Resim, Opera ve Edebiyatta Betimlenen Arzu Manzarası | Prof. Dr. Onur Bilge Kula

Ağustos 29, 2018

Resim, Opera ve Edebiyatta Betimlenen Arzu Manzarası | Prof. Dr. Onur Bilge Kula

Büyük yazarlar kendi yollarına gider ve okuyucuları kendilerini izlemeye çağırır

Bloch ‘Umut İlkesi II’ adlı yapıtının bu bölümünün girişinde Rus yazar Anton Çehov’dan şu tümceleri aktarır: “Her zaman ve kesinlikle iyi dediğimiz ve hayranlık duyduğumuz yazarlar ortak ve çok anlamlı bir özelliğe sahiptir. Onlar belli bir yola gider ve kendilerini izlemeye çağırırlar ve sizler kavrayışınızla değil, bütün varlığınızla onların bir ereği olduğunu duyumsarsınız… Onlar arasında en iyileri, gerçekçidirler ve yaşamı olduğu gibi gösterirler; ancak her satır, amacın özsuyuyla, bilinciyle biçimlendiği için, yaşamın nasıl olduğunun dışında, yaşamın nasıl olması gerektiğini de duyumsarsınız ve bu sizleri tutsak alır” (Bloch 1985b, s. 929).

Resim sanatında“umudun perspektif ışığından” söz eden Bloch’un anlatımıyla, “açık kozmik perspektif karanlık uzam tarafından söndürülmüştür; ancak ışık yalnızlıktan ve karanlıktan gizemlice nasıl çıkarsa, karanlık odadan kendini öyle ayırır ve mevcut dünyanın karanlık astar boyamalarında umudun hakikatinin resmini yapar” (Bloch 1985b, s. 938). 

Durgun yaşam, Cythera ve edebiyatta geniş perspektif

Bloch’un anlatımıyla, bir resim ya da tablo, “insan aynı anda onda neyi görürse, onu anlatır.” Bir şiir, “neyi anlatıyorsa, onu görmemizi” sağlar. Özellikle de “arzulanan resim türünden”, diyesi, “durgun yaşamdan”, sonra “çıkıştan, büyük genişlikten” yönlendirilmesini sağladığında, bunu daha iyi yapar. Durgun yaşamın “yazınsal türü”, özellikle de “memleket özlemi çeker gibi görüneni, dinginliktir.” Burada en “ufacık öğe” bile değerli bulunur; çünkü “fazlalık” olmayan yerde, her şey “en iyiye” hizmet etmek zorundadır.

Örneğin, Danimarkalı Andersen’de (1805- 1875) bu anlatım tarzını gerçekleştirir: “Kerpeten, kazan, mum”bu anlatıcı-yazarda adeta canlanır, yaşar. Kulübe “küçük bir masal” olur; bütün araç-gereçler kulübede oturur. “Dinginlik”, mütevazı bir mutfak kullanır; “kaygısız konuşmalar” yapar; aralıksız “sevimli yazgılar” içerir. Elbette bu dingin insan yaşamına benzeyen, “efendiler için çok kullanışlı olan yumuşak hoşa gitmeyi” de birlikte taşır. Ayrıca, dingin öğenin, “gereğinden fazla doymuş bir katmanın sınırlı yaşamı güzel gösteren çoban şiirinden” gelmesi nedensiz değildir. Bu sınırlı yaşamı sürdürenler, “onu seçmemiş olanlardır.” 

Daha sonra “iyi yönleri de olan burjuva dinginliği” ortaya çıkmıştır. Bunda da bir “memlekete özgü öğe” vardır; çok uzaktan gelmiş gibi duyumsanan “eve özgü bir huzur”; “yumuşak bir serinlik” ile bir kırsal bahçe, burjuva dinginliğinin öğeleridir. Gündüz yaşamında “arıların vızıldaması, gece çaydanlığın vızıldaması”işitilir. Uzaklık, insana “çay” gibi gelir.

Bunun yanı sıra, uzamdaki dinginliğe karşı “sürükleyici, sürükleyip götürücü, yazınsal sınırlılığının ötesinde, erotik çıkışın, Cythera’dan(Afrodit’in yaşadığına inanılan Çuha Adası) çıkışın yazınsal türü”öne çıkar. “Güney kendini bu çıkışa sunar”; özellikle de “ses tınısı, şarap, dostlar ve onların kızları”, Batı edebiyatında böyle imgelenmiştir. Romantik de bu imgelemede pek bir şey değiştirmemiştir.

Öncelikle İtalya “özgür ve özgürleştiren aşkın bu arzu ülkesinde uyumlu ve erotiktir.” Güney duyumsamasında “şölen, görkem, sürüp giden ilkbahar, güzellik, denizin ve karanın doğurganlığı ve suyun ve havanın sağlıklılığı” öne çıkarılır (Bloch 1985b, s. 939- 940).Bloch’un saydığı bu öğeler, Akdeniz estetiğini renklendirir, bu estetiğin ayırıcı özelliğini oluşturur.

Prof.Dr. Onur Bilge Kula- edebiyathaber.net (29 Ağustos 2018)

Yorum yapın