Roman severlere ipuçları | Hüseyin Bul

Aralık 20, 2016

Roman severlere ipuçları | Hüseyin Bul

saf-ve-dusunceli-romanciOrhan Pamuk’un Saf ve Düşünceli Romancı kitabını okurken hem okuyucu hem de bu sanata gönül vermiş, üzerinde kafa yoran araştırmacı, yazarların da içinde çok şey bulabileceği, beklentilerini karşılayacak türden bir derleme olduğunu fark ettim. Kitabı okurken özellikle altını çizdiğim notları olduğu gibi yazarın imlasına sadık kalarak aşağıya alıyorum.

  • Romanlar ikinci hayatlardır…
  • … Bu hayranlıkla, sevdiğimiz yazarın her şeyi sanki kendi yaşamış gibi anlatabileceğini, hiç yaşamadığı bir şeyi yaşadığına bizi ikna edeceğini de hissederiz. Bu yanılsamaya yazarın “gücü” diyelim.
  • Bütün kitaplarıma, bütün kahramanlarıma farkında olmadan dağıttığım benim duyumsal deneyimlerimdi.
  • Roman sanatını canlı tutan şey, yazar ile okur arasında ortak bir kurmaca anlayışı olması değil, olmamasıdır.
  • … ama esas konu romandaki kahramanların “karakteri” değil, dünyalarıdır.
  • Roman sanatını siyasi yapan şey, yazarların siyasi görüşleri ya da üye oldukları partiler değil; kültür, sınıf, cinsiyet vs. olarak kendimize benzemeyen birisini anlamak, ahlaki, kültürel, siyasi yargıdan önce şefkat duymak, yani bütün bu özdeşleşme ihtiyacı ve onun gücüdür.
  • Roman sanatı, kendimizden bir başkası gibi ve başkasından kendimiz gibi söz açabilme hüneridir.
  • Bazı yazarlar “kelimesel”, bazı yazarlar “görsel”dir. Bununla bazı yazarın daha çok okurun “görsel hayal gücüne” bazı yazarların ise daha çok “kelimesel hayal gücüne” seslendiğini kastediyorum.
  • Romanlar temel olarak görsel edebi kurmacalardır.
  • Roman yazmak kelimelerle resim yapmak, roman okumak da başkalarının kelimeleriyle kafamızda resimler canlandırmaktır.
  • Şiir de resim gibidir. Bazısı yakından bakınca etkiler insanı, bazısı uzaklaşınca.
  • Romancı, hayal ettiği şeyi en iyi ifade edecek kelimeyi aramakla kalmaz yalnızca, yavaş yavaş en iyi ifade edebileceği şeyi hayal etmeyi de öğrenir.
  • Roman yazmak ve okumak da bu tür iletişimden zevk almak, ona alışmak, onu istemek, dünyayı kelimelerle görmek ve gördürmek mutluluğudur.
  • Romanda eşyaları tasvir, kahramanlara duyulmuş şefkatin sonucu ve ifadesidir.
  • Çünkü günlük dil, romanın dünyasının üzerine kurulacağı sıradan anların, gelişigüzel duyumların rengidir.
  • Ama romanlar, ancak okuyucunun hayal gücüyle tamamlandığı, gerçekleştiği için onların “zaman dışı” güzelliğinden söz etmek imkânsızdır.
  • Çünkü bana göre siyaset, en sonunda bizim gibi olmayanları kararlılıkla anlamama, romancılık ise anlama işidir.
  • Roman yazmak ve okumak, hayal gücümüzden gelen bütün malzemeyi, konuyu, hikâyeyi, kahramanları, hatta kişisel âlemimizi bu ışıkla, bu malzemeyle birleştirmektir.
  • Bir romanın merkezi, yazarının niyet ettiği şey kadar, bizim metinden aldığımız zevklere de bağlıdır.
  • Romanın merkezi dediğim şey, bir romanın en sonunda bize hayat hakkında öğrettiği, hissettirdiği, ima ettiği, gösterdiği, yaşattığı o derin şeydir.
  • Ama bir hikâyeyi, bir kahramanın sınırlı bakış açısı çerçevesinde toparlamanın ilk fanatik uygulayıcısı Henry Cames’tir.
  • Benim için romancılık, önemli şeylerden önemsizmiş gibi ve önemsiz şeylerden önemliymiş gibi bahsetme sanatıdır.
  • Roman okumak, bütün bir manzarayı mantıkla yargılamaktan çok, manzaranın her köşesini, her kişisini, her rengini hissetme işidir önce.
  • Hangi romanların kime, ne zaman, nasıl, hangi kuvvetli konuyla sesleneceği ise zamanla değişir. Zamanla romanların merkezi de değişir.
  • Ama hepimizin bildiği gibi, geri döndüğümüz yer asla başladığımız yer değildir.
  • Son on yıldır romanlarımı, hayatta gördüklerimi, hayatın, dünyanın, yaşadığım yerin nasıl bir şey olduğunu ifade edebilmek için yazıyorum.

Hüseyin Bul – edebiyathaber.net (20 Aralık 2016)

Yorum yapın