Müstehcen bulunan tiyatro makalesinin yazarından mektup var

Haziran 29, 2012

Müstehcen bulunan tiyatro makalesinin yazarından mektup var

Mimesis Tiyatro Çeviri Araştırma Dergisi´nin 19. sayısının,”Kadının Tasviri: Aristophanes’in ‘Lysistrata’sı ve Yunan Eşlerinin ‘Hetairalaştırılması’ başlıklı makale nedeniyle Elazığ İl Halk Kütüphanesi tarafından müstehcen içerikli olduğu gerekçesiyle iade edilmesiyle ilgili olarak makalenin yazarı Sarah Culpepper Stroup, bir mektup yazdı.

Washington Üniversitesi´nde öğretim üyesi olan Sarah Culpepper Stroup yasaklama kararının her açıdan rahatsız edici olduğunu ifade ederek, Türkiye’de sanatın geleceğinden endişe edenlerin haklı olduğunu belirtti.

Sarah Culpepper Stroup’un Mimesis Yayın Kurulu’na gönderdiği mektup şöyle:
“Bu oldukça garip ancak kesinlikle talihsiz gelişmeyle ilgili benimle irtibata geçtiğiniz için çok teşekkür ederim.
Bunu çok sorunlu buluyorum. Bazı makaleleri okudum ve şuna katılıyorum: Sadece bir makalenin ve içeriğinin değil, klasik antikitenin kendisinin, paylaştığımız kültürel mirasın ve sahip olduğumuz Antik Yunan eserlerinin en önemlilerinden bazılarının (örneğin bu vazolar ve üzerlerindeki görsellerin) sansürlenmesi absürttür. Öte yandan belki de çok daha endişe verici olan tarihin -o tarihe ait sanat ve edebiyatın- ahlaki yönden değerlendirilmesi ve cinselleştirilmesidir.

Elbette ki, Lysistrata ilk kez böyle olumsuz tepkiler almıyor. Kendisi, Antik Yunan drama sanatının başyapıtlarından biri olarak görüldüğü kadar, tarih boyunca -farklı sebeplerden ötürü de olsa- eleştiri konusu olagelmiştir. Oyun 411 yılında sahnelendikten sonra, Aristophanes, oyundaki savaş karşıtı ifadelerden dolayı Atinalı bir siyasetçi olan Kleon tarafından mahkemeye çıkarılmıştı. Mahkeme kararı oyunun “siyasi açıdan uygunsuz” olduğu yönündeydi. Ahlakla ilgili tek kelime bile edilmiyordu çünkü oyun ahlakla değil siyasetle ilgiliydi. Ne var ki halk, Aristophanes’in yanında yer aldı ve kolayca serbest bırakıldı.

1942 yılında, Nazi Partisi, Yunanistan’ı işgal ettiğinde oyunu yasakladı. Naziler oyundaki Atinalı kadınların cinselleştirilmiş tasvirlerinden MS.5. yüzyıldaki Atinalılar kadar rahatsız olmadılar elbette, ancak onların korkusu siyasi mesajları çok güçlü olan oyunun Yunan milliyetçiliğine ve direnişine katkıda bulunmasıydı.

1967 yılında ise Yunanistan’ın kendisi, savaş karşıtı temaları olan diğer oyunlar gibi bu oyunu da geçici olarak yasakladı.
20.yüzyıl başlarına gelindiğinde, oyun “arındırılmış” bir şekilde sansürlü olarak İngiltere ve ABD’de oynanıyordu. Makalemde yer alan görsellerdeki imgelerin sakince oturup çay içen tamamen giyimli kişileri temsil ettiklerini düşünün. Orijinalini İngiltere için fazla “iğrenç” bulan bazıları bu yeni formatı daha uygun buldular. Diğerleriyse bu halini fazla “evcilleştirilmiş ve uslu” buldular. Bense bu yorumların oyunun odağını tamamen gözden kaçırdığını düşünüyorum.

Bu, tarihin erken dönem Protestan bakış açısıyla ahlakçılığının işleri daha kötüye götürdüğünü düşünüyorum.
1954 yılında Lysistrata’nın resimli bir nüshası (Beardsley’in ya da Lindsay’in olabilir. İkincisi bende var ve ikisi de harikalar) “müstehcen” (belki de Yunanca “pornografik” terimi daha uygun bir ifade olabilirdi) bulunarak ABD Posta Servisi tarafından el konuldu.
Ve yakın zamanda -hatta şaşırtıcı derecede yakın bir zamanda, 1989’da- ABD’de, Florida’da oldukça muhafazakar bir dini grup metni “kadınların özgürleşmesi”ni desteklediği gerekçesiyle lise müfredatından çıkardı. (Chaucer’ın Miller’ın Hikayesi de aynı şekilde hedef gösterildi.) İki çalışmanın “versiyonları” onları güçlü kılan ifadelerden arındırılmış bir şekilde hala raflardalar ancak artık önerilen okumalar arasında değiller.

Cinsellik imalı ağaçlara takılıp savaş karşıtı koca bir ormanı göremeyen bu cinsellik-takıntılı kişiler, bu oyunun evliliği ve cinsel perhizi desteklediği gerçeğini de gözden kaçırıyorlar.

Bütün bunlar bir yana, beni en çok şaşırtansa şu an oyunu inceleyen bir makalenin de sansürlenmiş olması. Görünen o ki makale, içeriğinden dolayı değil -ki şikâyet edenlerin makaleyi okuduklarını söyleyemem, sadece resimlere “Playboy gibi” bakmışlar- cinsel faaliyetleri imleyen Antik Yunan görselleri içerdiğinden dolayı şikâyet edilmiş. Bu makaledeki görsellerin, kadınların savaş karşıtı bir oyundaki sanatsal ve politik temsiliyeti tartışmasına destek sunmak adına kullanıldığı olgusu bu yazıyı sansür edenler açısından tamamen kaybolacaktır. Anlaşılan çıplaklık, bilimi ve sorgulamayı gölgede bırakıyor; modern ahlakçılık da tarihi olguları.

Ve antik dönemler üzerinde çalışan bir bilim insanı ve bu makalenin yazarı olarak benim en sorunlu bulduğum şey budur. Birilerinin makaledeki görselleri nahoş bulmasından özellikle rahatsız olmam. Bunlar “ucuz” sanatın tam tersi -içkili eğlencelerde kullanılan en kaliteli kapların üzerinde yer alıyorlar- ancak elbette gülümseme ve kıkırdaşmalara veya belki de ufak çapta şoklara sebep oluyorlar. Şunu da unutmayalım ki Lysistrata’ya ya da vazolardaki görsellere rağmen modern standartlarımıza göre Atinalılar oldukça muhafazakardırlar. Bu kaplar, 411 yılında seyircilerin çoğunu oluşturan yetişkin erkek vatandaşların alanı olan içki eğlencelerinde kullanılıyordu. Mesele bu.
Tekrar belirtmek isterim ki birilerinin bu görselleri nahoş bulmasından özellikle rahatsız olmam, ne de olsa bu görselleri onların zevkini okşasın diye koymadım makaleme. Beni asıl rahatsız eden sadece Mimesis Dergisi’nin ve benim makalemin değil, klasik antik çağın sansürlenmesini belirten kütüphanenin cevabıdır. Sansürün de ötesinde böyle bir uygulama tarihe yönelik revizyonist bir yaklaşımıdır. “Eğer beğenmiyorsak, ortadan kaldırırız ve olmamış gibi davranırız.”

Tarihsel revizyonizm, bildiğimiz gibi çok tehlikeli bir oyundur. Geçmişin ahlaki yönden değerlendirilmesi de öyle… Bu türden şeylerin hem dini hem de siyasi olarak daha muhafazakâr ortamlarda gerçekleşmesi manidardır. Lysistrata’nın sansürlenmesi tarihine ve 20. yüzyıl ABD’sindeki tutucu Protestan ortama bakarak bunu söyleyebilirim.

Kısaca, bunu duyduğuma çok üzüldüm. Bu karara neyin sebep olduğunu söyleyemem ama bu kararın her açıdan rahatsız edici olduğunu söyleyebilirim. Eğer Türkiye’deki insanlar bunun ülkedeki sanatın geleceğine dair olumsuz etkileri olacağı konusunda endişe duyuyorlarsa diyeceğim odur ki: Evet, sanırım duymalılar.

Kaynak: Radikal (29 Haziran 2012)

Yorum yapın