Nehir Yarar’a 4 soru | Mehmet Özçataloğlu

Şubat 28, 2018

Nehir Yarar’a 4 soru | Mehmet Özçataloğlu

Hazırlayan: Mehmet Özçataloğlu

  1. Neden çocuklar için yazıyorsunuz?

Bunun sebebini tespit etmek için sizi geçmişe davet ediyorum. Çocukluk yıllarımın yaz tatilleri hep anneannemle birlikte geçti. Üç katlı bir aile apartmanının orta katında ikamet ediyordu anneannem. Yaz akşamlarının uykudan önceki bölümünde devreye girerdi kendisi. Bize öyküler uydururdu. Onu hep ağzımız açık dinlerdik. Anlatılan her şeyi ciddiye alıp sorgulardık. Aynı hikâyeyi on defa anlattığı olurdu ama biz her seferinde yine aynı şaşkınlıkla olanlara hayret ederdik. O yıllarda hissettiğim duyguları şimdi sınıftaki öğrencilerimin gözlerindeki ışıltılarda, sözcüklerine dökülen heyecanda görüyorum. Öykü kitabından bir sayfa okuyorlar ve ardından onlarca masumane soru geliyor. İşte bu masumiyettir beni etkileyen ve çocuklara yazmaya yönelten. Hayal dünyam öyle geniş ki bir öğretmen arkadaşımın önerisiyle bu dünyayı yazılı ortama aktarmaya karar verdiğimde hiç durmadan sayfalarca yazdığımı fark ettim. (Bu arada yazmak için kesinlikle kâğıt, kalem kullanmıyorum çünkü beni yavaşlatıyorlar. 🙂 Yazdıklarımı okuyan çocuklardan aldığım olumlu dönütler ise yazmam için beni daha da yüreklendiriyor. Onların dünyasına girmek öyle keyifli ki bu hazzı yaşadıktan sonra çocuklar için yazmaktan vazgeçemem diye düşünüyorum.

  1. Okuduğunuz ilk çocuk kitabı hangisiydi? Sizde ne gibi izler bıraktı?

Cin Ali serilerini saymazsak eğer ilk okuduklarım arasında en kalıcı olan kitap Heidi diyebilirim. Sizin için zamanı geriye sardım ve Heidi ile birlikte ilkokul günlerime döndüm. İlkokul çantamın üzerinde Heidi’nin kocaman bir resmi vardı. Kutu gibi dikdörtgen şeklindeki Heidi desenli çantamı sırtıma takıp Malatya’nın karlı yollarında, dizime kadar yükselen karın içinde bata çıka yürüdüğüm günleri hatırladım. Heidi’nin annesi ve babası yoktu. Büyükbabasıyla dağın başında yaşıyordu. O zor şartlara rağmen neşeli olması ve ortaya çıkan sorunlara çözüm üretmek için çabalamasından çok etkilenmiştim. Okula gitmeyip keçilerle birlikte dağlarda koşup oynaması ise hiç aklımdan çıkmıyor. Aklına eseni yapan, başına buyruk, hayalci bir kız çocuğuydu benim kahramanım. Hayal kurmayı belki de onun sayesinde öğrenmişimdir.

  1. Bu kitabı keşke ben yazsaydım, dediğiniz bir kitap oldu mu?

Elimden hiç düşürmeden okuduğum muhteşem kitaplarım var elbette.  Matilda (Roald Dahl), Olduğun Yerde Kal (John Boyne), Çizgili Pijamalı Çocuk (John Boyne), Lastik Pabuçlar (Zoşçenko), İyi Geceler Julia (Carles Sala i Vila), Portakal (Çetin Öner), Küçük Kara Balık (Samed Behrengi), Şamatalı Köy (Astrid Lindgren), Konrad (Christine Nöstlinger).

  1. Çocuklara yönelik kitaplardan en son hangisini okudunuz? Kitapla ilgili düşüncelerinizi kısaca belirtebilir misiniz?

En son okuduğum çocuk kitabı Gianni Rodari’nin yazdığı Gökyüzünden Gelen Pasta. Günün birinde sıradan bir mahallenin üzerinde bulutlara yakın bir yerde dev bir cisim belirir. Ne olduğu anlaşılamayan bu devasa cisim yüzünden yetkililer ve tüm yetişkinler paniğe kapılır. Gerçekleri göremeyecek kadar çok korktukları için gökyüzündeki bu cismi Marslılara ait bir uzay aracı zannederler. Her şeye kuşkuyla yaklaşan yetişkinlere göre olanları daha saf bir bakışla değerlendiren çocuklar, gökyüzündeki bu kocaman devasa cismin büyük bir pasta olduğunu ilk görüşte anlayıverirler. Kitapta mitolojik kahramanların yanında dünya masallarının ustalıkla yeniden ele alınışı gözden kaçmıyor. Fareli Köyün Kavalcısı’ndan, Külkedisi’ne, Odysseus’tan Pinokyo’nun Geppettosu’na kadar herkes kendine bir yer bulmuş. Bunun yanında atom bombasına ve şuursuzca dünyayı yok etmek için silahlar üreten bilim insanlarına yapılan göndermeler ise kitabın özünü oluşturmuş. Gianni Rodari’nin gençlik yılları, II. Dünya Savaşı’nın yıkıcı atmosferinde geçmiş. Elbette yaşadıkları kalemine de yansımış. Sanırım “Gökyüzünden Gelen Pasta” adlı kitabıyla savaşa yön veren atom bombasını hicvedip bilimin ve bilim insanlarının da pişmanlıklar duyabileceğini aktarmaya çalışmış.

edebiyathaber.net (28 Şubat 2018)

Yorum yapın