Musil’in “Üç Kadın”ı | Zeynep Yenen

Nisan 21, 2017

Musil’in “Üç Kadın”ı | Zeynep Yenen

uc-kadinNiteliksiz Adam” kitabıyla tanıdığımız Robert Musil’in “Üç Kadın” (Drei Frauen, 1924 Berlin) isimli eseri, çevirisi Zehra Aksu Yılmazer tarafından yapılarak Helikopter Yayınevi’nden 2009’da basılıyor.

Avusturyalı yazar Musil (1880-1942), James Joyce, Franz Kafka, Marcel Proust ve Herman Broch’la birlikte “20. yüzyıl romanının kurucuları” olarak tanımlanıyor. Genç Törless” yayınlandığında henüz 26 yaşındadır. Daha sonra “Birleşmeler” ve “Niteliksiz Adam”ı yazıyor. Kült eseri  “Niteliksiz Adam”ı tamamlamaya çalışırken Cenevre’de yoksulluk içinde hayatını kaybediyor. Eserin dördüncü cildi eşinin çabalarıyla okuyucularıyla buluşuyor.

Musil’in bu eseri üç ayrı novelladan oluşuyor.Grigia”, “Portekizli Kadın” ve “Tonka” isimli öyküler bu kitabın bölümleri. Yüz sayfadan kısa bir eser olmasına karşın karakterlerin psikolojisi titizlikle ve detaylıca verilebilmiştir. Her öyküde kuşku ögesi, varoluş problemleri ve içsel kaygılara yer veriyor yazar.

Grigia kitabın ilk öyküsü. Her bölümün girişi okuyucuyu derhal kendine çekecek nitelikte; “Bir dönem gelir, hayat sanki devam etmekte tereddüt ediyormuş ya da akışını değiştirmek istiyormuş gibi belirgin biçimde yavaşlar. Böyle bir dönemde insanın başına kolayca bir felaket gelebilir”. Bu bölümün erkek kahramanının hasta bir oğlu vardır,  gitmeye gönülsüz olduğu kaplıca tedavisinde eşi ve çocuğuna eşlik etmesini engelleyecek iş daveti almıştır. Gittiği vadide ineğinden esinlenerek Grigia adını verdiği Lene Maria Lenzi isimli köylü kadın ile ilişkisi, kadının konuşma ve davranış biçimini içten içe küçümsemesi,  ilerleyen olaylar, mağarada yazgısına boyun eğişi ilginçtir.

Portekizli Kadın” ilk paragrafı ile okuyucuyu öyküye odaklayan şiirsel bir anlatımla başlıyor, “Bazı belgelerde delle Catene, bazılarında da Ketten Beyleri diye geçerlerdi; kuzeyden gelmiş, güneyin eşiğinde durmuşlardı; çıkarlarına geldiği gibi Alman ya da Latin kökenli olduklarını söyler, kendilerini kendilerinden başka hiçbir yere ait hissetmezlerdi”. Bu öyküde savaşçı Ketten Beyi’nin zırhının içindeyken bir sinek tarafından kolundan ısırılması sonucu gelişen hastalıkla günden güne güçten kuvvetten düşmesi sırasında yaşadıkları, Portekizli Kadın’ın eski bir arkadaşının ziyaretiyle duyduğu huzursuzluk, falcı kadının “Ancak bir şey başardığınızda iyileşeceksiniz”  diyerek bunun ne olduğunu açıklamadığı kehaneti ve hasta kedinin ölümüyle aklına gelen düşünce dikkati çekiyor.

Tonka  “Bir çitte. Bir kuş ötüyordu. Güneş çalılıkların arkasında bir yerdeydi. Kuş sustu. Akşam vaktiydi. Köylü kızlar şarkı söyleyerek tarlalardan geliyorlardı. Ne ayrıntılar! Basitlik midir böyle ayrıntıların insana yapışıp kalması? Sülük gibi!? Tonka buydu. Sonsuzluk bazen damlalar halinde akar” diye başlayıp okuyucuya ilk paragraftan öykünün konusu hatta sonu hakkında ipucu veriyor.

Avusturya edebiyatında sık yinelenen bir temadan kurgulanıyor bu öykü. Genç soylu bir erkekle halktan bir kızın ilişkisini anlatılıyor. Sanki yazar tarafından cezalandırılmış gibi Tonka’nın bir ismi daha olmasına rağmen (Fraulein),  erkeğin adı öyküde hiç geçmiyor. Tonka, hasta ve yaşlı bir kadının bakıcısıdır. Kadının ölmesi üzerine evine dönecekken, yaşlı kadının torunu olan evin küçük beyi ile aralarında bir konuşma geçer. Genç adam tarafından yapılan, az para kazandığı için horlandığı teyzesinin evine dönmeyip daha iyi bir iş bulması teklifini kabul eder. Adam bu arada teklifi  genç kız tarafından kabul edildiği ve sorumluluk aldığı için pişman olmuştur bile. Tonka cephesinden yeni bir çevre, yeni bir iş, hamileliği ve sonrası gelişen olaylar öykünün ana hatlarını oluşturuyor.  Gencin değişimi, annesine direnmesi, sosyal hayatlarındaki uyumsuzluklar,  psikolojik sıkıntılarının çıkmazlarının sonucu batıl itikatlarının oluşması, Tonka’nın sağlığıyla ilgili içinden geçenler  titizlikle resmediliyor. Sorunun ne olduğuna dair aydınlanma anı çok geç geliyor genç adama. “Tonka cevap yazmayınca çok şaşırdı. Bu mektupları hiç yollamadığı ancak o zaman aklına geldi; bunlar gerçek düşünceleri değildi ne de olsa, yazmak dışında üstesinden gelinemeyen bir durumdu. O zaman anladı ki, kendini ifade edebildiği için çok şanslıydı, Tonka bunu da yapamıyordu. Ve o anda Tonka’yı açıkça gördü. Bir yaz gününün ortasında yapayalnız düşen bir kar tanesiydi o”.

“Niteliksiz Adam”dan sonra aynı zevkle okuyacağımı düşünmediğim “Üç Kadın” kitabı bitince yanıldığımı anlıyor, yeni Musil okumaları diliyorum kendime.

Zeynep Yenen – edebiyathaber.net (21 Nisan 2017)

Yorum yapın