Nihan Kaya: “Suçluluk duygusu beraberinde inkarı getiriyor.”

Kasım 15, 2018

Nihan Kaya: “Suçluluk duygusu beraberinde inkarı getiriyor.”

Söyleşi: Yavuz Demircan

2005’ten bu yana, edebiyat ve psikoloji alanlarında Avrupa ve Amerika’nın değişik yerlerinde konferans tebliğleri sunan, konuşmalar yapan ve Türkçede psikoloji içerikli romanlar, İngilizcede sanat ve edebiyat konulu psikoloji metinleri yayımlanan, roman ve öykü yazarı Nihan Kaya’nın 10. kitabı “İyi Aile Yoktur” İthaki Yayınları’ndan çıktı…

“Ne yana baksam, ne yana baksam, ne yana baksam yanakları her gün semiren, temiz, ütülü kıyafetleri üzerlerine her gün ayrı bir özenle giydirilen, sıcak tutulan, buna karşılık, bir ‘kişi’ olmak üzere doğan ve bir ‘kişi’ olmayı biteviye isteyen kişilikleri her geçen gün daha da çok ezilen, baltalanan, bedenleri büyürken ruhları her geçen gün daha çok solan, üşüyen, ölen, sömürülen, işkence gören çocuklar görüyorum ve bu durumu düzeltebilmek için, diğer yazdıklarımın üzerine böyle bir kitap yazmak ve bu satırları okuyanlardan da bunları erişebildikleri herkese anlatmalarını rica etmek, burada yazdığım ve yazamadığım şeyleri gidebildiğim her yerde ulaşabildiğim herkese gücüm yettiğince anlatmak dışında bir çare bulamıyorum. İyi Aile Yoktur, fark etmeden olağanlaştırdığımız ve bu nedenle yetişkin-çocuk ilişkisinin iyiye gitmesinin önüne tıkayan zihin tutumlarımıza ışık tutuyor. Çocuğun kişiliğine müdahale etmeden ona nasıl rehberlik edebileceğimiz, anne/baba/öğretmen olarak bizim sınırlarımızın nerede bitip çocuğun sınırlarının nerede başladığı gibi çözmesi hayli zor konularda çok sayıda yaşanmış örnek vererek bunları bize açıklıyor.” Nihan Kaya “İyi Aile Yoktur” adlı kitabını kaleme almasını böyle açıklıyor. “Çoğu insan, çocuğuyla ilişki kurarken kendi kendisiyle ilişki kurduğunun farkında değildir. Hepimizin içinde anne, baba ve çocuk var. Güçlü psikoloji, içimizdeki çocuğun güçlü olduğu, saygı gördüğü psikolojidir ve bunun için içimizdeki çocuğa iyi, doğru şekilde anne-babalık etmemiz gerekir. Sorunlarımızın tamamı, kendimize yanlış anne-babalık etmemizden kaynaklanıyor.” diyen Kaya’ya merak ettiklerimizi sorduk…

Adını da verdiğiniz kitabınız; “İyi aile yoktur ya da paradoks şu ki iyi aile, ‘İyi aile yoktur’ diyebilen ailedir” diyorsunuz. Ne değişiyor “İyi aile yoktur” deyince?

Her şey. “İyi aile yoktur” diyen kişiyle “Aile her zaman iyidir, anne-baba her ne yapsa çocuğunun iyiliği için yapar, o yüzden haklıdır” diyen kişinin çocuğa yaklaşımı arasında dağlar kadar fark var. Hatta çocuğa yaklaşım açısından kritik nokta bu fark…

“İyi aile yoktur” çok sert bir söz değil mi ama?

Farkında değiliz, ama yüzyıllardır “İyi evlat yoktur” deniyor mealen. “İyi evlat yoktur” denince hiç de sert gelmiyor bize oysa. Bu çok ilginç değil mi?

Kitap bugüne kadar aile ve çocuğa dair sorgulamadan kabul ettiğimiz çoğu şeylere yeniden göz atmamızı sağlıyor.Hatta öyle ki kitabı okurken; aile etrafında örülmüş bütün ezberler alt üst oluyor diyebiliriz. 

Çocuğa bakışımızın ne kadar çelişkili olduğunun farkında değiliz. Bir yandan “Çocuklar masumdur, çocuk günahsız doğar” diyoruz. Diğer yandan emdiği süt için bebeğin anneye borçlu olduğuna inanıyoruz. Mesele şu ki çocuk her şeyden habersiz dünyaya geliyor. Çocuğunuz sizi doğurmuyor, karı-koca olarak kendi özgür iradenizle siz çocuğu dünyaya getiriyorsunuz. İlk yıllarında çocuğun bakıma ne kadar muhtaç bir varlık olduğunu çocuğu dünyaya getirmeden önce biliyorsunuz. Çocuğa bakmak çok zor bir iş. Bu zorluğu göze alamıyorsanız çocuğu dünyaya getirmemek gibi bir iradeye sahipsiniz. Ama çocuğun böyle bir iradesi, seçim şansı yok.

Kitabınızda da şöyle bir örnek var: Doğduğunda bakıma en muhtaç canlı insan. Bunu biliriz ve ortada bırakılmış bir bebek bulsak onu orada ölüme terk etmeyiz. 

Etmeyiz. Bakacak birine teslim etmediğimiz müddetçe bu bebeği besleriz, büyütürüz. İnsanlık görevimizdir bu bizim. Böyle davranmayan kişinin canavar olduğunu düşünürüz. Bu bebek büyüdüğünde ona “Sen benim sayemde hayattasın. Seni ben büyüttüm, besledim, altını temizledim, sana bakmak için emek sarf ettim. Ben olmasam ölecektin.” desek ne kadar çirkin olur, değil mi? Bu bebek bizimle kan bağı olmayan bir canlı bile olsa yapmayız bunu. Çocuğumuzu ise, biz dünyaya getiriyoruz. Kendi eylemimizin sonucu çocuk.O zaman çocuğa bunları söylemeyi nasıl olağan görebiliyoruz?

“Çocuk hiç kimseye borçlu doğmaz.” diyorsunuz kitapta da… 

Birinden bir şey istersek ona borçlu olabiliriz ancak. Biri biz talep etmediğimiz halde bizim için bir şeyler yapsa, sonra bize “Ben senin için bunları yaptım, bana borçlusun.” demeye hakkı yoktur. Öyle olsa, canımız isteyince birilerini tahakküm altına almak çok kolay olurdu.

“İyi aile yoktur” deyince çocuğu nasıl göreceğiz? 

Her anne-baba çocuğuna farkında olarak ya da olmayarak zarar verir. İyi anne-baba olmak, bu gerçeği kabul etmekten geçiyor. Çocuk bakan herkes, bir çocuğun bütün ihtiyaçlarına cevap vermenin imkansız olduğunu bilir. Bir annenin ağlayan bebeğine kayıtsız kalması bize dışarıdan tuhaf görünebilir, ama annenin realitesi bizimkinden farklıdır.Fakat mesele şu: Diyelim ki anne çocuğuna karşı açık şekilde bir hata işledi. Bu durumda iki ihtimal var. Anne ya “Evet, hata işledim.” diyecek ya da “Ben anneyim!” söylemiyle hatasını örtbas edecek. Anneler sıklıkla; “Sen benim ne çektiğimi biliyor musun! Gel, bir günü yanımda geçir de öyle konuş!” derler. İşte bu, hatanın örtbas edilmesidir. Bu yaklaşım anne/babanın çocukla ilişkisini çıkmaza sokar, olası bütün iyileşme yollarının önünü tıkar. “Evet, hata yaptım. Anneler de çocuklarına karşı hata edebilir.” diyebilmek, çocukla ilişkide çok büyük fark yaratır. Hatalarımızı ancak bu şekilde telafi edebiliriz ya da düzeltebiliriz.

“Evlatlarımıza ve anne-babalarımıza karşı asla suçluluk duymamalıyız. Sağlıklı olan, suçluluk duygusu değil, üzüntüdür” demişsiniz.

Suçluluk duygusu beraberinde inkarı getiriyor. Mesela anne/baba içten içe suçluluk duyarken açıktan, bir hata yaptığını inkar yoluna gidiyor sıklıkla. Olmuş bitmiş, değiştiremeyeceğimiz bir şey için içtenlikle üzülmekteyse böyle bir inkar yok. O zaman aynı hatanın içinde sıkışıp kalmıyoruz. Olmuş olanı değiştiremesek de sonrasını düzeltiyoruz.

Kitapta, çocuğa en çok zarar verenin, çocuğa en çok zarar verdiğini düşündüğümüz şeyler olmadığını da anlatıyorsunuz. Çocuğa en çok zarar verenin hiç tahmin etmediğimiz şeyler olduğunu öğreniyoruz kitabı okurken ve çocuğa hiç bu açıdan bakmadığımızı fark ediyoruz. Biraz daha açıklar mısınız?

Kitapta amacım, çocuğun ve çocukluğun realitesini daha anlaşılır hale getirebilmek. Çünkü kendimizi de ancak bu şekilde daha iyi anlayabiliriz. Çocukluğumuzu anlamadan mevcut sorunlarımızı anlayamayız. Bizde hâlâ fiziksel annelik çok önemseniyor. “İyi anne” deyince aklımıza gelen anne, güzel yemekler yapan, çocuğa temiz kıyafetler giydiren, evini temiz, düzenli tutan anne. Kadın iyi eş, iyi anne olmaya çabalarken kendisine ve çocuğuna aslında zarar verdiğini fark edemiyor. “İyi anne/baba” olmaya çalışmak çocuğumuzu tanımanın, anlamanın önüne geçiyor, kendimizi de gereksiz yere yıpratıyor. Çocuklar sizden mum gibi evler, çok güzel yemekler beklemezler. Maddi beklentileri de fazla değildir aslında, duygusal anlamda doyurulmuşlarsa. Siz hiç, “Annem pilavın altını yakardı, evde tek çeşit yemek olurdu.” diye şikayet eden, bu tip şeylerden ötürü çocukluğunu kötü ya da acı hatırlayan bir insan gördünüz mü?

“Çocuğunuzun mutluluğu için yapabileceğiniz tek şey, kendisini değerli hissetmesini sağlamak.”Bunun yolları neler ya da başlangıcı nasıl yapmalıyız?

 Kesinlikle! Çocuk, kendisini anne-babasının onu gördüğü gibi görür. Ve anne karnına düştüğü andan itibaren şiddetle ihtiyaç duyduğu şey, her şeyiyle kabul edilmektir. Çocuğumuzun ağlamasına, sinirlenmesine, tepki vermesine, üzülmesine, yani olumsuz herhangi bir duygusunu bir şekilde ifade etmesine asla engel olmamalıyız bu yüzden. “Seni sakinken/mutluyken kabul ediyorum. Ağlamanı/öfkelenmeni kabul etmiyorum.” mesajını verdiğimiz çocuğa, onu her şeyiyle kabul etmediğimiz mesajını veriyoruzdur aslında. Siz çocuğunuza öfkelenme hakkını kendinizde görüyorsunuz. Bırakın çocuğunuz da size öfkelensin. Neden öfkelendiğini bulmaya çalışın sadece. Davranışlar sadece sonuçtur, kaynağı bularak davranışları değiştirebiliriz. Öfkeyi yahut başka herhangi bir hissi yasaklamak, o hissi ortadan kaldırmaz. Çocuk size olumsuz tepki vermemesini öğrense de hayatında uzun vadeli sorunlar olarak devam eder bu durum. Nitekim çocuğun tüm olumsuz davranışlarının nedeni, kendisini ispat etme çabasıdır. Çocuk kendisini ispatlamış, bir şeyleri başarmış hissederse bu davranışlar da kendiliğinden kalkar ortadan.

edebiyathaber.net (15 Kasım 2018)

Yorum yapın