Acıyı inceltmek | Gönül Kıvılcım

Onun nasıl anlatacağını bilemediği acı dolu bir hikâyesi var.  Küçük yaşta babasını kaybeden müzisyen Emrah’ın hayat yolculuğuna gönderme yapan hamburger reklamındaki slogan türünden bir acı: Benim acım bana yeter. Yetmiyor anlaşılan. Hâlâ dışarıda oturulabilen ılık bir Kasım gecesi açlık kendini duyurduğunda iki dürüm ısmarlıyoruz, onunki daha acılı. İkimiz de açız, hayata, şehrin girdabında dönüp duran … Read more

Mongok Bağları ve deniz kızları | Gönül Kıvılcım

Beyoğlu’nda telaşlı bir gece. Amerikan kahve zincirlerinden birinde buluşan iki kadın, birinin çizmeleri sivri topuklu, öbürü onun duru güzelliğini seyrediyor uzaktan, iş çıkışı yorgunluğunu, kuru bir sandviçle gelip yanına oturuşunu, karnına düşen lokmalar gibi cümleleleri masaya düşürüşünü. Çok uzak bir geçmişe ait o cümleler… Muş şehrinin güney tarafına düşen Mongok Bağları’nın adını hiç duymamıştım. Eğer, … Read more

“Li min bibore” veya “Özür diliyorum” | Gönül Kıvılcım

“Anlatması yüz yıl sürecek bir travmanın izi bulunduğumuz her yere siniyor,” diyor Selim Temo “Bendeki Şivan” adlı o nefis yazısında. Aynı gün bu travmayı daha da derinleştirmek istercesine onun doğduğu toprakların yakınlarında bir okul kapısı devlet tarafından mühürleniyor. Sanki milyonlarca ağzın mühürlü oluşu yetmezmiş gibi. Selim Temo’yla, birbirimizi tanımasak bile, sancılarını paylaştığımız bu memlekette söz … Read more

Gönül Kıvılcım ile “Yazının Gözü” atölyesi

Yazı Evi, Gönül Kıvılcım ile “Yazının Gözü” yazarlık atölyesi düzenliyor. İki ay boyunca, haftada bir gün üçer saat, yazının arka bahçesinde gezebilir, öykü ve romandan örneklerle yazının peyzajını, sözcüklerle ilişkinizi, okuduğunuz ve okumadığınız eserleri, başucu kitapları yeniden gözden geçirebilir, edebiyatın olmazsa olmazlarını, “dil duygusu”nu, “olay örgüsü”nü, “yazının gözü” gibi kavramları masaya yatırabilir, yazının büyülü dünyasına … Read more

Gerçek hayat bu gördüğümüz değil | Gönül Kıvılcım

“Bu gece yeryüzü üstünde benden daha dertli, daha yalnız bir insan olamazdı.”   Oktay Akbal‘ın “Haliç İskelesi” adlı öyküsünde anlatıcının Galata Köprüsü’ne bağlı bir yan köprüden geçerek ulaştığı ve yalnızlığın metaforu olarak kullandığı iskeleyi gözümün önüne getiremiyorum. Karaköy’e defalarca inmiş, Haliç kıyılarından günün farklı saatlerinde suların kımıltısını seyretmiş, semtin gelişmesini, tarihi hanlarla bakışan yeni çay … Read more

İstanbul: Fethedilemeyen şehir | Gönül Kıvılcım

Sıradan bir Mayıs günüydü. Cihangir’in denize kavuşan merdivenlerinden iniyor, basamaklara hücüm eden yeşil dallar sayesinde arsız baharın müjdecisi baharatlı kokuları içime çekiyordum. Bulutlar yükünü almış, şehrin başına toplanmışlardı ıslatmaya kararlı. Yağmur birazdan İstanbul sokaklarına ince ince yağacaktı. Geçmişin masal tadında olduğu zamanları bilmiyordum, ama bu masala birazcık olsun yaklaşabilmek için ucu bucağı olmayan şehrin eski … Read more

Ama gerçekler kapkaradır! | Gönül Kıvılcım

Meğer maden Türkiye’nin ta kendisiymiş. Soma’yla kararan gündeme bir mum ışığı olsun düşürmeye çalışıyor insanlar günlerdir. Evine sığmayıp meydanlara koşarak, maden kelimesini içinden yüzlerce kere tekrar edip utanarak, ödediği elektrik faturalarına söylendiğini hatırlayıp daha da mahcup olarak, yatmayarak kalkmayarak,  ekrana yapışırlarsa sanki birileri ölü sayısıyla oynayamazmış gibi televizyonun başından kalkmayarak yapıyorlar bunu. “Hapisaneden çıkanlar iş … Read more

Berlin-İstanbul hattı 2014 | Gönül Kıvılcım

Dünyanın tüm pazar sabahları yan yana gelse ne söyler bize? Berlin’de dingin, nisan güneşinin şehirlilere cömert davrandığı bir pazar günü. Bu şehre dair yüzlerce anı olmalı hafızamda, çoğunu silmişim. Hatırlamak için Berlin’in tünellerine dalıyorum. Metro duraklarının kömürlüğümsü, küflü kokusu ile yüzünü Avrupa’ya dönmüş bir kadını geri getiriyorum. Adını bilmediği ağaçların altında oturuyor o kadın, geride bıraktıklarını … Read more

Utangaç beden | Gönül Kıvılcım

Bir gün göç etmek, yurdundan uzaklara gitmek; dilinden, yol yordam diye bellediğin her şeyden, alışılmış durumlardan, oturma kalkma, yeme içme, giyinme kuşanma biçimlerinden uzaklaşmak, aynı zamanda kendi hayatına da mesafe almaktır. Olan bitene kuşbakışı, yukarıdan bir yerden bakar insan. Tabii kendi bedenine, tenine ve ruhuna yazılanlara da. Tenimize utangaçlık yazılmıştır. Kendi aramızda bunu zaman zaman … Read more

Aşkın alfabesi | Gönül Kıvılcım

İnsan en çok hangi harfe benzer? Ne zaman âşık olsam  bakıyorum; fotoğraflarda omuzlarım iki büklüm, öne gelmiş ve ben vav harfine benziyorum. Pek şaşırılacak bir durum değil, çünkü onun, yani sevgilinin içinde duran ve henüz kendisinin bile bilemediği çekirdeği bulmak için eğilmektir aşk. Yenilgi duygusunun yakınından geçer çoğunlukla. Arzunun oku sırtınızdayken ve sizi en hassas … Read more

Cızzzz! | Gönül Kıvılcım

Kadınları ve erkekleri, tutkuyla çarşaflara serilişlerini, sonra bir gün içlerinin sönüşlerini en güzel masallar anlatır. Menekşe Toprak’ın son romanı “Ağıtın Sonu” da doğunun bir zamanlar kulaklarımıza fısıldanmış kadim hikâyelerini andıran masallar ve masalsı bir dille ince ince örülmüş. Göçerliği, yerleşemeyişi, yerleşse bile kendini o şehre, şehrin ruhuna, şehrin birlikte anıldığı memlekete ait hissedemeyişi, kadınlığı, kadınlığın … Read more

Bir yazarın durum güncellemesi | Gönül Kıvılcım

Durumlar hızla değişiyor, durum güncellemeleri de. Her durum bir sınır belirtir haddizatında bize, her durum güncellemesi ise değişen, alt üst olan, geçersizleşen ya da aynen devam eden sınırları. Bir kıyı kasabasında, İstanbul’a kalkacak feribotu beklerken, zaman öldürmek için oturduğum kahvede tüm gençlerin ceplerindeki telefonları çıkarıp sanal alemde durum güncellemesine kalkışmaları, aklıma şu soruyu getirmişti: Ya bilmediğimiz, … Read more