Rana Demiriz: “Endülüs benim için bir rüyaydı ve uyanmak istemedim.”

Mart 1, 2019

Rana Demiriz: “Endülüs benim için bir rüyaydı ve uyanmak istemedim.”

Söyleşi: Kadir Güven

Rana Demiriz’in yeni gençlik romanı Endülüs’te Bir Hafta Genç Timaş etiketiyle Şubat ayında yayımlandı. Koç Üniversitesi Sanat Tarihi bölümünden mezun olan genç yazarın geçen sene yayımlanan Ayasofya’da Bir Gece isimli romanı bir senede üç baskı yaparak geniş bir okur kitlesine ulaştı. Tarihi kurgu türündeki yeni romanında yazar, okurlarını 14. Yüzyıl Endülüsü’ne götürerek olağanüstü bir macera yaşatıyor. Yeni çıkan kitabı için geçtiğimiz hafta yapılan lansmanda okuyucularıyla bir araya gelen yazar, İspanya gezisinden kitabı yazma sürecine kadar okurları tarafından merak edilen soruları cevapladı. Keyifli geçen söyleşide okurlar kitaplarını imzalattı. Demiriz, Türkiye’nin birçok il ve ilçesindeki okullarda 2010 yılından itibaren “okuma alışkanlığı, kitap sevgisi, dershanesiz başarı ve yaratıcı yazarlık” konulu seminerler vermektedir.

Bu vesileyle Rana Demiriz ile doyurucu bir söyleşi gerçekleştirdik:

Yazarların bilinçli veya bilinçdışı yazarlığa hazırlandıkları bir süreçten geçtiğini düşünüyorum. Genç bir yaşta yazarlığa başladınız. Basit gibi görünen ama cevaplaması zor bir soru ile başlamak istiyorum. Sizi yazarlığa hazırlayan süreci merak ediyorum. Yazarlığa nasıl başladınız?

Çok küçük yaşlardan beri kitapları çok seviyorum. Küçükken sevdiğim masal kitaplarını ezberler, okur gibi yaparmışım. Kendimi bildim bileli kütüphanemiz var, yaklaşık 4000 civarı kitabımız var. Ortaokulda da çok şiir ve hikaye yazardım. İlk romanım Gölgedeki Işıklar’ı 13 yaşında yazarken aslında ona da uzun bir hikaye olacak, diye başlamıştım. Sonradan roman oldu. Aslında yazar olmayı tahmin etmiyordum, kendiliğinden gelişti.

Yazarların hangi yazarları okuduğunu, hangi yazarlardan ilham aldığını ve hangi türleri beğendiğini hep merak etmişimdir. Endülüs’te Bir Hafta ve Ayasofya’da Bir Gecetarihi kurgular mesela. Genel olarak hangi yazarları ve hangi metinleri seviyorsunuz?

Gerçek hayatla hayal gücünün iç içe geçtiği metinleri çok beğeniyorum. Gerçek ve fantezi arasındaki o ince çizgi kayboluyor, ben de kitaplarımda bu soru işaretini yaratmayı seviyorum. Özellikle sanat tarihinden yararlandığım için, okur ne kadarının gerçek olduğunu hep merak ediyor. Ben bu türde mesela Isabel Allende’yi çok seviyorum, Ahmet Hamdi’nin Saatleri Ayarlama Enstitüsü, güncel yazarlardan Robin Lafevers yine tarihten ilham alarak ilginç kurgular oluşturuyor.

Okuyucular sizi Ayasofya’da Bir Gece ile tanıyor. Yeni kitabınız Endülüs’te Bir Hafta’da da yoğun bir şekilde sanat ve tarih karşımıza çıkıyor. Sizin hayatınızda sanat ve tarih ne kadar yer kaplıyor?

Tarih sonradan dahil oldu ama sanat hep vardı. Ailemizde bir resim geleneği var, ben de resim eğitimi aldım. Daha sonra sanat dallarını ayırt edemediğim ve hepsini öğrenmek istediğim için Sanat Tarihi ve Arkeoloji okumaya karar verdim. Bu yıl her ne kadar katılmasam da Oxford Üniversitesi’nin İslam Sanatı ve Arkeolojisi yüksek lisans programına kabul aldım. Akademik çalışmalarıma şimdilik ülkemde devam edeceğim fakat ne sanattan ne de sanat tarihinden kopabiliyorum.

Endülüs’te Bir Hafta her yaşa hitap eden bir roman. Aslında roman ile ilgili merak ettiğim çok şey var. Endülüs, usturlap, zaman yolculuğu, kader ve zaman olgusu, 14.yy. Akdeniz’i… Hepsini tek tek sorup romanın çözümlemesini yazarına yaptırmayı istemem. Bize Endülüs’te Bir Hafta’nın hikâyesini yazarının gözünden anlatabilir misiniz?

Endülüs’le derslerimde çok sık karşılaşıyordum fakat bundan iki yıl önce o atmosferi yaşama fırsatım da oldu. Gezerken hep düşündüğüm, ‘şimdi bu kadar güzelse, acaba eski hali nasıldı?’ oldu. Bu yüzden okura her ikisini de yaşatmak istedim. Kitabı çok kısa sürede yazdım. Bol araştırmalı, fakat her sırrın macerada yerini bulduğu, bol ilhamlı, kendi kendini yazdıran bir kitap oldu. Sorular sormayı amaçladım, biraz da okurun kafasını bulandırmayı. Endülüs benim için bir rüyaydı ve uyanmak istemedim. Okurlarıma da bu hissi yaşatmak istedim hikaye boyunca.

Önce Ayasofya’yı yazdınız şimdi Endülüs’ü. Aklınızda yeni projeler illa ki vardır. Yeni projeleriniz de bu tarzda mı devam edecek? Biraz ipucu alabilir miyim?

Bu tarz kitaplar okumayı sevdiğim için yazmayı da seviyorum. Yine içinde sanat ve tarih olan bir kurgu olur elbette. Ancak her yeni kitapta dikkat ettiğim şey kendi kendini tekrar etmemek. Bu yüzden her maceranın birbirinden taban tabana farklı olmasına özen gösteriyorum. Yine bol şaşırtmacalı bir macera olacaktır.

Yazmaya istekli olanların çekindikleri veya kendilerini yetersiz gördükleri için yazmaya başlayamadığını fark ediyorum. Genç bir yazar olarak potansiyel genç yazarlara söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?

En büyük tavsiyem bol bol kitap okumaları. Kitap okumak hem kendilerini daha iyi ifade etmelerini hem de güvensizliklerini gidermelerini sağlayacak. Bir de etraftan gelen yapıcı eleştirileri dikkate alsınlar. Moral bozmadan, kendilerini geliştirmek için bir fırsat olarak görsünler. Dolayısıyla yazdıklarını bol bol paylaşsınlar. İlham olayına çok inanırım. Yazamadıklarında zorlamasınlar. Sevdikleri uğraşlarla ilgilensinler. İçinde yazma isteği olan birine o ilhamın uğramadığını henüz görmedim.

edebiyathaber.net (1 Mart 2019)

Yorum yapın