Paris’i nasıl yazmalı, anlatmalı? | Feridun Andaç

Mart 1, 2016

Paris’i nasıl yazmalı, anlatmalı? | Feridun Andaç

feridun andac 10.tifŞair dostum Hüseyin Haydar’la, bundan yirmi yıl önceki Paris serüvenimiz tam bir romanlık öyküdür. İkimizin de yazarak büyüsünü bozmak istemediğimiz kesin!

Onun Paris’te, Liege’de yazdığı şiirlerin şiirimize yeni bir bakış getirebileceğini düşünürüm hep. Ama o yazılan defterleri, kâğıtları bir kutuya koyup kitaplığının görünmez bir rafına yerleştirmiştir çoktan. Dönüp bakmak istememesini anlarım, gene de benim o zamanki “Paris’imin” yarısının da orada yattığını bilirim. Üstelemem, “hadi okuyalım, yayımla şunları” diye…

Doğrusu, M. Orhan Okay’ın “Bir Başka Paris” kitabını (Dergâh Yayınları, 2016, 244 s.) önüme alınca, mühürlenmiş bir zamana döndüğümü hissettim bir anda. Değerli dostum Ezel Erverdi kitabı önüme koyduğunda, bir akkoru tuttuğumu söyleyebilirim.

Okay, o “özel zamanlar”ın mührünü çözmüş ve bizlere yaşanan ama hiç mi hiç unutulmayan bir zamanın, kendi Paris’inin izlerini/renklerini/görüntülerini taşımayı adeta gönül borcu bilmiş. İçimden, belki de bu gönül borcu, kitabın kapağını bir Rodin heykeli gibi süsleyen Mübeccel Hanım’adır diye geçirdim…

Kendi yaşadığı zamanın Paris’ini yazmak…

Edebiyatımızda bu yönelim Cumhuriyet aydınının ibresi olmuştur diyebiliriz. Ama az, ama çok! Yazılanların karşısında bize yakın duranları çağın tanıklığı olarak okumaktansa, yazıp anlatanın tanıklığında kalmayı yeğletenin anlatıcının bakışı/yorumu olduğunu söyleyebilirim.

Kuşkusuz bir kent kroniği yazmak, ortaya bir şehrengiz çıkarmak başka bir şeydir. Anılar izlenimlerde kalan yazarların yazdıklarını okurken bunu daha iyi gözleriz. O çizgiye varmak için orada yaşamak yetmez, başka şeyler de gerekir. İzlenimler/anılar kısa yaşamalara, tanıklık gözlemlerine dayanabilir pekala.

Hele bizim Paris serüvenimizin Jön Türk aydınlarının sığınağı Paris’le başladığını düşünecek olursak…

“Bir Başka Paris”i yazıp bize taşıyan Okay’ın, “anılar/tanıklıklar Paris’i” çok ötelerdedir şimdi, kendi deyimiyle elli yıl geçmiştir! Olsun, Paris her zaman Paris’tir, anlatılmaya değer bir geçmiş ve ötesini sunabilir size. İz bırakan yalnızca yara bırakmaz, başka şeylere de taşır sizi.

Ben “Paris Bir Yalnızlıktır” diye yazmıştım. Çünkü, bana göre, “Mutlu çağ” Paris’i yoktur, mutlu olunan anları vardır Paris’in. Şenlik, eğlence ise çok ötelerdeydi. Mekânın ruhuna iğretice iliştirilen her şey silinip gidiyordu. Kalan mekânlarda yaşayan anlardı, anlara yansıyan zamanın dili.

İşte, Okay da, buradan başlıyor kendi Paris’ini anlatmaya. Dile dil, göze göz olarak. Çıktığı görme yolculuklarında yanıbaşındadır fotoğraf makinesi de. Oradan yansıyanlar ise sözler ve insanlarla buluşturur bizi. İyi de etmiş Okay, bütün bu kendi zaman çağının Paris’ini böylesine kayda geçmekle.

bir-baska-paris-kitabi-orhan-okayİnsan dilde vardır, biraz da yaşadığı mekânda. Düşünenin yazabildiği gibi, görenin görme yolculuğuna sinenleri bir objektifin gözüyle öteye taşıması kaçınılmaz. Bu, biraz da, birey olma yolculuğunun izlerini/işaretlerini verir bize. Merak ötesi bir duygu yolculuğu, bakış ve kavrayış bilinçliliğini içerir.

Gelip durulan yerin bir çıkışı vardır, her ne kadar şunlardan söz etse de Okay, başka bir çağrının da sesidir o: “Bu kitap Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi’den beri pek çok Türk’ün gördüğü, yazdığı Paris’i, elli yıl önceki Paris’i ve civarını anlatmak ve daha çok göstermek için kaleme alındı.”

Kitabı yudum yudum okuyup, her bir fotoğrafı incelerken; yaşanan/görülen/algılanan Paris’in mekânlarına döndüm, her birinde Okay’ın ne gözle/nasıl baktığını bulmaya çalıştım. Anı yakaladığı fotoğrafların birer belge niteliği taşıdığı tartışılamaz, bence. Üstelik bir edebiyat tutkununun gördüğü Paris’e oralardan bakmak anlamlı geldi bana. “İnsan”ı ıskalamayan bir bakış, yerin anlamını ortaya çıkaran bir göz…

Sanırım sanatçı duyarlığı, estetik bakış dediğimiz şeyin yansımaları da böyle oluşuyor. Eğer bir görme biçiminiz yoksa ne kadar bakar, yaşarsanız yaşayın o anı hiçbir biçimde kayda geçip aktaramazsınız.

Kuşkusuz M. Orhan Okay, heveskâr anlatıcı olmadığı gibi heveskâr bir fotoğrafçı da değildir. O görme/yazma bilincinin iki sırlı yanını buluşturan bir bakışın insanıdır. Elinizdeki kalem neyse, gözünüzü verdiğiniz objektif de öyledir. Düşünmezsiniz “ben bu işin acemisiyim” diye.

Kayda geçme her yazı insanının tutkusu mudur acaba?

Öyle olduğunu var saysak da, kaçta kaçımız birer fotoğraf makinesiyle yola çıkar; şuraları bir daha göremem belki, diyerek elinden düşürmez makinesini?!

İşte Okay bu ender insanlardan. Eğer öyle biri olmasaydı bu kitap çıkamazdı, belki de yalnızca yazılarla karşılardı bizi; o da büyük eksiklik olurdu.

1963-1965 Paris’inden bize taşıdığı anlar ve anlatılanlar bir zaman mührü gibi karşımızda duruyor şimdi. Okurunu bekliyor. Paris’e gitmeyi seçeni değil, daha çok Paris’i yazmak isteyeni, bir de kendi Paris’ini yaşamak isteyeni.

Bir zaman eşiğinde gelip beni bulan M. Orhan Okay’ın kitabını duygu diliyle okumaya verirken kendimi, yeni bir Paris yolculuğuna da hazırlandığımı söylemeliyim sevgili okurum. Gitmeyi seçerken onun izlenimlerine, görme yolculuğuna yansıyanlara daha yakın duruyorum şimdi. Yeniden yazacağım kendi Paris’imin bir zaman düşü gibi burada karşıma çıkması ise bir yol ayrımına getiriyordu beni. Okay, uzaklaştığı Paris’e yazarak dönüyordu sürekli. Bense yaşadığım anın içinden Paris’i yazmaya veriyordum kendimi. Dahası yaşayarak yazmayı seçiyordum. Gitmeyi seçerken de bu yanım ağır basıyordu çoğunlukla.

Gene de, onun anlattığı “Bir Başka Paris” in bize, yaşadığımız yeri/kenti yazma/anlatma biçimimize yeni bir bakış/duyuş/görme biçimi getirdiğini söylemeliyim. Bir kenti kent yapan her şeye bakma/görme biçiminin elden bırakmayan Okay, yazının ve fotoğrafın gözüyle zaman yolculuğuna çıkıyor bu kitabında. Anlatılan kent dünya kenti olsa da, bir anlatıcının bakışına sinenlerle yeniden kurulan bir kenttir. Çünkü herkesin bir Paris’i vardır; her yolcunun gittiği kentin içsesiyle varoluşunun izlerine düşmesi, karşılaştıklarıyla yeni bir bakış edinmesi kaçınılmazdır bence!

Okay’ın kitabı bize, biraz da gezgin olma haliyle yaşama bakışın buluştuğu yerleri görme/gösterme biçimini taşır. O bağlantıyı kurduran fotoğrafı, metinlerin akışında yeniden yazıyla kurması/anlatması kitabı gözümüzde daha da anlamlı kılmaktadır. Bu da, yazılıp anlatılan bir “anı” kitabı olmaktan kurtarıyor benim gözümde.

“Bir başka” sözünü anlamlı kılan da bu olsa gerek; hem okur gözünde hem de M. Orhan Okay’ın anlatmak istediklerinde.

Okuyun, kendi Paris’inize/kentinize doğru bir yolculuğa çıkın; bunun nasıl anlatılabileceğini de görün derim sevgili okurum.

Feridun Andaç – edebiyathaber.net (1 Mart 2016)

Yorum yapın