Öykü: Kelebek Koleksiyoncusu | Selcan Kırnal

Ekim 16, 2018

Öykü: Kelebek Koleksiyoncusu | Selcan Kırnal

İki katlı tahta evin önündeki yaşlı ağaç, sabahı karşılıyor.  Gözden düşmüş, yalnız ve gururlu bir mabude gibi dimdik. Hanımefendi küçük hırıltılar çıkararak uyurken pencerenin perdesi dışarı doğru havalanıyor. Nora verandada oturmuş, sonsuza uzanıyormuş gibi gözüken bozkırı seyrediyor. Karıncalarla konuşmaya daldığından, ablasının geldiğini fark etmiyor. İrkiliyor. Vera’nın inatçı turuncu saçları her zamanki gibi dağınık. Uzun beyaz elbisesi, soluk benizinin devamı gibi. Yüzündeki çiller olmasa, adeta bembeyaz. Nora ayağa kalkıyor. Mavi şifon elbisesinin üzerindeki tozları temizliyor. Sarı buklelerini düzeltiyor. Şeftali rengi yanakları ve küçük yüzündeki ifade ile hiç büyümeyecek gibi. Ablasının koluna giriyor:

-Vera, kelebekler balözlerinin tadına ayaklarıyla bakarlar. Biliyor muydun?

-Elbette biliyorum, babam öğretmişti.

Nora konuşmaya devam ederken Vera müştemilata yollanıyor. Geri döndüğünde kardeşini Bay Hindi ile oynarken buluyor. Ne zaman büyüyecek bu kız, diye geçiriyor aklından. On dört yaşında et yemekten vazgeçince, birçok hindiyi kesilmekten kurtarmıştı. Hanımefendiden azar işitse de aldırmıyordu. Evin yakınındaki kümeste tutuyordu onları. Bazen de eve gelen kasaba tuzaklar hazırlayarak hafif yaralar almasına neden oluyordu. Babaları, hanımefendi ile Nora’yı pek karşı karşıya getirmezdi. Vera’nın sakin ve itaatkâr tabiatı, hanımefendi tarafından sevilmesini kolaylaştırmıştı.

Hanımefendi attan düştükten sonra bir daha yürüyememişti. Eve kapatmıştı kendini. Olan bitenin farkında değildi. O heybetli kadın, küçük bir kemik torbasına dönmüştü. Gür sesiyle emirler yağdırdığı zamanlar eskide kalmıştı artık. Zaten evde üçü yaşıyordu. Çiftliğin görkemli günlerinden eser yoktu.

Kardeşlerin annelerine dair hatıraları bölük pörçüktü. Öldüğünde o kadar küçüklerdi ki yüzü bile silinmişti hafızalarından.  Evin kâhyası olan babaları geçen sene ölmüştü. Ölene kadar kelebek toplama işini o üstlenmişti. Hanımefendiye kelebekleri toplayıp getiriyor, hazırladığı karışımlarla onların canlı gibi gözükmesini sağlıyordu. Bu süre içinde kızlarına, işin sırlarını öğretmişti. Vera can kulağı ile dinlese de, Nora pek oralı olmuyordu. Kır çiçekleri arasında dolaşmak, onun için daha cazipti. Hem kelebeklerin öldürülmesine çok üzülüyordu. Hanımefendi, kelebeklerin ömrünü bir gün zannettiği için aldırmıyordu belki. İnsanların yanılgılarından biriydi bu. Haftalarca, aylarca yaşayan kelebek türleri vardı.

Vera, Nora’nın heybesini kontrol ediyor. Sopanın ucuna tül tutturularak oluşturulmuş basit bir alet bu. Nora heybenin ucuna delikler açar. Kelebekleri yakaladıktan sonra bu deliklerin arasından kaçmalarını sağlar. Sonra da ah kaçırdım, diye hayıflanırken sinsice güler.

Gündüz kelebekleri yakalanacaklarından habersiz uçuşup duruyorlar. Kavanoza hapsedilen renkli kanatlara dönüşeceklerinin farkında değiller. Nesneye dönüşmüş özgürlük olacaklar, kayıp birer ruh. Talihsiz olanlar Vera’ya yakalanıyor.

Nora bir bahane bularak eve gidiyor. Üst kata çıkmak üzereyken hanımefendinin ölgün bakışlarıyla karşılaşıyor. Hanımefendi gri gözlerini duvardaki aile fotoğraflarına dikmiş, hiç ayırmıyor. Bir süre sonra öfkeyle kımıldanıyor. Büyük dedesinin fotoğrafına doğru el kol hareketleriyle bir şeyler anlatıyor. Nora ne yapacağını bilmez bir halde donup kalıyor. Odada saatin tik taklarından başka ses yok. İslenmiş duvar kağıtları ve ceviz ağacından yapılma mobilyalar kesif bir koku yayıyor. Odadaki her şey eskimiş, bulunduğu yerden sıkılmış gibi. Hanımefendi öksürmeye başlıyor. Sesler gittikçe artıyor. Tıkanıyor. Komodinin üzerindeki suya uzanamıyor eli. Bu sırada Nora’yı fark ediyor. Nora kötü yapılmış bir heykel gibi ifadesiz. Hanımefendinin gözlerindeki ışık daha da sönüyor. Saçı daha fazla beyazlıyor sanki. Yüzündeki kahverengi lekeler büyüyor.

Merdivenlerde Vera’nın ayak  sesleri duyuluyor.

Selcan Kırnal kimdir:

1988 yılında doğdu. Ege Üniversitesi Klasik Arkeoloji mezunu. Yeni Papirüs isimli e- dergide yazarlık ve editörlük yapıyor. Öyküleri Peyniraltı Edebiyatı, Başka Peron Dergi, Turşu Fanzin, Sanat Duvarı gibi mecralarda yayımlandı. Okumayı, yazmayı, radyo tiyatrosu dinlemeyi çok seviyor.

edebiyathaber.net (16 Ekim 2018)

Yorum yapın