Nazlı Karabıyıkoğlu’ndan, “Her şeyin sonundayım” adlı kitap üzerine bir yazı

Şubat 17, 2008

Nazlı Karabıyıkoğlu’ndan, “Her şeyin sonundayım” adlı kitap üzerine bir yazı

Zarfına Sığmayan Mektup

“Nasıl olsa çözülecekti ellerim. Ve ben düşecektim boşluğa.”
Tezer Özlü

Sevgili Tezer, Sevgili Edgü,

Mektuplarınızı okudum. Neredesiniz şimdi?

Zarfına sığmayacak bu mektubu hiç okumayasınız diye yazıyorum.

Mektuplaşmalarınızın bir kısmının toplandığı kitabınızı, uzun bir seyahate çıkarken son anda yanıma aldım. Çantamda benimle birlikte, Kuzey Denizi’ne kadar geldiniz. Oysa ben Tezer’in ilk mektubundan sonra, seyahat boyunca bir daha kitaptan tek satır okuyamadım. 

Bu ilk mektup özellikle mi kitabın en başına konmuştu? İlk kez geçtiğim sokaklarda yürürken, bu soru zihnimde dönüp durdu. Buz gibi rüzgâr içimi titretirken fark ettim ki, ben daha önce, bu kadar ince, bu kadar güçlü bir mektup okumamışım.

Kitabı -mektuplarınızı- okumayı İstanbul’da tamamladım. Son sayfayı da çevirip kitabı masanın üzerine bıraktığımda, bir an Tezer’in bembeyaz yüzüne baktım – size bu mektubu yazmaya karar verdim.

Bende ayrı yerleri olan iki yazarın dostluğu önüme serildiğinde, mektupları kitaplaştırıp herkese sunmanın büyük cesaret olduğunu gördüm. Zihnimin iki yarı yerindeki siz, el ele verip kendinize düşüncemde ortak bir koltuk bulup oturdunuz. Birbirinize yazarken gördüm sizi; bitirdiğiniz kitabı kitaplığınızdaki rafa kaldırırken ‘bu kitabı Tezer’e de, Ferit’e söylemeliyim, muhakkak okusun’ diye içinizden geçen cümleleri yakaladım.

Okudum: Tezer’in yadırgayışlarını, gidiş gelişlerini, dostluklarını, onlar için neler yaptığını, yeni hayatlar kurmaya yeni evlerle başlayışını, ‘bir şey yapmak’ için bir neden bulamayışını, kitaplar ve yazarlar arasındaki koşuşturmalarını, Tezer oluşunu.

Okudum: Edgü’nün ne kadar hata kabul etmez oluşunu, siz Tezer’in kitaplarını hatasız olmalarına tekrar basışlarını, el uzatışlarını, iç çekişlerini, meraklanıp endişelenişlerini, sözcükleri çok yakın bir dosta yazılan samimi ve kaygısız bir mektupta bile büyüleyişini.

Sizin Tezer, ölümünüzden sonra mektuplarınızı yayımlamaya karar verişini ve ne iyi yapışını!

Burada durup bir an, çoğu yazarın soyunamayacağı bu okura yansıma/yansıtma için Edgü size teşekkür etmek isterim. Keşke demem de gerekir sanırım, keşke kaybolan mektuplar hiç kaybolmasaydı. Okuyabilseydik onları.

“Madem izin verdin, ben de adını ‘Yaşamın Ucuna Yolculuk’ koydum,” demişsiniz Edgü. Mektuplaşmalarınız boyu, Yaşamın Ucuna Yolculuk’un yayın serüvenini de gördüm. O zamandan bu zamana değişmeyen -belki şimdi daha da acılaşan- yayımlanış sancılarını, garip gülümsemelerle okudum. “Tezer ne kadar da şanslıymış,” dedim sayfaları çevirirken. “Kitabı üzerinde kılı kırk yararcasına, defalarca çalışan koca bir dosta sahip!”

Tezer, kitabınıza en yakışan adı koyan Edgü’ye bir kez daha teşekkür ettim.

Daha farklı bakmamak mümkün mü şimdi Tezer yazınınıza?

Mektuplar, sizin cümlelerinizi nasıl bir hayat akışında yazdığınızı öyle güzel canlandırıyor ki okuyucunun kafasında! O yüzden demeliyim ki: “Tezer Özlü okurken eş zamanlı olarak Ferit Edgü-Tezer Özlü mektuplaşmaları da mutlaka okunmalı.”

Bitti. Bittim. Bittik.

Gülebilir miyiz dersiniz?

Gülebilir misiniz?

Hoşça kalın.

Not:  Tezer… Siyah, dümdüz bir çizgi çekmek lazım boşluğuna.

Nazlı Karabıyıkoğlu – edebiyathaber.net (6 Mart 2011)

Yorum yapın