Parçalı denemeler: 3 | Feridun Andaç

Haziran 25, 2019

Parçalı denemeler: 3 | Feridun Andaç

1./ Uçurum

O ayrılık  ânında uçurumu görmüştü. Yapayalnızlığını derinden hissetmişti birden. Sonra, bunu yönsüzlük olarak da nitelendirmişti kendince. Gözleri kararmış, yuvarlanmamak için bir ağacın gövdesine tutunmuştu.

Kaybolmak istemişti bir ân. O kalabalığa karışıp kaybolmak, hiçleşmek…

2./ Kalsaydım Eğer

Yalnızca bunu düşünmüştü. Gitmeyip de kalsaydım eğer nasıl bir hayatım olurdu…

Giderek kendini özgürleştirdiğini yazmıştı bir mektubunda dostuna.

Düşünce dünyasında bir değişim, farklılaşma olmayabilirdi de; ama kalıp edineceği çevrenin birçok şeyde belirleyiciliğini de yabana atamıyordu.  Gitmek özgürlüktü… Her şeyi bırakma, yeni bir hayata yüzünü dönme…

Kuş evden uçmuştu. Annesinin deyimiyle, belli yaşa gelince kafeste tutamıyorsunuz kimseyi.

3./ Cahilin Duruşu

Defterinin bir köşesine yazdı şunu: “O, neyi bilmediğini ve nasıl bileceğini bilmeyendir.”

Romanda bir bölümü yazarken şunu düşünmüştü; cahilin duruşu, cahilce sürüklenişin katmanları…

Hatırlamıştı birden: Ankara’da işlenin o canice katliamı… Yedi TİP’linin öldürülmesine katılanlardan biriyle aynı sınıfta okuduğunu. Resim yapan, bir marangozun oğluydu…

O geceden sonra, o gün en çok şunu da düşünmüştü: bunca insanı bir araya getiren, o safsata niteliğindeki sözleri dinleten, daha sonrasında da topluca adeta zikir ayininde kendilerinden geçiren neydi?

4./ Bitimsiz

Nedense öyle algılamıştı… Çıkıp gittiği mevsimi unutalı yıllar olmuştu. Şimdi dönüp geldiği yerde kulağına ilişen ezgi, içinde duran zamana döndürmüştü onu. Geçerken iz bırakanların sızısını derinden hissetmişti.

Döndü ve baktı… Karşısında duran narin ince bir gülüştü. Çağrıştırdığı yüzden alamamıştı kendisini…

Bakışlarının asılı kaldığı gözlerin hatırlattığı her şeyin bitimsizliğini düşündü yalnızca.

5./ Ölçüt

Bir zaman öyleydiler. Dertleri dert, özlemleri özlemdi. Çıkıp gidene, bu kenti terk edene, birbirlerinden kopana dek böyleydiler. Uzaklaştıktan sonra, aralarındaki ıssızlığın adını konuşamamıştılar bile!

6./ Odaklayıcı Okuma

Gene ses arayışına düştüm. Ama böylesi  okumalar sizi yazacağınız metne daha da yakınlaştırıyor.

Jacques Ranciére’in bir ânda karşıma çıkan yapıtı “Özgürleşen Seyirci” hem onu tanımama, hem yazadurduğum “Görme Yolculuğu” denememe, hem de yazıladuran “Arzen’de Zaman” anlatısına ses denemesi yapmamı sağladı.

Şu kesin ki; romana şu kavramları da yerleştirmem gerek:

  • Cehalet,
  • Cahil,
  • Aptallık,
  • Uzaklık,
  • Doğululuk,
  • Gitmek/Kalmak,
  • Yerlilik/Yerellik.

Bu bağlamda okumam gerekenlerin başında muhafazakârlık düşüncesi metinleri de var elbette.

7./ Mesafeler

Ara zamanlardı onlar. Düşlenen, uzaklaşılan, hep ayrıksı duran.

Yan yana dururken de adlandırılamayanlar.

Rüzgâr gibiydi her bir yaşanan. Gelip esintileyen, sonra savuran.

Çıkıp gelme ânları… Gitmeler, sözden söze geçmeler…

Şimdi bakınca buradan, sanki hiç yaşanmamıştı o ânlar. Ve arada hep uzaklıklar vardı.

8./ İşaretler

Yüz geri  bir duruş, bakış yolculuğunda karşısına çıkanları hatırladıklarıyla belirliyordu.

Biliyordu ki; bir zaman sonra o izler de silinip gidecek. Belleği unutuşlara verecek kendini. Zamansızlık burcu dediği de bu olmalıydı.

Zaman işaretlerini kendi yaratıyordu.

8./ Kendimle Konuşmalar

-Şimdi uzun bir yolculuğa çıkıyorsun. Yaşanan ve adlandırılan zamanlarına bakmak için nereden başlamak istersin söze?

-Doğrusu, bunun kronolojik bir özyaşamöyküsü anlatısı olmasını istemem. Hatırlanan zamana bugünün izlerinden dönmek daha doğru. Madem ki karşılıklı içsel-söyleşil yapacağız, şu ândan, yaşanan zamandan başlamak en iyisi.

Baudelaire’in şu cümlesi beni yola çıkardı:

“Belki de en iyisi, dönüşümlü olarak hem kurban hem cellât olmaktır.”

9./ Söylemek ile Yazmak

Arasında Bir Yerde…

Paul Ricœur’la yapılan söyleşi kitabına göz atıyorum. Geçmişe dönük bir yolculuk. Belki de tasarladığım “kendimle konuşmalar” için esinler de getirebilir! Bu bakışla okumaya veriyorum kendimi. Gerçi kronolojik bir söyleşi düşünmediğim, o âna/zamana/hatırlanan/çağrışılan imgelerden yola çıkarak bir söyleşim düşünüyorum.

Bir başlama noktası yaparak ilk soruları çıkardım bile. Soruları iki kişi ağzından sormayı düşünüyorum. Bir yandan da konu/tema başlıkları çıkarıyorum:

  • İlk imgeler,
  • Okuma tutkusu,
  • Sokak,
  • Eviçleri,
  • Insanlar/Yüzler,
  • Kır yaşamı,
  • Ailenin yakınında duranlar,
  • Yer/mekân imgesi,
  • Okumalarda ilk etkiler: Jules Verne, John Steinbeck, Jack London…
  • Doğa, dış dünyanın keşfi…
  • Tren yolculukları,
  • Kaplıca…

Anlatılacak ne çok şey var.

Feridun Andaç – edebiyathaber.net (25 Haziran 2019)

Yorum yapın