercas milis erinin bakışının arkasındaki düşünceyi merak eder. Milis eri faşoyla tam da göz göze geldiğinde ne düşündü, onu tetiğe basmaktan alıkoyan güç neydi? Rastlantılar bizi milis ere kadar götürür, ama artık genç biri değildir, yaşı seksenin üstünde ve beş yıldır bir huzurevinin daimi konuklarındandır, anlatıcının deyimiyle bir tür Stockton şehrindedir huzurevi, Araf’ta yani, bu da benimle yapıtı okumuş olanlar arasındaki ufak bir giz olsun. Ne kahramandır o, ne de başka bir şey, kimsesizdir, unutulmuştur, yıllardır bir tek ziyaretçisi bile olmamıştır. Faşo ise Franco döneminde bakanlığa kadar yükselmiştir, birçok kitap da yayımlamış, topumda bir hayli saygınlık kazanmış ve iyi kariyer yapmış evlatlar bırakmıştır. Öbürünün yaşayan bir tek hatırlayanı bile kalmamıştır (ziyaretlerine çoktandır/yıllardır gelmeyen damadı hâlâ onu anımsıyorsa, o başka tabii), yani araya Cercas girmiş olmazsa sonsuza dek yok olup gidecekti, hafızalarda bile.

Cercas’ın da sorduğu gibi gerçek kahramanlar kim? Milliyetçi, ülkeyi bir harabeye çeviren faşistler mi, yoksa öbürleri mi?

Araf’taki adam sorar: “Sanchez Mazas’ın hayatını bağışlayan askeri neden bulmak istiyordunuz?”

Hiç duraksamadan yanıtladım der Cercas: “O sabah, kurşuna dizilme olayından sonra, ormanda onu bulduğunda, onu tanıdığında, onun gözlerine baktığında ne düşündüğünü sormak için. Onun gözlerinde ne gördüğünü, onun hayatını neden bağışladığını, onu neden ele vermediğini, onu neden vurmadığını sormak için.”

Milis er birçok arkadaşını bu savaşta kaybetmişti ve “Nedenini bilmiyorum ama, onları düşünmeksizin geçirdiğim tek bir gün olmadı hayatımda” demişti.

Araf’taki adamın yanıtı, yanıtını beklemeyen ve hatta anlamsızlaştıran bir sorudur: “Neden öldürecekti ki onu?”

Daha sonra Cercas yine sorar: “Sizce ne düşünmüştü?” Gözlerin ardındaki düşünce…

Araf’taki adam: “Hiçbir şey.”

Sonuç olarak, birini öldürmemek için bir düşünceye ihtiyaç yoktur ya da bir ülküye, aksine birini öldürmek için bir düşünceye ya da bir ülküye ihtiyaç vardır çoğu defa. Vatan, toprak, ülküler insanı görevsever insan yapar ancak, nitelikli insan yapmaz. Aralarındaki farka gelince biri öldürmeyi öbürü ise yaşatmayı amaçlar, Salamina Askerleri’nden anladığım da budur.

Kaynak: Salamina Askerleri, Javier Cercas, Çev: Gökhan Aksay, Jaguar Kitap

Sedat Sezgin – edebiyathaber.net (5 Mart 2020)

Yorum yapın