Rainer Maria Rilke’nin gözünden Paris anlatılıyor

Ocak 24, 2020

Rainer Maria Rilke’nin gözünden Paris anlatılıyor

Şair Malte Laurids Brigge’nin Rainer Maria Rilke’nin gözünden Paris’i anlattığı “Malte Laurids Brigge’nin Notları”, Figen Sile Kösebay çevirisiyle Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlandı.

Tanıtım bülteninden

Ve hiç kimsesiz, hiçbir şeye sahip olmaksızın, tek bir bavul ve bir kitap sandığı ile aslında herhangi bir meraktan uzak, dünyayı dolaşıyorsunuzdur. Bu nasıl bir hayattır böyle: Evsiz, ailenizden bir şey kalmadan, köpeksiz! Hiç olmazsa hatıraları olsaydı insanın. Ama kimin var ki? Çocukluğu olsaydı, ama o da derinlere gömülmüş gibi. Belki de bütün bunlara ulaşabilmek için yaşlanmış olmak gerekir. Ben ihtiyar olmanın güzel bir şey olduğunu hayal ediyorum. 

Otobiyografik öğeler taşıyan, birbirinden bağımsız günlük kayıtlarının, düzyazı şiirlerinin ve ayrıntılı betimlemelerin yer aldığı bu eserde, Danimarkalı hassas genç şair Malte Laurids Brigge, bize Rainer Maria Rilke’nin gözünden Paris’i anlatıyor. Onun Paris’i, toplumdan dışlanan insanlarla, sefaletle, hastalıklarla ve ölümle dolu bir şehir. Bu nedenle Malte Laurids Brigge, tek başına oturduğu küçücük odasından, içsel hesaplaşmalarını, hayattan ve hayallerinden korkularını, dine, sanata, aşka ve ölüme dair düşüncelerini anlatıyor. Rainer Maria Rilke, varoluşun ve sanatın düştüğü kriz ile ilgili, 1910 yılına ait günlük niteliğindeki bu romanıyla, kendisine özgü sorgulayıcı ve şiirsel bir yaklaşımla, o döneme ayna tutuyor ve bize ilk büyük şehir romanını sunuyor…

Rainer Maria Rilke

Alman kökenli demiryolu memuru bir baba ve Praglı zengin bir aileye mensup bir annenin oğlu olarak Prag’da doğdu. Çocukluğunu ve ilk eğitimini annenin orta sınıf aidiyet eğilimlerinin belirlediği baskıcı bir ortamda yaşadı. Anne ve baba, oğul dokuz yaşındayken boşandı. 1884’te annesiyle birlikte Viyana’ya gitti. Burada rahiplerce yönetilen seçkin bir okula, daha sonra Avusturya’da Sankt Pölten’deki askerî ortaokula devam etti. Başarılı bir öğrenci olmasına karşın ruhsal dünyasındaki kargaşayı hızlandıran yıpratıcı askerî eğitime idarenin de dayatmasıyla son verdi. 1891’de amcasının himayesinde işletme ve ticaret okumak hedefiyle Linz Ticaret Akademisi’ne kaydoldu. 1895’te Prag’daki Karlova Üniversitesi’nde Alman edebiyatı, sanat tarihi ve hukuk alanlarında ek dersler aldı. Genç Rilke’nin Leben und Lieder (Yaşam ve Şiirler) başlığında topladığı ilk şiirleri de bu dönemde yayımlandı.

1896-1899 yılları arasında yükseköğrenimini Münih ve Berlin’de sürdürdü. Münih’te tanıştığı Lou Andreas-Salomé ile yolculuklara çıktı. Bu yolculuklar yaşam ve sanat arasında kurduğu kendine özgü yaklaşımın biçimlenmesinde ve yol arkadaşının güçlü etkisi altında sanatçı kimliğinin gelişmesinde önemli rol oynadı. 1900’deki ikinci Rusya yolculuğundan sonra ruh sağlığı bozulan ve Salomé ile yolları ayrılan Rilke aldığı davet üzerine bazı sanatçıların birlikte çalıştığı Worpswede’ye yerleşti. Ertesi yıl Auguste Rodin’in öğrencilerinden Clara Westhoff’la evlendi. Aynı çatı altındaki birlikteliğin çok kısa sürdüğü ama uzun yıllara yayılacak olan bu ilişkiden bir kızları oldu.

Rodin’in davetine uyarak Paris’e gitti. Kısa bir süre ünlü yontucunun özel yazmanlığını yaptığı bu dönemde aralarında sanat koleksiyoncuları, yayıncılar ve sanayicilerin de bulunduğu varlıklı kişilerle yoğun ilişkileri oldu. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde konferanslar verdi, okuma günlerine katıldı, çok sayıda etkili kişi ve kurumun misafiri oldu. Başka ülke ve kentlere yolculukların sürdüğü bu yıllar içinde, Die frühen Gedichte (Erken Şiirler, 1902) ve Das Buch der Bilder (Resimler Kitabı, 1902) adlı kitaplarını yayımladı. 1905’te Das Stundenbuch (Saatler Kitabı); 1906’da, Die Weise von Liebe und Tod des Cornets Christoph Rilke (Sancaktar) basıldı. Sanatsal bakışının yenilenmesinde etkisi olan Rodin’in sanatını irdelediği Rodin monografisi (1907) ve ressam Paula Modersohn Becker’e ve genç şair Kont Wolf von Kalckreuth’a adanmış iki Requiem de bu dönemin ürünleri arasındadır. Aynı yıl yayımlanan Neue Gedichte (Yeni Şiirler) şairin sonraki on yıl içinde varacağı şiirsel dorukların işaret fişeği niteliğindeydi. 1910’da tek romanı olan Die Aufzeichnungen des Malte Laurids Brigge (Malte Laurids Brigge’nin Notları) yayımlandı. Sonradan 20. Yüzyılın başyapıtları arasında anılacak olan bu roman şairin geniş okur kitleleri tarafından tanınmasını sağladı.

Rilke, Birinci Dünya Savaşı yıllarını ağırlıklı olarak, kısa bir süre askerî arşivde görev yapacağı Münih’te geçirdi. Savaşı tuhaf bir heyecanla karşılayan bir dizi lirik şiir yayımladıysa da insanlığın nasıl bir felaketle karşı karşıya bulunduğunu çok kısa sürede anladı. Zihinsel kargaşa, hastalıklar, üretemeyiş sancıları ve içe kapanışlarla geçirdiği bu korkunç dönem sonunda, kimi varlıklı dostlarının ısrarlı desteği sayesinde İsviçre’ye yerleşebildi. Harap durumdaki Muzot Şatosu’nda kalan şair, 1912 yılının fırtınalı bir gecesinde Trieste yakınlarındaki Duino Şatosu’nda başlayan “Ağıtlar” serüvenini uzun yıllar sonra burada tamama erdirdi. İkinci dev yapıtı sayılan Orpheus’a Soneler de 1922 yılı kışının aynı günlerinde, iki hafta gibi mucizevi bir sürede tamamlanarak Duino Ağıtları’nın yanındaki yerini aldı. Her iki yapıt da 1923’te yayımlandı.

1924 yılında şatonun bahçesinde eline batan bir gül dikeni şairin ölümcül kan kanserine yakalanmış olduğunu açığa çıkardı. Rainer Maria Rilke, iki yıl süren umutsuz tedavi süreçlerinin ertesinde, 26 Aralık 1926’da yaşama veda etti. 2 Ocak 1927 günü, az sayıda dostunun katılımıyla Muzot şatosu yakınlarındaki küçük Rarogne kilisesinin karşısına gömüldü.

edebiyathaber.net (24 Ocak 2020)

Yorum yapın