Orçun Ünal, “Dekadans ve Ölüm”de ilk kitaptan fazlasını vaat ediyor | Tunç Kurt

Eylül 23, 2016

Orçun Ünal, “Dekadans ve Ölüm”de ilk kitaptan fazlasını vaat ediyor | Tunç Kurt

orcun-unalDekadans ve Ölüm, Orçun Ünal’ın ilk öykü kitabı. Kitap Raskol’un Baltası Yayınları etiketiyle 2014’te yayımlandı. Orçun Ünal’ı çeşitli edebiyat dergilerinde yayımladığı öykülerinden tanıyoruz. Gücünü deneysellikten alan postmodern öyküler yazıyor Ünal. Sistemli bir şekilde deneysel öykücülüğe kafa yorduğu belli. İçeriği de es geçmeyen yeni biçimlerin peşinden gidiyor. Her şeyden önce bir hikâye anlatıyor ve hikâyeyi öykü biçiminin sınırlarını zorlayarak kuruyor. Ünal’ın öyküleri klasik öykücülüğe yüz vermiyor, bu haliyle her okura hitap etmeyebilir fakat yazarın da bunu umursadığını düşünmüyorum. Kendi gibi düşünen, edebiyatta yenilik arayan okur için hatta kendi için yazmış olmalı bu öyküleri.

Kitap; Kable’l-Dekadans, La Décadence, Postdecadence, Mors Præmatura adlı dört bölümden oluşuyor. Toplam 10 öykü var kitapta. Yazar kitaptaki öyküleri “in morte” yazdığını iddia ediyor özgeçmişinde.

İlk bölüm (Kable’l-Dekadans), Kardan Adam öyküsüyle başlıyor. Rüyaların öngörüsü üzerine kurgulanmış uzun bir öykü. Ayrıntıların fazlalığı, dağınık bir öykü yaratmış olsa da kurgusuyla dikkate değer bir öykü. Prof. öyküsünde, Profesör Ali Noyan Bey’in hikâyesini okuyoruz. Çaptan düşmüş bir profesörün üniversitede öğrencilerin hatta diğer akademisyenlerin alay konusu haline gelmiştir. Sonunda bıraktığı gizem ile güçlü bir öykü. Öykü Satıcısı adlı öykü, deneyselliğin başarılı bir örneği. Bu öyküde yazar, küçük bir fikirle vasat olmaya aday bir öyküyü kurtarmış ve ortaya başarılı bir öykü çıkarmış. Bu bölümdeki öyküler “Decadence” kavramına giriş niteliğinde. Kişisel dejenerasyonun panoraması diyebiliriz.

İkinci bölümün (La Décadence) ilk öyküsü Kırmızı Şemsiye, başta distopya gibi görünse de gerçeküstü öğelerin başarıyla kullanıldığı bir öykü. Yazar burada mantığa bürümeye kalkışmamış, iyi ki de öyle yapmış. Öykünün atmosferine, anlatılan hikâyeye yazık edermiş. Üremenin yasak olduğu, çocukların katledildiği dünyada renkler ve hatta gülmek bile yasaktır. Abu Mihran cesetleri yakmakla, hatta düzeni sağlamakla görevi bir diktatördür. Her diktatör gibi sonu ölümdür fakat yazar burada muğlak bir akıbet çizmeyi tercih etmiş. Variæ Mortēs öyküsünün proloğunda anlatılan hikâyede ölümü icat eden bir kavim anlatılır, sonrasında numaralandırılmış pek çok tuhaf ölümle devam eder. Aslında öykü, ölüm ve yaşam kavramlarının felsefi bir yorumu denebilir. Deneysel dokunuşlarla ortaya kendini okutan bir öykü çıkarmış Ünal. Hâlâ Hayatta Olmanın Dayanılmaz Huzursuzluğu oldukça uzun bir öykü. Yazarın kurmacayı iyi yaptığını biliyoruz fakat uzun öykünün kendine has riskleri vardır. Bu öyküde olduğu gibi ayrıntılara hâkim olamamak bunlardan biri. Yazar öykünün adından da anlaşılacağı üzere intihar hikâyesi anlatıyor fakat ayrıntılarla boğuşarak öykünün akıcılığını bozuyor. Öyküdeki bir diğer hata ise izahlı metinler oluşturması. Örneğin “Çünkü vücudundaki alevler sönmüştü(71.s)” ya da “İşte o kız karısıydı(72.s)” gibi açıklamalar, öyküde retorik bir hataya dönüşüyor. Bu ayrıntı bolluğu içerisinde tekerrür eden ifadelerin sayısı da artıyor. Yazar bu öyküyü yeniden gözden geçirdiğinde içinden atılacak fazlasıyla cümle bulabilir diye düşünüyorum. Neyse ki öykünün felsefesi ve derinliği sayesinde kendini okutmayı başarıyor.

Üçüncü bölüm (Postdecadence) gücünü deneysellikten alan postmodern öykülerden oluşuyor. Haute Couture Dekadans: Yanlış Hamlet & Sahte Gropius ile başlıyor. Öykü tam anlamıyla postmodern çizgide kurgulanmış. Metinler arasılık, oyunsuluk ve deneysellik öykünün hammaddesi. Okuru zorlayacak nitelikte bir öykü. Öyküde geçen gerçek karakterler ve ilişkileri açıkça verilmiyor. Orçun Ünal kitap basıldıktan sonra bu öykü için bir mini sözlük hazırladı. Öyküyü anlamak için önemli, sözlük kitapta yer almalıymış, bu haliyle anlaşılması güç bir metin. Öykü biçeminin sınırları zorluyor, kitabın en zor ve başarılı öyküsü olarak karşımıza çıkıyor. Chomskyvari Bir Kıskanma: Ağır Çekimli Kanatlar öyküsünde de postmodern öykünün sınırsız imkânlarından yararlanıyor. Yazarın poetikasının da ipuçlarını veriyor. Bunu yaparken de öykünün kurgusu adına yazma yöntemini yalanlayıp kendini de kurguya dâhil ediyor.

“İtiraf ediyorum: Sözcüklerin çokanlamlılığından faydalandım. Bölünerek çoğalmalarını ve birbirine sonsuzca eklenmelerini suiistimal ettim. Ben yalnızım, bari cümlelerim kalabalık görünsün diye sıfatları hiç düşünmeden gereksiz yere kullandım. Hep yeni bir şeyler söylediğime inanarak kendimi kandırdım.” (99. s.)

Kurguya poetikanın girmesi ve kişisel bir yazı tartışması yaratması öyküyü güçlü kılıyor. Kitabın başarılı öykülerinden biri. Junkie Fix: Final Sınavı öyküsünde yazar okurunu çoktan seçmeli bir sınava tabi tutuyor. Junkie Fix, Fixed Junkie ya da ex-Junkie (muhtemelen Junkie Fix’in hayaleti ya da imgesi) piç evlatlık, babanın hayaleti ve anlatıcı; öykünün karakterleri… Anlatıcı yazar ya da bir başkası… Belirsiz… Önemli de değil zaten, öyküye güç veren şey seçeneklerle kendini çoğaltıyor olması. Deneyselliğin nimetlerinden faydalanmayı biliyor Ünal.

Dördüncü bölüm (Mors Præmatura) Son. Rüya. Masal. adlı tek bir öyküden oluşuyor. Rüya ve masalın iç içe geçtiği ve sonunda tek bir öyküye dönüştüğü uzun bir öykü. Kurgusu bakımından başarılı bir hikâye fakat yazar anlatısını tekerrür eden ifadelerle doldurmuş. Örneğin bir paragrafta “gün” kelimesi 7 kere tekrar edilmiş (21.s). Buna benzer tekerrür eden ifadeler öykünün pek çok yerinde var. Bunu üslup olarak yorumlamak doğru olmaz. Çünkü anlatının akıcılığını sekteye uğratmaktan başka bir sonuç doğurmayacaktır.

Ölüm, intihar, cinayet, masumiyet, bellek, baba, Orçun Ünal’ın temel izlekleri. Bu konuları anlatısına katıp gücünü deneysellikten alan postmodern öyküler yazıyor. Felsefesi ve derinliği olan öyküler kurguluyor. Muhayyilenin sınırsızlığını test ediyor. Yeninin peşinde koşarken kendi biçemini de buluyor. Öykünün meselelerini de es geçmiyor. Orçun Ünal, Dekadans ve Ölüm’de bir ilk kitaptan fazlasını vaat ediyor okurlarına.

Tunç Kurt – edebiyathaber.net (23 Eylül 2016)

Yorum yapın