Nermin Yıldırım okuma notları (2): Dil duygusu güçlü bir anlatıcı | Feridun Andaç

Ekim 23, 2018

Nermin Yıldırım okuma notları (2): Dil duygusu güçlü bir anlatıcı | Feridun Andaç

Misafir”, bir delirme/cinnet öyküsü mü?

Bir bakıma “evet”! Ama salt böyle bakarsak eksik, hatta yetersiz kalır bakışımız. Romancı, burada, bir akıl hastanesi ekseninde insanın/toplumun ruh sağlığının nerede/nasıl/niçin bozulabildiğinin altını çizer. Ve daha başka şeyler de anlatır elbette. Acının ve ironinin buluştuğu iklimden söz edişi, örneğin.

Bu yalnızca bireyin/insanın yaşadığı toplum düzeni, aile/insan ilişkilerindeki akıl sağlığının nasıl bozulduğunu göstermez bize.

Giderek şizofrenleşen, hatta cinnet geçiren bir toplumda en küçük bir kuralsızlığın/ihmalin bir insanın başına neler açabileceğini, onu nasıl hiçleştirebildiğini anlatır. Ve giderek nasıl bir sevgisiz toplum oluşturulduğunu, vicdanın/şefkat duygusunun nasıl yitirtildiğini Esin ile Rikkat’in öykülerinde buluruz.

Romancı bize bir doku çözülmesinden, sevgisizlik ikliminden söz eder aslında.

Çehov, Çarlık Rusyası’nda kendi toplumunun çürümüşlüğüne/çözülmesine bakarak yazmıştı “Altı No’lu Koğuş” öyküsünü. Onu kalkıp Sahalin Adası’na götüren de o vicdan duygusuydu.

Nermin Yıldırım da, bir bakıma, dünyanın neresinde yazarsa yazsın; insana bakmak için kendi anlatı adasını kuruyor.

Bunu da diliyle ustalıkla yapıyor.

Romandaki iki anlatıcının, Esin ile Rikkat’in anlatımları, kullandıkları sözcüklerin rengi/tınısı kendi zamanlarının algısını duygu ve düşüncesini yansıtır. Romancı bunu da oya gibi işler adeta. Özenlidir, duyarlı ve sezgilidir kahramanlarına karşı. Hatta şefkatlidir de. Hiçbirine bir şey olsun istemez. O, kötülüğü de anlatsa, umutlu baktırır hayata.

Esin’in o akıl hastanesinden çıkma umudu, Adalı Yakup’la dayanışması; Rikkat Hanım’ın kederli yalnızlığında tutunduğu yaşama umudu ve geçmişin silinmeyen izleri anlatıcının yaşama olan inancını da gösterir bize.

Nermin Yıldırım, kurduğu öyküyü iki kişiye anlattırsa da; çoklu bakışla, duyumla; çok kişinin katıldığı bir orkestranın ortaya çıkardığı ezgiyle dillendiriyor bunların her birini.

Öyle ki; o, okura sunduğu öykülerin bugünde yaşanan yanlarını anlatırken, dünlerine de uzanıyor.

Anlatı dokusunun neredeyse bütüne yayılan “delilik” izleği, Esin’in dillendirişiyle bilincimize işliyor:

“İnsan tek başına delirmiyor. Bu yolda ona yardım edecek birileri mutlaka çıkıyor.”

Aile/toplum eleştirisi

Yıldırım, “Misafir”de toplumun/insanın hastalıklı yanlarını gösterir. Neden/niçin/nasıl kaynaklandıklarına baktırır, düşündürür.

Fotoğraf: Joan Alvaro

Anlatıdaki Esin’in bilinci/bakışı ile Rikkat Hanım’ınki arasında derin bir ayrım vardır. Bunun her birinin ifade biçimlerine kadar yansıdığını gözleriz.

Bugünde dünü yaşayan Rikkat, bugünde sürüklendiği kederin açmazlarını düşünen Esin aynı zamanın insanıdır.

Biri ötekileştirilirken, diğeri de nasıl benleşemediğinin sızısındadır aslında.

Esin, sanrılıdır. İlk vurgunu anne-baba ayrılığıyla, bununla gelen sevgisizlikte yaşar. Sonrası ise bir eylemin seyrindeyken başına aldığı darbe ile yaşadığı sürükleniş… Onu delirium hallerinin kıyısına getiren başka insanlardır. Onlarla  yaşadığı uyumsuzluklardır.

Canan’a dayatılan hayat başka bir boyutta Esin’i de kıskacına almak ister.

Bu pencereden bakınca Yıldırım, aile/toplum eleştirisini kurumsal bir yapının işleyişindeki alegori ile bütünleştirir. Ki, Rikkat Hanım’ın  “ölü çağırma seans”ları onun yalnızlık gerçeğiyle tükenmişlik sendromunun bir sonucudur aslında.  Özellikle de ruh çağırmaları… Ötedeki yerleşik bir aile yapısının nasıl çözüldüğünün de buruk öyküsünü izleriz onun bakışı/bilincinden.

Tımarhane “ev”e, hastalar “misafir”e, çalışanlar “abla”, “abi”, “baba”ya dönüştürülerek ilaçla sağaltılan sanrılarla bir iyimserlik havası verip onların “hasta” olmalarının unutulması istenmekte. Hatta ucu kobaylığa varan sonuçların da buradan çıkması, toplumsal çürümenin şifa dağıtan bir yerde nasıl olabildiğine dair ince eliştiridir aslında.

Bu duruma/gidişata başkaldıran genç doktor Kerim ise, dayatılan her şeyi eleştirir. Bu kötücül  gidişin önünün alınması gerektiğini savunur. Başhekimle girdiği çatışmada yenilgiyi tadar, hapsi boylar!

Burukluğun, kederin romanı

Roman, diğer bir yanıyla da terkedilmeler, bırakılmalar, kopuşların, bekleyişin, savrulmaların, çözülmelerin öyküsüdür.

Yaşanan kalp kırıklıkları…

Toplumsal melankolinin nasıl boyutlandığını anlatır bize romancı.

Sevgisizlik ikliminin neleri/nasıl filizlendirdiğini yalnızca Esin’in öyküsünde değil, hem Rikkat Hanım’ın hem de oraya kapatılanların öyküsünde buluruz: Aile, çocukluk travmalarımız…

İşte düşüş ve düşkünlüklerimiz de asıl o zaman başlıyor.

Toplumsal çözülme dediğimiz şeyin nerede nasıl  başlayıp hayatlarımızda nasıl süre durduğunu da hatırlatıyor, Yıldırım.

Doğrusu “Misafir” romanını okurken, Yıldırım’ın ilk romanını sık sık andım. Hatta öyle ki, Süreyya gelip burada kısa bir ân göründü!

Romanın dokusundaki öykülere bakınca, yan/çerçeve öykülerde beliren izleklerin çeşitliliğinde romancının hayatı ve insanı kavrayıcı bilincini görürüz.

Fotoğraf: Joan Alvaro

İnsanın içdünyasına dönünce buruktur, ezgin kederlidir dili. Ama düşünen/sorgulayıcı bakışını hiçbir zaman elden bırakmaz. Kahramanları bu ayardaki kişiliklerdir. Aykırılıkları da buradan gelir. İnsana gitme biçimlerinde asıl kendine gitmelerini görürüz. Nitekim Esin de, Rikkat Hanım da öyledir. Kırılgan Canan, duygusallığına yenilir. Adalı Yakup ise  yanlış anlaşılmanın kurbanıdır, akıl sağlığı dışarının kötülüklerini çözecek denli yüksektir. Bir de elbette ki onun ironisi…

Aşka bakış, aşktan vazgeçiş…

Belki de o kederli dilin bir nişanesi.

Esin, içeride dışarıya özlem duyarak yaşar, hatırlar da her bir şeyi. Bunu yer yer Canan’la  ve Adalı Yakup’la paylaşır.

Yıldırım özgün, saydam, kontrollü bir anlatıcı. Roman boyunca kontrolü elinde tuttuğu gibi, kahramanlarına mesafeli; ama romancı bilinci/bakışı ona ne söylemeyeceğini bilen bir eda veriyor.

“Roman yazmak için doğmuş,” gibi bir “hamaset” cümlesi kurmak istemem. Ama bir romancıda olması gerekenleri taşıyan bir anlatıcıdır o.

Özellikle de ayıklayarak yazan biri.

Romanda çoklu bakış dediğimiz yöntemi ustalıkla kuran.

Anlatılan kalp incinme öyküleri birer “delilik” durumu göstergeleri olarak karşımıza çıksa da; görünen şu ki  aklı yerindeliklerin o kapatılan dünyadaki seyri dışarısının kötülüklerinden nasıl etkilendikleri…

İç’i ve dış’ı yansıtan roman kahramanları (Esin ile Rikkat, ve elbette diğerleri) bize sık sık asıl kötülüğün nerede olduğunu hatılatırlar.

Kurgu, hakikati gölgeleyen gerçeği de aydınlatır savımı doğrulayan/açımlayan bir bakışı/yorumu vardır romancının burada.

  1. Hakikat (dış-dünya): rastlantısallık içerir.
  2. Gerçek/lik (iç-dünya): nedensellik içerir.

Bireyin benliğindeki nevrotik olguları var eden her iki durumun yansısı “Misafir” romanının izleksel dokusunu oluşturur.

Akıl hastanesi, romancı için, ele aldığı konuyu bir “hakikat” gösterisinden çıkarıp kendi yaratım süreçlerinde (bunların da her birini katarak –dil, imgelem, hikâye etmek…-) karşımıza kurgusal bir gerçekliği çıkarır.

Aslında buradaki romancının tutumu/bakışı hem aydınlatıcı hem de eleştireldir.

Bu anlamda da onun yaratım sürecinin roman boyunca “kurgu” düzleminde gitmesini hikâye edenin bilinci/bakışı olarak bilsek de roman  kahramanlarının “gerçek”i  olarak görür/algılar, “akıl hastanesi” hakikatının nasıl  aydınlatıldığını görmemizi sağlar.

Bunu da “iyi kurgu”, “iyi hikâye etme”, “iyi edebiyat”ın başarısı olarak kaydetmeliyiz bence.

Nermin Yıldırım’ın romancı olarak bu tutumunu “yeni edebiyat”ımız adına önemli bir kazanım olarak görüyorum. Eminim ki okuruna daha çok sözü var onun.

“İyi romancı”nın yolculuğu

İlk okumalarımdaki notlarıma dönüyorum.

Bir yerde şu notu düşmüşüm:

– Yazmak için bekle, evet iyi bir hikâye anlatıcısı. Sonrasında ne gelecek, o zaman sözünü söylersin.

Nermin Yıldırım’ın altıncı romanı “Misafir”i okuyunca, “Rüyalar Anlatmaz”a da başladım, ardından ilk romanını yeniden okuyacağım.

Size iyi bir romancı, iyi bir hikâye anlatıcısıyla karşı karşıya olduğumuzu söylemek isterim.

Ne söylediğini bilen, nasıl söylemesi gerektiğini de iyi kuran bir anlatıcı.

Okuyun, göreceksiniz onun ne denli zengin bir anlatıcı olduğunu. Sizi sözcükleriyle kendinde tutarak yepyeni yolculuklara çıkarabileceğini…

Nermin Yıldırım okuma notları (1) için>>>

Feridun Andaç – edebiyathaber.net (23 Ekim 2018)

Yorum yapın