Merve Koçak Kurt’tan yeni öyküler: “Oysa Rüyaydı”

Mayıs 15, 2017

Merve Koçak Kurt’tan yeni öyküler: “Oysa Rüyaydı”

OYSARÜYAYDIKAPAKSONMerve Koçak Kurt’un ikinci öykü kitabı “Oysa Rüyaydı” Hece Yayınları etiketiyle yayımlandı.

Tanıtım bülteninden

Yirmi iki öykünün yer aldığı kitabın bazı öyküleri şunlar: Kızıldut’un Boynu, Günlerden Mavi, Palmira’nın Düşüşü, Feyruz’un Sesinde, Kapında Kül Bulutu, Vakitler Denk Geldiğinde, Unutmabeni Çiçeklerin, Sus Sineması, Vuslat Ayini, Çemberinde Rüyanın, Misafiri Ruhumun…

Merve Koçak Kurt, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümü mezunu bir yazar. Öykü dünyasına “Kahve Fincanında Bumerang Etkisi” isimli öyküyle adımını attı. Hece, Hece Öykü, Türk Dili, Edebiyatist, Öykü Gazetesi gibi mecralarda öyküleri yayımlandı. Ayrıca Star Gazetesi Kitap ekindeki İlk-im köşesinde ilk kitapların öyküsünü anlatıyor, edebiyathaber.net için söyleşiler yapıyor ve yazılar yazıyor.

Kurt’un öykülerinde soyut ve s/imgesel bir dil göze çarpıyor. An’ın vurgulandığı, daha çok şimdiki zaman’ın duyulduğu, anlatıcı ağırlıklı bu öyküler, öncekiler gibi sükûtun izlerini sürüyor. Kurt, ilk yazdıklarından itibaren kendi öykü evrenini kurabilmiş bir yazar. Nevi şahsına münhasır bir kalem. Kelimelerle oynamayı seviyor; keserek, bükerek, eksilterek farklı anlamlarda (s)özünü söylüyor. Dolaylı anlatımı yeğliyor, kahramanların içsesleri ve bilinç akışları üzerinden duruma vakıf oluyoruz. Öyküleri kalabalık kadrolu kumpanyalardan ziyade bir solist ve assolistin çıktığı sadece müdavimlerinin gittiği unutulmayan eski zaman gazinolarına benziyor: Genellikle iki kişi arasındaki ilişkiye eğiliyor yazar, geçmiş zamanların bugüne yansımasını anlatıyor ve sık sık şarkılar türküler kulağınıza çalınıyor. Hani öyküler için sinemasal denir ya, Kurt’unkilerse rüyamasal. Okurken ezgilerini işitiyorsunuz ama hayal mi gerçek mi anlayamıyorsunuz… Oysa Rüyaydı tüm duyduklarınız.

Arka kapak yazısından

“Gördüğüm en uzun rüyaydın sen, diyerek başladı yazmaya. Denizin solgun loşluğu, orkidenin alacalı pembesi, meyden kalma mayhoşluğu ve küllükte biriken izmaritler de sabaha ulayamıyordu onu bir türlü. Günlerden neydi, mavi mi?”  (Günlerden Mavi)

“Nar’ı, nâr’ı ve nur’u içime dolduran; kelâmı ateş çemberine çeviren, zarf ile mazrufu aynılaştıran, dingin kelimelerden müteşekkil, ruhumun sahibi bir rüyam olsun istemiştim sadece. Öyle bir rüya ki bu, masala dönüşsün, yüzlerce yıl dilden dile aktarılsın, baki kalan o hoş seda olsun; gönüllere şifa, yaralara merhem…” (Sus Sineması)

“Bir rüyadaydık. Azdık. Çoğaldık sonra. Hıdırellez’in dalına tutunup bahara çıktık. Aynı şehirdeydik. Aynı sokakta. Karşı evlerde. Balkonlarda. Ara sıra göz göze gelirdik sofraları silkelerken.” (Mayıs’ın Sardunya Kırmızısı)

“Günler aylara, aylar yıllara eklendi. Nice rüyalar görüldü, nice düşler kuruldu, nice kitaplar okundu, nice filmler izlendi. Çok zaman geçti üstünden. İzlenmemiş nice filmler, okunmamış nice kitaplar, kurulmamış nice düşler, görülmemiş nice rüyalar kaldı geriye. Bahar’dı adı aşkın… Geçti gitti.” (Bahar, Ey Bahar)

edebiyathaber.net (15 Mayıs 2017)

Yorum yapın