Öykü: Kısa Öyküler | Burcu Aydoğan Altın

Mart 12, 2019

Öykü: Kısa Öyküler | Burcu Aydoğan Altın

Kar 

Bu gece kar, beyaz bir battaniye olup sarıldı.

Penceremden bakarken, sokak lambasının ışığında uçuşan tanelerini izledim. Bir kaçını erimeden yakaladım.

Onlar anlattı, ben yazdım, ben anlattım, onlar yağdı…

7.1.19

Uyanış

Söğüt ağacının, o yere sarkan dallarından birinde durmuş, sessizce geceyi izliyordu. Başını keskin hareketlerle bir sağa, bir sola çevirerek etrafı kolaçan etti. Gece kadar siyah bedeni, hışırdattığı yaprakların arasında parlıyordu. Aniden havalandı ve az ilerideki mezar taşına kondu. O an, şiddetli bir yağmur başladı. Sanki yağmurdan aldığı güçle mezarı gagalamaya koyuldu. Kuzgun, bu ilkbahar gecesinde onu uyandırmaya kararlıydı.

16.1.19

Sabahın İçinde 

Bu sabah, gözlerimi yarı uykulu araladım, saate baktım. Henüz kalkmak için erken, geri uyumak için anlamsız bir vakitti. Kendimi çekip çıkardığım rüyamı düşündüm yatakta doğrulmuş otururken. Sen vardın di mi.. Evet sen. O koca bembeyaz dişlerinle, siyah çerçeveli gözlüğünün arkasından, kollarını kavuşturmuş, geriye yaslanmış halde gülümsüyordun. Şu hep buluştuğumuz kafede, sıcak bir şeyler yudumluyor ve yanımızdaki camdan, inerken bizi dinlemekten kendini alamayan damlaları izliyorduk. Bazen bir tanesini takip ederken gülümsüyor ve sana döndüğümde, gülümsememi genişletiyordum. Sesin bir zonklama gibi baskın ancak kelimelerin anlamsızdı ve bu boğuk sükunet, bana huzur veriyordu..

Başımı, görüntüyü değiştirmeye çalışarak sağa sola sallayıp, yataktan kalktım. Telefonu elime aldım ki, senden bir mesaj gelmişti. “Eğer bir insan kendi işini kendi yapmaya karar verdiyse, bilin ki o işte artık gecikme olmayacaktır. Tarla Kuşu ve Yavruları” yazıyordu.

Bir süre sonra şöyle yanıtladım, “Espresso’yu beğendin mi?”

16.1.19

Bir aşk hikayesi

Belli gösterilere katılmak için, almayı seçtiğim biletler oldu. Ön koltukta beklerken, bir tiyatro, bir sinema, bir konser ya da bir seminere gitmiş gibi hazırlanır, sahnede oynayacak kadar kaptırırdım kendimi.

Salondakilerden bazıları, oyuncularla kuliste görüşebilecek, birlikte resim çektirecek kadar şanslı! olurdu. Yanındakine eğilir, sessizce “Biliyor musun? O kadın/adam benim arkadaşım!” derken gururla kabarırdı. “Yaa!!” derdi diğeri.. “Ne şanslısın, beni de tanıştırsana!”

Sonra şöyle düşündüm; yaşamda da şayet her an bir sahnedeysek, usta ya da amatör ama iştahlı oyuncular olmak durumundayız.

Öyle ki, hani o aslında hiç tanımadığı adamın karşısında rol icabı aşkını ilan ederken kadının yaşaran gözlerini farkeder, minik bir serçe gibi çarpan kalbini duyarız. “Ne kadar gerçekçi oynuyor, helal olsun!” der, biz de duygulanırız, kendi anılarımızı hatırlarız. Ve yine onun aşkına karşılık veren yakışıklıya samimi bir sempati duyarız, o da yine çok gerçek! tir.

Peki her sahne, hakkını yazıldığı zamanın şartlarına uygun olarak vermemiz gereken bir nota gibi, tam ayarında mı yaşanmalıydı?

Bestecinin onu yazarken hissettikleri, bize ancak kendi hafızamızdaki satırların yoğunluğu kadar işleyecek ve ne kadar hatırlarsak, o kadar etkileyecekti.

Tam hızımı almış, dalmış giderken, süresi dolduğunda, şarkı da sahne de sona erdi..

Gözyaşları eşliğinde alkışlar, coşkuyla patladı. Ardından gelen o huzurlu yorgunluk, salondaki seyirci dahil, herkesin rolünü hakkıyla oynamasının haklı gururundaydı.

Şahit olunan aşk hikayesi ise sahnede yalnız kaldı.

Burcu Aydoğan Altın kimdir?

1981 Ankara doğumluyum.TED Ankara koleji ve ardından Çankaya Üniversitesi Matematik-Bilgisayar bölümünü bitirdim. 2003 yılından beri kendi şirketimde çalışmaktayım. Yazmak, okumakla birlikte hep bir tutku oldu benim için. Kısa, kısa öykü türünde yazmayı seviyorum. Çalışmalarım daha önce bir yerde yayımlanmadı.

edebiyathaber.net(12 Mart 2019)

Yorum yapın