Öykü: Umut Durmuşoğlu | Küçük Bir Şey

Nisan 23, 2018

Öykü: Umut Durmuşoğlu | Küçük Bir Şey

“Demek biraz hava alman gerekiyordu, havasız kalmıştın, sen de fermuarını açtın, zor bir gün geçiriyordun anlaşılan, fermuarını açıp rahatlamışken kemerini çözdün, pantolonunu indirdin. Hava iyi geldi tabii,  rehavet çöktü üzerine, bu da yetmedi restorantın orta yerine oturdun, oturmakla kalmadın bir de soyunmaya çalıştın. Ne yapmaya çalışıyorsun lan sen? Sen bizimle dalga mı geçiyorsun ?!”

Karşında duran, seni sorguya çeken göbekli polis memuru masaya yumruk attı, çıkan tok ses tüm odayı kapladı, kim bilir senden önce kaç kişiyi daha konuşturmak için böyle yapmıştı? Eline baktın göbekli polisin vurduğu yer kızarmıştı, görünüşe göre canı acımış fakat bunu sana belli etmek istemiyordu, aksi takdirde yöntemi işe yaramazdı. Kural koyucu, düzenin başı o’ydu, dahası düzenin gölgesi, ne isterse yapmaya hakkı vardı. Soyunabilir isterse don, atlet karşında oturup bacaklarını kaşıyabilir, emekli yazlıkçıların balkonlarından gecenin sessizliğine, ıssızlığına baktığı gibi sana bakabilirdi. Sense hiçbir şey yapamazdın, hükmün havada uçuşan sinekler kadardı, vardın ama aslında yoktun, belli belirsiz görüntün, sesinin onda uyandırdığı rahatsızlıktı en çok. Odanın içinde küçük adımlar atarak turladı polis memuru. Seni buraya getirdiklerinde ona adıyla seslenen arkadaşından öğrenmiştin, Enver’di adı. Enver, kırk yaşında deneyimli bir polisti, çeşitli yerlerde çalıştıktan sonra buraya atanmıştı, sen ve senin gibileri hizaya sokmak için. Gözleri kanlanmıştı, bağırdığında yüzü kırmızıya çalardı, tek beyaz noktası iri birer siyah noktanın etrafını saran göz akları olurdu o zaman, kulaklarının ucu da kızarırdı. Baştan aşağıya kırmızıya boyanmış bu adama baktın, ayaklı bir trene benziyordu, biraz daha zorlasa ağzından dumanlar çıkacaktı, sana bakıp anlamadığın şeyler söylediğinde bu sesleri çuf çufa yoruyordun, çuff çuff! Yüzü asık, agresif, gergin bir trendi bu, yükündendir dedin,  artık ne taşıyorsa içinde. Buna içinden güldün, alay etmek biraz rahatlatmıştı seni ama gülmüyordun, eğer gülersen bu azgın tren raylardan çıkıp üzerine gelebilirdi. Bu demir yığınının altında kalmak istemezdin değil mi? Tam gaz rayların üzerinde ilerleyen bu lokomotifin makaslarının değişmesi gerekiyordu, yoksa sana öyle mi gelmişti ? Yükü değil dedin onu bu hale getiren, habersiz seyahat eden kaçak yolcular, yol üzerinde karşılaştığı taş atan ve  gazoz kapaklarını dümdüz edemediği çocuklardı. İçeride duran senin sorguna eşlik eden diğer polis memuru, sakin olmasını söylüyordu Enver’e, rahatlamalıydı, bir deliye çatmışlardı zaten, hastaneye götürürlerdi, akli dengesinin yerinde olup olmadığının öğrenilmesi gerekiyordu. Biz uğraşmayalım hastane uğraşsın, dedi. Enver’e bu fikir mantıklı geldi, kabullendi fakat böyle bir adamın ifadesi alınmadan hastaneye gitmesini yenilgi sayabilirdi, bu düşünce daha da sinirlendirdi onu, gömleğinin cebinden bir  sigara çıkarıp yaktı. Arkadaşı da sigara isteyince bir tane de ona verdi. Karşına geçip sabit bakışlarla baktı sana, vücudunun her yeri oynuyordu, odaklanamadın, başka bir yerlere bakma ihtiyacı hissettin, gözlerini kaçırdın, gözlerini her kaçırışında sinirlendiğini anlıyordun, masaya koyduğu ellerini sıkıyor, derisinin yüzeyindeki kalın damarları belli oluyordu. Ne olduğunu anlayamamıştın, tokat atmıştı sana. Seni yerden kaldırdı diğer polis memuru. Bir tokat daha attı sana Enver, kendini yine yerde buldun. Yerde bir süre kaldın bu sefer, burnuna idrar kokusuna benzeyen bir şey geldi, miden bulanacak sandın ama yüzündeki sıcaklık ve karıncalanma başka şeyler hissetmene izin vermedi. Tekrar kaldırdı seni, gömleğinin ilk iki düğmesini açmıştı Enver, anlaşılan daha da uzun süreceğe benziyordu. Enver’in yanına seni yerden kaldıran polis memuru geldi, zayıf, tepesi açılmış, kirli sakallı ve esmer biriydi. Anlamadığın birkaç şey söyledi, uğraşmayalım, bırakalım gitsin delinin teki işte, dediğini duyabildin. Enver, sert cevaplarla karşı çıkıyordu adama, bu sefer olmaz, eğlence istiyorsa tam yerine geldi dediğini duydun. Saçlarından tutup geriye doğru çekti, tek görebildiğin Enver’in yüzüydü, ışığı kapattığı için yüzünün bir kısmını gölgeler örtmüştü, seninle konuşurken kelimeler dişlerinin arasından kıyıma uğrayarak çıkıyordu. Ağzının kenarından akan salyalarla gotik korku filmi karakterlerini andırıyordu, kurbanını köşeye sıkıştırıp zehrini bırakacaktı. Yarısını anlıyor, yarısını da anlamıyordun söylediklerinin. Saçlarına çok güçlü asılmıştı, bırakmasıyla beraber başın aniden öne doğru fırladı. Esmer olan, bir şey söyledi yeniden, Enver homurdandı. Ayak seslerini arkanda hissettin, elinin tersiyle yüzüne vurdu Enver. Bu darbe kulağına da gelmişti, kulağın çınlıyordu, sonsuza kadar sürecek bir zil sesinin titreşimiydi sanki.

“Görgü tanıklarının yazılı ifadeleri var elimde, ne bok yediğini herkes biliyor. Senin gibi kaç kişi geliyor gün içinde biliyor musun? Hepinizle uğraşacak mıyım ben ? İki gün nezarathanede kal da aklın başına gelsin. Bakalım orada da ferahlayacak mısın?”

Uzun bir caddeden yürümüştün, hava çok sıcaktı, güneş hiç olmadığı kadar yakıyordu seni, yürümekten sıkıldın, kendini bırakmak istedin. Soyunup bu anlamsız sıcağa gününü göstermeliydin, diğer insanlar da örnek almalıydı seni. İlk bulduğun restoranta girdin. Kapıda seni karşılayan garsona aldırmadın, klimanın olduğu yere geldin ve ilk hamleni yaptın: İnizia la comedia!

Murat’ın gördüğü

Şimdi komiserim, ben evli bir adamım orada yanıma gördüğünüz kadın sadece arkadaşımdı. Ne yani insanın kadın arkadaşları olamaz mı, eminim sizin de vardır. Ne yapalım yani hep erkek arkadaşlarımız mı olacak, kadınlarla görüşmeyecek miyiz? Ben inşaat işi yaparım, o kadın arkadaş da çalıştığım şirketten biriydi. Birlikte bir arsaya yapılacak imarı konuşuyorduk. Olaya gelin diyorsunuz siz, tamam geleyim. Ben ofisten çıktım, size anlattığım kadın arkadaşımla buluşacağım. Bakın biz sadece bu iş için görüştük daha önce hiç görüşmedik yani. Öyle gizli saklı yerlerde, otel odalarında falan hiç işim yoktur, evli, namuslu adamım ben. Bir kafede buluştuk. İlk önce biraz lafladık. Lafladık dediysem havadan sudan. Yoksa ben bilmem, tanımam etmem. Öyle uzun uzun konuşacak da zamanım yok. Arsanın planlarını getirmişti onun hakkında konuştuk. İmara açıkmış, bir sorun yokmuş. İş iş bir yere kadar canım, insan sıkılıyor bir süre sonra. Sakın yanlış anlamayın, oradan sonra başka bir yerlere gitmedik, gece hayatım, içkim, kumarım yok komiserim. Karnımız acıktı yakınlarda bir yeri biliyordum oraya gittik. Yemek söyledik. Yemek söylerken tabii ki iş konuşmaya devam ediyoruz. Gelişmekte olan inşaat sektörü, yatırımlar… Yemeğimizi yerken bir bağırma duydum. Bir baktım adamın teki soyunmuş! Delinin zoruna bak sen, dedim. Bir yandan da hak verdim, hava çok sıcaktı. Valla beni bıraksalar ben de soyunurdum komiserim. Tamam, tamam olayı karıştırmıyorum. Adam, gelmez mi bizim masaya, donunu indirip masaya işemeye başladı, ben ne olduğunu anlayamadım başta, kendime geldim hemen,  o sinirle bir güzel dövdüm bunu. Delinin yaptığına bak sen, yemeğe işenilir mi komiserim, mundar etti tüm nimeti, Allah korkusu olacak biraz insanda ama bu delide ne arasın. Polisler geldi sonra, adamı alıp götürdüler. Estağfurullah amirim, polisimize saygımız sonsuz, daha fazla dolandırmayacağım sizin de dediğiniz gibi, benim gördüklerim bunlar.

Meral’in gördüğü

Murat’ı uzun zamandır tanıyorum, görüşürüz hep. Başlarda evli olduğunu bilmiyordum, saklamış benden, sana gidelim dediğimde bir bahane buluyordu hep. Benim evime gelirdi. Evli olduğunu öğrendiğimde çok geçti, artık olan olmuştu. Çocuğu da vardı bir de bunun. Çocuklara üzüldüm ben en çok, hani anne babaya bir şey olmaz da çocuklar etkilenir. Bir süredir Murat telefonlarıma cevap vermiyordu, aramızın kötü olduğunu düşündüm. Müteahittir kendisi, yapacağı evlerden birini bana verecekti ama bir türlü bitmedi o ev. Ne zaman sorsam yakında deyip duruyordu. Bir süre telefonuma cevap vermeyince sinirlendim, öylece kullanıp atamazdı beni, kim oluyor ya o? Mesaj attım, karının numarasını biliyorum, cevap vermezsen her şeyi ona anlatırım dedim. Bakın, öfkeli bir kadından daha tehlikeli bir şey yoktur. Tamam, kızmayın siz de bir şeyler anlatmak istedim. Buluştuk biz, eli ayağına dolanmış bir halde geldi, lütfen dedi yapma, iki çocuğum var benim biterim yoksa. Bir şartla dedim, bana karının da bilmediği bir kredi kartı vereceksin, senin adına olacak. Başta kabul etmedi, mırın kırın etti, o zaman karını arıyorum deyip masadan kalktım hemen durdurdu. Kiminle oyun oynadığını sanıyor ki o? Limiti de yüksek olursa sevinirim, dedim. Ve unutmadan yaptıracağın evin anahtarını da istiyorum. Neyse, karnımız acıktı, yemek yemeğe gittik. Kötü bir yere götürdü beni, içerisi kızartma yağı kokuyordu. Bir adamın içeriye girdiğini gördüm. Soyundu bu önce, içeride dolaştı hatta koştuğu da oldu, bizim masaya geldi, Murat’a dikkatli dikkatli baktı, bir tanıdığıymış gibi, alacak verecek meselesi var sandım. Sonra işemez mi bizim masaya… Midem bulandı oracıkta kustum ne varsa. Murat’da adamla kavga etmeye başladı, o arada da polisler gelmiş zaten, deliyi alıp götürdüler. Siz boş verin bu iğrenç olayı da komiserim çok tatlı bir adamsınız bir şey soracağım, Murat’a yaptıklarım şantaja girmez değil mi?

Tanıkların ifadeleri okundu mahkemede. Akli dengenin yerinde olmadığı düşünülerek serbest bırakıldın. Adliye koridorlarından geçiyordun, aklında küçük bir şey…

“Biraz hava almam gerekiyor.”

edebiyathaber.net (23 Nisan 2018)

Yorum yapın