Otomobillerin biyografisine otobiyografi denir öğretmenim! | Şule Tüzül

Aralık 2, 2016

Otomobillerin biyografisine otobiyografi denir öğretmenim! | Şule Tüzül

rp_sule-tuzul-300x200.jpgTolga Arvas’ın geçtiğimiz aylarda yayımlanan kitabı 100 Otobiyografi’nin arka kapağında yazıyor hikaye: Öğretmenin “otobiyografi nedir?” sorusuna Ali’nin cevabıdır; “Otomobillerin biyografisine denir öğretmenim.”

Tolga Arvas bu fıkradan yola çıkarak vermiş kitabının adını. Kitabın adına bakıp içerisinde otobiyografilerle karşılaşmayacağınız gibi, alışıldık anlamda otomobillerin anlatıldığı bir kitap da değil 100 Otobiyografi. Temelini otomobillerden alan 100 hikaye var evet ama aslında siyasetten edebiyata, sinema ve müzikten sanatın diğer dallarına, tarihten magazine her alandan bilginin keyifli biçimde bir araya gelip okura sunulduğu bir kitap bu. Ağaçkakan Yayınları’nın Hazır Bilgi Serisi kitaplarından bazılarına edebiyathaber’de yazmıştım. Bu da o seriden bir kitap. Serinin genelinin danışmanlığını da yapan Arvas’ın bu seride “100 Lakap Alınış Velveleleri İle” isimli bir kitabı daha bulunuyor.

Tolga Arvas, kitabın başlangıç yazısında, araba kullanmayı bilmediğini, otomobillere çok özel bir tutkusu olmadığı gibi otomobilli yaşama karşı bir insan olarak tanıtıyor kendini. Diyor ki; “Bu kitap otomobillere yapılmış bir güzellemeden çok onlar vasıtasıyla anılara, detaylara yapılmış bir yolculuk. Tabii ki yol boyu görülen manzaralar asıl önemli olan. Bütün hikayeler birbirine karışsın istedim; otomobillerin, sahiplerinin, üreticilerinin ve kendimin… Önemli olan hikayeleri, hikayelerimiz…”

Ben de otomobillerle ilgili bir insan değilim, ne markadan anlarım ne modelden. Kitabı elime alıp şöyle bir bakıvereyim derken, hikayelerin içinde kayboluverdim. En çok da edebiyatla ilişkili olan hikayeler çekti beni. Bir bakıyorsunuz Latife Tekin’in Buzdan Kılıçlar’ından Halilhan Sunteriler kırmızı volvosu ile çıkıyor karşımıza. Volvosu otobiyografiile yaşadığı aşkın satırlarını hatırlıyoruz tekrar. Bir bakıyorsunuz Mayakovski’nin Renoshka’sı. Başka bir sayfada Mehmet Güleryüz’ün Yarış Arabası isimli heykeli anlatılıyor. Albert Camus’nun özel meraklılar için ısmarlama yapılan ve en pahalı arabalardan biri olan Facel Vega HK 500’de geçirdiği bir kaza sonucu öldüğünü de öğreniyoruz.

Şiirsiz olur mu böyle bir derleme? Olmaz. Can Yücel, Langston Hughes de var bu kitapta. Ahmet Güntan da Beyaz Peugeot şiiri ile burada:

“sevdikleriyle anlaşamayan anlaştıklarından

durmadan kaçan

bakıp on altı yaşından ağlayan çocuk

peugeot çalışmıyor biraz ittirir misin?”

Jaguar’ın sayfasında 80’li yılların Türkiye siyaset tarihine gidiyoruz, Turgut Özal’ın kızı Zeynep Özal’a hediye edilen Jaguar ve sonrasındaki hikayeleri bir kez daha hatırlıyoruz anlamlı bir gülümseme ile.

Bazı hikayelerse daha üzüntü verici. İnsanın evrendeki en korkunç canlı olduğu gerçeği ile şöyle keyifli bir kitapta bile karşılaşıyoruz maalesef. Daimler Benz, İkinci Dünya Savaşı esnasında Naziler için tank ve uçak motorları üretirken, Naziler de bu iyiliğe toplama kamplarındaki tutsakları fabrikalara yollayarak karşılık veriyormuş. Tutsaklar karın tokluğuna günde 12 saat çalıştırılıyormuş. 1941’de bu fabrikalarda çalışanların yüzde 35’i toplama kamplarından gelen tutsaklarmış. 1944’te bu oran yüzde 68’lere ulaşmış.

Bir Ferrari’ye LPG taktırmak isteyen ilk ve tek kişinin bir Türk iş adamı olduğunu ve şaşkına dönen Ferrari firması yetkililerinin haberi duyar duymaz arabaya el koyup parasını iş adamına geri ödediklerini biliyor muydunuz?

Ya Yılmaz Güney’in lüks arabalarda gezen biri olduğunu, o arabaların tanık olduğu Yılmaz Güney hikayelerini?

1950-1953 yıllarında Marshall yardımıyla ülkeye kırk binin üzerinde traktör gelir. Yedek parçası bulunmayan, mazot dayanmayan bu traktörler köylünün elinde patlar. Borçlanan köylüler topraklarını elden çıkarmak zorunda kalır. Ülkemizdeki işsizlik, göç ve gecekondulaşmanın tohumlarının bir bölümünün de bu Marshall yardımı ile atıldığını biliyor muydunuz?

Bazı bölümlerde de Tolga Arvas içten dili ile kendi anılarına, kendi hikayelerine yer veriyor. O hikayeler öyle tanıdık ki. Birçoğumuzun çocukluğunun, gençliğinin ortak hikayeleri onlar. Körüklü EGO otobüslerinde yaşadıklarımız, gelin arabalarını durdururken başımıza gelenler…

Seçim otobüslerinin, ODTÜ otobüslerinin, tornetlerin, Gezici Kütüphane otobüslerinin, Migros kamyonlarının hikayeleri de bu kitapta. Ve daha niceleri. Adı üstünde 100 otobiyografi işte; otomobillerden yola çıkıp, o yolda yaşananları anlatan 100 hikaye…

Şule Tüzül – edebiyathaber.net (2 Aralık 2016)

Yorum yapın