“Mutluluk fotoğrafa benzer daha çok!” | Şule Tüzül

Ocak 2, 2017

“Mutluluk fotoğrafa benzer daha çok!” | Şule Tüzül

sule-tuzulBazı fotoğrafçılar vardır, bazı yazarlar, bazı şairler ya da bazı oyuncular… Söyledikleri bir sözün, attıkları bir adımın, herhangi bir konuda aldıkları tavrın, duruşun, itirazın ya da kabullenişin altına imza atmaları yeterlidir, isimleri yeter. Karşıysanız teslim olursunuz, aynı düşüncedeyseniz kendinizi daha güvende daha güçlü hissedersiniz.

John Berger. O isimlerden biri. Türkiye’de fotoğraf, edebiyat ve genel olarak sanat dünyasında pek çok okur benimle aynı fikirde olmalı ki, kitaplarının büyük bölümü dilimize çevrilip yayınlanıyor, yeni baskılar yapabilme başarısını elde ediyor. Ve iyi ki de öyle oluyor; şu karanlık ve umutsuzluğa gebe günlerimizde hepimize bir nefes, bir ışık, bir ufuk açıcı olabilen bir isim o.

Bir Fotoğrafı Anlamak, Berger’in, farklı tarihlerde farklı medyalarda yayınlanan fotoğraf ile ilişkili yazılarının derlendiği oldukça yoğun bir kitap. Kitabı hazırlayan Geoff Dyer. Kitap ismini Berger’in 1968’de yayınlanan yazısından alıyor. Metis Yayınları’ndan Aralık 2015’te yayımlanan kitabın içinde yer alan yazıların bazıları daha önce yine Metis tarafından yayınlanan O Ana Adanmış isimli kitabında da yer alıyordu. Bu yazılara, derlemenin kurgu ve bütünlüğünü korumak amacı ile bu kitapta da yer verilmiş.

Geoff Dyer’in sunuşta belirttiği gibi, fotoğraf Berger için bir özel ilgi alanıdır. Aynı durum Susan Sontag ve Roland Barthes için de geçerlidir. Birbirlerinden etkilenen ve düşünsel olarak birbirilerini sürekli besleyen bu üç ismin ortak etkilendikleri isim ise Walter Benjamin. Bu saydığımız isimleri de girişte bahsettiğim grubun içine alabiliriz. Kitabın sunuş bölümünde Dyer, bu isimlere ve aralarındaki ilişkilere de değinerek, Berger hakkında tadı yoğun bir metin sunuyor bize.

Birçok fotoğrafçı için fotoğraf, bir anlatma aracından çok bir anlama aracıdır. Dolayısıyla pek çok izleyici için de öyle. Berger, Sontag ve Barthes bu gerçeğin altını çizen en önemli isimlerden bazılarıdır. Onların kitap ve yazılarının tamamı fotoğrafı anlama çabasının bize ulaşan metinleridir.

Peki bir fotoğrafı anlamak ne anlama geliyor? Fotoğrafçının kadrajına alarak çerçevelediği yaşam parçasında gördüklerimiz mi, kadrajın içindekilere bakarak dışını da görebilmek mi, bir fotoğrafı anlamak için o fotoğrafa bakmak yeterli mi? Fotoğrafçı için anlama süreci neleri içeriyor?

Bir fotoğrafı anlamak bu kadar önemli mi? Kime ne faydası var? Bir Fotoğrafı Anlamak isimli makalesinde şöyle diyor Berger:

“Aslında her fotoğraf hakikate ilişkin bütünsel bir görüşü deneme, onaylama ve inşa etme aracıdır. Bu nedenle fotoğraf ideolojik mücadelede önemli bir rol oynar; kullanabileceğimiz ve bize karşı kullanılabilecek böyle bir silahı anlamamız bu yüzden gereklidir.”

Fotoğrafın Belirsizliği isimli makalesinde ise şunu söylüyor: “Fotoğrafla sözcükler arasındaki ilişkide fotoğraf, yorumlama dilenir.”

bir-fotografi-anlamakHer fotoğrafın en az izleyici sayısı kadar farklı yorumu olacaktır. Kitapta yer verilen Che Guavera fotoğrafı, Che’yi tanımayan biri için zavallı bir adamın ölmüş olmasından başka bir şey ifade etmeyebilir, bir başkası için Che’nin ölü olarak ele geçirilmiş olduğu haberidir yalnızca, Berger ise bu fotoğrafa dair Emperyalizmin Sureti ismini verdiği yazısı ile dünyanın katlanılmazlığını, umudu ve özgürlüğü tadına doyulmaz biçimde anlatan sayfalar yazar.

Bir fotoğrafa tüm geçmişimizle, tüm birikimimizle bakarız. Yaşamı nasıl algılıyorsak, fotoğrafları da öyle algılarız, öyle bakarız. Yaşama hangi pencereden bakıyorsak, fotoğrafa da o pencereden bakarız. Bir fotoğrafın derinliği ve zenginliği bizim onu anlayabilecek birikim ve duyarlılığımızla, farkında olduğumuz ya da olmadığımız önyargılarımızla sınırlıdır.

“Bakanın kimliği, bulunan anlamın temel ögesidir; bununla birlikte, onun tarafından aşılabilir. Umulan da bu aşılmadır.”

Tabii bu anlama sürecinde fotoğrafın bağlamı, konusu, fotoğrafçının kimliği, yaşamdaki duruşu, imza attığı işlerin niteliği de önemli bir yer tutuyor. Bu kapsamda kitapta yer alan makalelerin büyük bölümünde Eugene Smith, Paul Strand, Martine Franck, Andre Kertesz, Bresson gibi fotoğraf tarihinin önemli isimlerine ve çalışmalarına yer verilmiş. Kitap, fotoğrafçılar için önemli sırlar veriyor, tabii baktıkları fotoğrafı anlama kaygısı duyan izleyiciler için de.

Bir fotoğrafı anlamak için, sanılanın aksine, fotoğrafçı olmanız gerekmiyor, bir fotoğraf ustasına ya da otoritesine de ihtiyacınız yok. Bir fotoğrafı anlamak, kendini ve yaşamı anlamaktan geçiyor. Hepsi birbirini besleyen, birbirini tetikleyen, birbirini zenginleştiren alanlar. Edebiyat, resim, müzikte olduğu gibi, fotoğraf alanında da fotoğraf yaşamdan besleniyor, yaşam da fotoğraftan. Bu gerçeğin altını sık sık çizen Berger’in, Martine Franck ya da Salgado ile yaptığı söyleşileri okuduğunuzda fark edeceksiniz ki, onlar yani fotoğrafla nefes alıp veren bu insanlar, fotoğraftan çok yaşamı konuşuyorlar. Berger, Martine Franck’in fotoğraflarına dair fotoğrafçı ile gerçekleştirdiği karşılıklı faks yazışmalarında, Franck’ın “Mutlu musun?” sorusuna verdiği yanıtta fotoğraf ve yaşam ilişkisini enfes biçimde özetler;

“Mutlu muyum? Mutluluğun bir hal olduğuna inanmıyorum aslında. Mutsuzluk olabilir ama mutluluk, doğası gereği, anlıktır. O an birkaç saniye sürebilir, bir dakika, bir saat, bir gün ve bir gece, ancak bir hafta böyle gitmesinin mümkün olabileceğini düşünmüyorum hiç. Mutsuzluk ekseriya uzun bir roman gibidir. Mutluluk fotoğrafa benzer daha çok! Ve senin dediğinle yakından ilintilidir: hayret hissi.”

Türkiye, fotoğrafı anlama sürecinin neresinde? Fotoğraf ekipmanı satan dünyaca ünlü firmalar için yüksek satış rakamlarından dolayı önemli bir yeri var Türkiye’nin. Keza uluslararası yarışmalarda bol ödüllü, AFİAP sıfatlı fotoğrafçı sayımız da azımsanmayacak kadar çok. Oysa fotoğraf ile ilgili dergi ve kitap satışlarımız ekipman satışları ile yarışacak düzeyde değil. Berger, Sontag, Barthes gibi yazarların fotoğrafa dair yazdıkları kitap ve metinlerde de henüz bir Türkiye fotoğrafçısının ismine rastlamadım. Kaç fotoğrafçımızın başka bir fotoğrafçı arkadaşına merak edip “Mutlu musun?” diye sorduğunu ve sordu ise verilen cevapları merak ediyorum doğrusu?

Berger’in Salgado ile yaptığı nefis söyleşide Salgado şöyle diyor:

“İnanıyorum ki, içinde bulunduğumuz zamanlarda insanları kışkırtarak bir tartışma açmak, bir fikir hareketi yaratmak, sorular sormak gibi sorumluluklarımız var.”

Elbette tüm bu sorumlulukları taşıyan, Türkiye fotoğrafının gelişim ve yaygınlaşmasına büyük katkılar veren çok değerli fotoğrafçılarımız var. Ve elbette onlar sayesinde umutluyum. Berger’in, keyif verdiği kadar, yaşama ve fotoğrafa dair okuru derin düşünce ve sorgulamalara yönelten bir kitabını daha bitirmenin hazzı ile, fotoğrafa ve fotoğrafın gücüne daha çok inanıyorum.

Bir Fotoğrafı Anlamak; sadece fotoğrafı değil, yaşamı da anlama kılavuzu…

Şule Tüzül – edebiyathaber.net (6 Nisan 2016)

 

Yorum yapın