Roland Barthes’ı okumak dönüşmektir! | Feridun Andaç

Şubat 2, 2016

Roland Barthes’ı okumak dönüşmektir! | Feridun Andaç

feridun andac 10.tif“Ara Zamanların Dili”ni yazarken Barthes’ın “Ara Olaylar”ına göz atmıştım. Onun kendine, kendi zamanına dönüşünün izlerine daha çok “Roland Barthes” kitabında rastlasak da; “Ara Olaylar” içten dışa bakışını yazıda nasıl konumlandırdığını görmek açısından dikkate değerdi benim için. Üstelik Barthes, size, arzuyla yazmanın kapılarını aralamışsa… Evet, kopamazsınız ondan.

Okurunu dönüştüren biridir Barthes. Bu yolculuk kaçınılmazdır üstelik. Metinlere, yazarlara, nesnelere, yerlere, sözcüklere dönük bir yolculuk…

Nicedir, Güneydoğu’da olup bitenlere dair yazılıp edilenleri, fotoğrafları bir dosyada biriktiriyordum. Oradaki acıya, parçalanmaya, çözülmeye, ayrışmaya dair sözcükleri de biriktiriyordum belleğimde…

Bir karşılaşma, karşılaştırma anıydı oradaki zamanın bana taşıdıkları.

“Büyüdüğünüz sokaklar paramparça olsaydı ne yapardınız?” Sorusunu soruyordu oralarda çocukluğu geçen biri. Sevgi ve merhamet diliyordu herkese…

Oysa, yeni bir şey değildi. Bu toplumu çözmek için atılan adımlar karşısında susmuştu herkes. Ülkenin her bir yerinde sokaklar yıkılıyor, kentsel dönüşüm adına mahalleler tarumar ediliyordu. İnsanlar sessiz sessiz ya göçe ya da çaresizliklere sürükleniyorlardı.

Hiç kimse dönüp bunun dilini kurmaya çalışmadı. Anlamadı, sürüklenen insanların savruldukları yerlerdeki yaşantılarına dair ancak üçüncü sayfa haberleri yapılabildi.

Suç ve şiddetin nasıl büyüdüğünü kimse gör(e)medi.

Yıkılan, tarumar edilen Güneydoğu’nun bugünkü acısından daha çoğunu yarın yaşayabileceğimizi söyleyebilirim.

Bakışını ülkesinin dışına, Fas’a döndüren Barthes; bir zamanlar Fransa’nın sömürgeleştirdiği ülkenin şimdiki zamanına dair ilginç görüntüleri/gözlemleri aktarıyordu bizlere:

“Küçük Socco meydanında, rüzgârda uçuşan düzensizlik simgesi mavi gömleğiyle öfkeli bir genç (burada deliliğin tüm özelliklerini taşıyan bir genç anlamına gelir) elini kolunu sallıyor ve bir Avrupalı’ya sövüp sayıyor (Go home!). Ardından ortadan kayboluyor. Birkaç saniye sonra duyulan dua sesi bir cenazenin yaklaşmakta olduğunu bildiriyor; cenaze alayı beliriyor, tabutu nöbetleşe taşıyanlar arasında aynı çocuk var, öfkesi şimdilik yatışmış.”

Taşınan öfkenin nedenini “ara olaylar” karşınıza çıktıkça daha iyi anlıyordunuz.

Peki, ya biz? Bizde Ankara’nın ötesine geçen var mı hiç?

Yakup Kadri, Halide Edip İstanbul’un dışına ilk kez çıkınca yüzleşmişlerdi Anadolu gerçeğiyle. Eminim ki düşünce/duygu dünyalarındaki kırılma noktası da bundan sonra başlamıştı!

Oysa bugün, herkes ülkenin batısına göç etmek derdinde. Kıyılara varıp o cendereden kurtulmak telaşında.

Savaş başka nasıl yaşanabilir?

Bunu birileri anlatmalı bizlere…

Hayır! Siyasiler değil, medya hiç değil. Oradaki zamanın tanığı yazarlar anlatmalı bunu. Bırakmalılar iç sızılarını, aynalarını yöneltmeliler yaşadıkları zamanın “ara olaylar”ına.

Bunca olan biten karşısında hiç mi öfke duymuyorsunuz, hiç mi vicdan duygunuz gelip kaleminizin ucuna dokunmuyor?

Yoksa, tümüyle sözün bittiği yere mi geldik?!

Hayatı zorlaştıran olay, olgu, durumlar karşısında susuyorsak eğer; yazmanın ne anlamı var peki? Yazarak konuşacaksak eğer, ne adına/niçin konuştuğumuzu da bilmemiz kaçınılmaz.

Okuduklarımız bizi zenginleştirir, ama bazı yazarları okumak dönüştürür. Bir yazarın yazı belleği de ancak böyle oluşabilir. İşte Roland Barthes da bunun nasıl olabileceğini gösterir bizlere…

Feridun Andaç – edebiyathaber.net (2 Şubat 2016)

Yorum yapın