Reading Hapishanesi Baladı ve Oscar Wilde | Perihan Tunçbilek

Temmuz 5, 2018

Reading Hapishanesi Baladı ve Oscar Wilde | Perihan Tunçbilek

Çok sevdiğim şairim küçük İskender’e şifa dileğiyle!

Oscar Wilde’ın  “The Ballad Reading Gaol”, Şakir Eczacıbaşı’nın Türkçeleştirdiği adıyla  “Reading Zindanı Türküsü” (Tutkular, Acılar, Gülümseyen Deyişler, Ekim 2001, Remzi Kitapevi) ya da Tozan Alkan’ın çevirisiyle “Reading Hapishanesi Baladı” (Dünya Klasikleri Dizisi, Bordo Siyah Yayınları, 2003, Türkçesi Tozan Alkan), 1897 yılında cezaevinden çıktıktan sonra Fransa’da, Dieppe’e yakın Berneval köyünde yazdığı uzun şiirinin adıdır.

Oscar Wilde bu şiirde idam cezasına çarptırılan bir kişinin duygularını ve davranışlarını dile getirirken bir taraftan da Ortaçağ’dan kalma İngiliz ceza sistemini eleştirmiştir.  Her iki çeviriyi de peş peşe okumuş biri olarak “Reading Zindanı Türküsü”(çev. Şakir Eczacıbaşı) ve “Reading Hapishanesi Baladı”(çev. Tozan Alkan) arasında niceliksel olarak çok  önemli farklılıklar olduğunu belirtmek isterim.  Şöyle ki;

Kitap 654 dizeden oluşuyor.  Altışar dizelik olmak üzere 109 bölüm olarak hesaplanmış. Ancak Oxford Modern Şiir Antolojisi’nin (The Oxford Book Of Modern Verse)  1936 baskılı seçkisinde büyük ozan İrlandalı şair ve oyun yazarı William Butler Yeats,  ki Yeats İrlanda’da yetişen en önemli lirik şairlerden biri olmanın yanı sıra, 20. yüzyıl edebiyatının esas figürlerinden biri ve İrlanda edebiyatının rönesans sürecinin öncüsü sayılmaktadır.  W. B.Yeats bu kitabı 109 bölümden 38 bölüme indirmiş, bunun nedenini de şöyle açıklamıştır: Reading Zindanı Türküsü’nün içindeki yabancı tüyleri yolunca, yazarın bilinen anlayışına uymayan… kendi başına çok etkileyici olan, ama balad’ın içinde yapay, gereksiz, gelişigüzel kalan ünlü dizeleri çıkardım, çünkü bir sanat yapıtında ancak bir tema bulunur,(s.307[1]) demiştir.

“Reading Hapishanesi Baladı”nın tamamını çeviren Tozan Alkan çevirisinde W.B. Yeats fazladan yazılmış, gereksiz  temalar olarak görüp attığı, özellikle hapishane hayatını, kadın erkek ilişkisindeki duygusal kırılmayı ve yazarın ölüm hakkında düşüncelerini anlattığı bölümlerden oluştuğunu fark ettim. Şakir Eczacıbaşı’nın bir bütün olarak Oscar Wilde’ın hayatını anlattığı ve oldukça güzel, okunmasını kuvvetle tavsiye edeceğim  “Tutkular, Acılar, Gülümseyen Deyişler” kitabında W.B. Yeats’in kısaltmalarına uygun şekilde şiiri 38 bölüm olarak çevirmiştir.

Halbuki Oscar Wilde iki sene kaldığı cezaevi koşullarının dayanılmazlığı nedeniyle bu şiiri böylesine uzun yazması gerektiğini söylemiştir. Öyle ki bu kitap basılmadan önce Daily Chronicle gazetesine yazdığı mektupta cezaevlerinde insanların akıllarını yitirmesine neden olan çok yoğun baskıların yapıldığını, özellikle de küçük çocukların çektiği acıların onarılmaz yaralara neden olduğunu belirtmiştir.  Bu  mektup sonrası kopan fırtına konunun İngilter’e Parlamento’sunda  ele alınıp yeni reform yasasının çıkmasına neden olmuştur. Hatta Oscar Wilde’ın bazı istekleri de bu yasaya girmiştir.

“Reading Hapishanesi Baladı” bir kıskançlık bunalımı sonucu karısının boğazını keserek öldüren er Charles Thomas Wooldrige’nin idama giden altı haftalık sürecini anlatır. Bu kısa dönemde hem oldukça  soğukkanlı davranan mahkumun duygu ve düşüncelerini, hem de kendisini derinden etkileyen hapishane koşullarını,  şiddeti, dehşeti, korkuyu, açlığı, yalnızlığı, hapishane görevlilerinin tutumlarını, mahkumları ve mahkumlar arası dayanışmayı, yani hapishane gerçekliğini dile getirmiştir. Ancak en hüzünlü olan idam mahkumlarının ölüm sonları kireç kuyularına atılarak eritilmesi ve bir mezar taşlarının bile olmamasıdır. Oscar Wilde bu durumu şiirinde şöyle anlatır;

Reading kentinin hapishanesinde

Yüz karası bir utanç çukuru var

Zavallı bir adam yatıyor orada

Alevin dişleri kemirmiş onu

Kavurucu bir örtüye sarmışlar

Adı bile yazmıyor mezarında.

1854 yılında İrlanda’nın Dublin kentinde doğan Oscar Wilde başarılı pek çok eseriyle tanınırken özellikle eşcinsel ilişkiyi işlediği Dorian Gray’in Portresi yapıtıyla çok  ünlenmişti. Onun hapishane hayatı da eşcinsel ilişki yaşadığı “Bosie” adını taktığı genç ve yakışıklı Lord Alferd Douglas’ın babasının şikayeti sonucunda olmuştur.  Bu ilişkisi sırasında evli ve iki çocuk babası olan Oscar Wilde karısı ve çocuklarını terk etmiş ve Bosie’nin babasıyla girdiği hukuk savaşı sonunda iki yıl kürek cezasına çarpıtılmıştır. Karanlık ve iğrenç  bir hücrede konuşmadan, yazmadan ve hatta uyumadan üç farklı  hapishanede geçen iki yılın sonunda hem korkunç bir bunalıma girmiş ve intiharın  eşiğine gelmiş, hem de alacaklıları tarafından sevdiği eşyalara, antikalara, kitaplarına, sanat yapıtlarına el konmuştur. Bu zor zamanlarda özellikle dine çok eğildiği, Hristiyan öğretilerine merak saldığı bilinmektedir.

1897 yılında hapishaneden çıktıktan sonra oldukça kırılgan bir ruh haline  bürünen ve Fransa’ya yerleşen Oscar Wilde  654 dizelik “Reading Hapishanesi Baladı”nı altı ay gibi bir sürede yazmıştır. 1900 yılında hapisten çıktıktan üç yıl sonra Paris’te bir otel odasında cebinde beş parasız menenjitten ölene kadar başka bir eser de yazamamıştır.

“Reading Hapishanesi Baladı” onun “sanat sanat içindir” anlayışına sığmayan ve diğer eserlerine benzemeyen, acının ve şiddetin ete kemiğe bürünmüş  haliyle hem çok ses getirmiş hem de çağdaşlarını şaşırtan bir eser olmuştur. Oscar Wilde De Profundis ismiyle sonradan kitap olan uzun mektubunda hapishane hayatını şöyle anlatmıştır; “Bizim için bir tek mevsim vardır, keder mevsimi. Güneş ve ay bile bizden uzaklaşmıştır sanki. Mahkumların hücresinde hep alacakaranlık hüküm sürer, tıpkı kalbinde hep gece yarısı hüküm sürdüğü gibi.”(s.92)[2]

Wilde iki yıllık hapishane hayatında kadere sığınmış ve bu süreyi bir “sınama” olarak algılamıştır.  Yetersiz  beslenmeyi, görmeye bile katlanamadığı hapishane giysilerini, alçaltıcı emirleri ve yalnızlığa çaresizce boyun eğmiştir. Hapisten çıktıktan sonra içkiyi tamamen bırakmasına rağmen hiçbir zaman sağlıklı olmamıştır. Çünkü özellikle  tolumdan dışlanmış ve başka bir isimle başka bir ülkede, bir köyde münzevi bir şekilde  hayatını sürdürmüştür. De Profundis’de bu durumu şöyle anlatır; “Halk korkunçtur, insanı yalnız son yaptığıyla tanır. Şimdi Paris’e gitsem beni yalnızca bir mahkum olarak görmek isterler. Bir oyun yazmadan önce ortaya çıkmak istemiyorum. O zaman beni rahat bırakırlar.” (s.92)[3]

Oscar Wilde o istediği son oyunu yazamamış ve toplumun “değer” saydığı kurallara uygun hareket etmediği için henüz 46 yaşında Paris’te hayata tek başına veda etmiştir. Onu en uzun şiiri olan “Reading Hapishanesi Baladı”ndan çok sevdiğim  dizeleriyle selamlamak istiyorum.

Kulak verin sözlerime iyice

Herkes öldürebilir sevdiğini

Kimi bir bakışla yapar bunu,

Kimileri dalkavukça sözlerle,

Korkaklar öpücük ile öldürür

Yürekliler kılıç darbesiyle!

 

Kimi gençken öldürür sevdiğini

Kimiler yaşlıyken öldürür;

Şehvetli ellerle öldürür kimi

Kimi altından ellerle öldürür;

Merhametli kişi bıçak kullanır

Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.

 

Kimi aşk kısadır, kimi uzundur,

Kimi satar kimi satın alır;

Kimi gözyaşı döker öldürürken,

Kimi kılı kıpırdamadan öldürür;

Herkes öldürebilir sevdiğini

Ama herkes öldürdü diye ölmez.

Perihan Tunçbilek – edebiyathaber.net (5 Temmuz 2018)

[1] Şakir Eczacıbaşı, “Reading Zindanı Türküsü”(Tutkular, Acılar, Gülümseyen Deyişler, Ekim 2001, Remzi Kitapevi)

[2] Tozan Alkan, “Reading Hapishanesi Baladı”, Dünya Klasikleri Dizisi, Bordo Siyah Yayınları, 2003)

[3] A.g.e

Yorum yapın