Perihan Mağden’den “Yıldız Yaralanması” | Onur Uludoğan

Aralık 13, 2012

Perihan Mağden’den “Yıldız Yaralanması” | Onur Uludoğan

I

İnsanoğlu, yaşamının her döneminde kendisine çeşitli meşgale araçları bulmayı başarır. Bu süreç ilk doğduğumuz anda kendi bedenimize dönük olarak işlerken, yaş ilerledikçe oyuncaklara doğru bir kayma görülür. Yetişkinliğe doğru adım attıkça da elektronik aletlere, çeşitli ev hayvanlarına hatta çocuklarımıza “oyuncak” muamelesi yaparız. Kimi durumlarda da insanlar, etrafındaki insanları “can sıkıntılarını giderme” amaçlı kullanabilirler.

Perihan Mağden, son romanı Yıldız Yaralanması’nda, Türkiye’nin en büyük yıldızının, etrafındaki insanlara oyuncak muamelesi yapmasını anlatıyor.

II

Romanda anlatılan Yıldız, yukarıda da söylendiği gibi, Türkiye’deki popüler kültürün en önemli ikonudur. Albümleri yüzbinlerce satar, konserlerine binlerce insan gelir, kısacası Yıldız’a para ve sevgi oluk oluk akar.

Yıldızımız, Şile civarında son derece büyük ve konforlu bir evde yaşar. Etrafında kısa aralıklarla değiştirilen bir hizmetli ordusu çalıştırılır. Bu ordunun yanında sabit bir kadro daha vardır.

Sabit kadroda, Yıldız’ın akıl hocası konumundaki Hikmet Hanım, evin aşçısı ve Yıldız’ın menajeri Ertan Bey bulunmaktadır.

Sevgili kadrosunda ise Yıldız’ın takıntılı aşkı, Teo Man ve oldukça varlıklı bir iş adamı olan Cengiz Bey bulunur.

Yıldız, düzensiz hareket eden bir sarkaç misali, bir Teo Man’a bir Cengiz Bey’e gider gelir.

Görünürde Yıldız’ın imrenilen bir yaşamı vardır. Fakat Yıldız’ın yaşamının yaldızlarını biraz kazıyınca altta çok ciddi travmaların olduğunu görürüz.

Aslında Yıldız’ın yaşamı, olduğu gibi yalan üstüne kuruludur.

“Büyük” sanatçının adından tutun da ailesine dair anlatılanlara ve sevgililerine kadar her şeyi olduğu gibi yalandır. Yıldız da bu yalanlarla baş edebilmek adına sınırsızca para harcar, bolca şampanya ve viski içer, bunların yetmediği zamanlarda da avuç avuç hap yutar.

Yıldız Yaralanması romanı, Yıldız’ın hayatı bu noktadayken oldukça sinematografik bir şekilde başlar:

“Yıldızların altında uyandı.

Kürklerin altında. Yıldız’ın kürklerinin altında. Yıldız’ın kürklerinin altında ve üstünde uyandı, doğrusu bu.”

III

Yıldız’ın kürklerinin altında ve üstünde uyanan, Yıldız’ın en büyük hayranı olduğunu düşünen ve romanın asıl kahramanı olan Sun’dur.

Sun, evden kaçar ve gizlice Yıldız’ın evine yerleşir. Ev o kadar büyüktür ki Sun’un evdeki varlığı uzunca bir süre fark edilmez bile. Derken bir gün kaçınılmaz olan gerçekleşir ve Sun yakalanır.

Yakalanması Sun’un kaçak kimliğine bir son vererek evdeki “kalıcı konuklardan” birisi olmasını sağlar.

Aslında tüm yaşanan, Sun’un, Yıldız’ın yeni oyuncağı olmasından başka bir şey değildir.

Yıldız, Sun’un tam ve sınırsız yetkilerle donatılmış sahibidir. Bu kapsamda her şımarık çocuğun yapacağı gibi Sun’a istediği gibi davranır. Canı istediğinde onu yanına çağırır, canı istediğinde haftalarca aramaz, saçlarını kestirir, boyattırır, kulaklarındaki küpeleri çekip kulak memelerini koparır ve hatta jiletle koluna ismini bile yazmaya kalkışır.

Tüm bu müdahalelerin karşısındaysa Sun, son derece mutludur. Sahibi ona ne yaparsa yapsın yaşadıklarına itiraz edemez/etmez.

Aslında tüm yaşadıklarına rağmen Sun, büyüme çağında bir genç kızdır. (Romanın başında henüz reşit bile değildir.) Büyüme çağındaki her genç kız gibi içinde derin fırtınalar kopmaktadır.

Yıldız Yaralanması, bu açıdan bakıldığında bir büyüme romanıdır. Roman boyunca, Sun’un kaderini de büyüme sürecinde aldığı kararlar belirler.

IV

Yıldız Yaralanması’nın oldukça sinematografik bir açılış paragrafı olduğunu belirtmiştim. Bu özellik, tüm roman boyunca devam eder. Perihan Mağden, bize bir roman okutmaz da sanki bir film izletir. Bu sayede de birçok okur, 313 sayfalık romanı birkaç oturuşta kolaylıkla bitirebilir.

Perihan Mağden’in önceki romanlarını okuyanlar, “ne” anlattığının yanında “nasıl” anlattığına da dikkat ettiğini bilirler.

Yıldız Yaralanması’nda Mağden, neredeyse tüm romanı, Sun’un günlük konuşma dilindeki gibi yazmayı tercih etmiş. Bu sayede de biz okurlar,  roman boyunca Sun’un beynine adeta misafir oluruz.  Bu misafirlik, Sun’un yaşadığı travmalar arttıkça gördüğü rüyaların da anlatılmasıyla pekiştirilir.

Yaşanan olayların anlatıldığı paragraflara ek olarak Yıldız’ın şarkı sözlerinden kimi bölümler, Sun’un anneannesine ve annesine yazdığı mektuplar, Yıldız’ın annesinin kapatıldığı akıl hastanesinden gönderdiği mektuplar da roman boyunca yeri geldikçe bize gösterilir. Yıldız’ın annesinin gönderdiği mektuplar şekilsel olarak da önemli oldukları için onların tıpkıbasımlarını görürüz.

Romanda anlatılan olaylar, ilkbaharda başlar ve kış gelmeden sonlanır. Kitap boyunca bize net bir tarih verilmez, fakat kitapta Sun, Yıldız’dan ayrı kaldığı bir gün “The Dark Knight Rises” filmini izlemek için sinemaya gider. (Film, Türkiye’de 27 Temmuz 2012’de vizyona girmiştir.) Buradan da kitapta anlatılanların 2012 yılında geçtiği sonucuna varabiliriz.

V

Yıldız Yaralanması, son derece acıtıcı bir roman. Perihan Mağden, cümlelerini okurlarının beyinlerine bir bıçak gibi saplıyor roman boyunca.

Bu denli acı bir roman yazdığının kendi de farkında olmalı ki kitabını bir Yeşilçam melodramına oldukça benzer bir şekilde bitiriyor.

Yazarın bu tercihi de “bence” kitabın tek kusurlu yönünü oluşturuyor.

Onur Uludoğan – edebiyathaber.net (13 Aralık 2012)

Yorum yapın