Memleketin Yalnız Garları

Nisan 20, 2012

Memleketin Yalnız Garları

Kemal Varol'un derlediği “Memleket Garları” kitabı, bizi garlar arasında bazen sevinçli bazen hüzünlü bir yolculuğa çıkarıyor.

Reşat Nuri Güntekin'in Yaprak Dökümü romanından uyarlanan televizyon dizisinde aile yaşadığı tüm felaketlerden ve ailenin babası Ali Rıza Bey'in ölümünden sonra soluğu Trabzon'da almak için, İstanbul'a geldiklerinde merdivenlerinden şehri seyre daldıkları Haydarpaşa istasyonundan Trabzon'a tren bileti almışlardı ama heyhat Trabzon'da demiryolu yoktu. Hala da yok. Trabzon'dan üniversiteyi kazanana kadar çıkamadığım için trenlerle ve dahi garlarla tanışmam için İzmir'e yolumun düşmesi gerekti. Nihayetinde İzmir'e doğru yollandığımda trenleri ve garları görme şansım olmuştu. Hayatımda trenlerle de iki kez yolum kesişti zaten. Birinde bir seyahatti, ilk ve son defa Basmane garından trene binip, Selçuk'a gittim, Şirince'ye varmak için. Diğeri ise Ankara garında hızlı tren kazasından sonra dönemin Ulaştırma Bakanı'nın ne diyeceğini öğrenmek için gazeteci olarak bulundum. Ama garları hep sevdim seyahat etmesem de, en azından fotoğraf çekmek için gidiyordum.

Kemal Varol'un “Memleket Garları” kitabını okuduktan sonra ise bundan sonra tren seyahatlerine daha fazla mesai harcamam gerektiğini hissettim. Çünkü tren yolculuklarında ve garlarda çok güzel hayat hikâyeleri var. Kimilerinin sığınağı kimilerinin sadece gelip geçtiği ama illa ki yolun düşürüldüğü nefes alma mekânları olarak garlar hala önemini koruyor. Derlemede de birbirinden değerli yazarların elinden memleketin ana ve ara garlarına uğrayıp, neler yaşandığına yazarların hatıralarından ve gözlemlerinden yola çıkarak tanıklık etme şansına sahip oluyoruz.

Bu değerli çalışma, Yonca Kösebay Erkan'ın iki makalesiyle açılıyor. Erkan, bize Türkiye'nin ve Avrupa'nın en bilinen ve en yaşlı tren istasyonlarından Haydarpaşa ve Sirkeci'nin kuruluşunu, başından geçenleri, yıkımları ve bugünkü durumunun portresini çiziyor. Bir diğer makalenin konusu ise Hadımköy garı. Her iki makaleye de siyah beyaz fotoğraflar, haritalar ve garlarla ilgili çizimler eşlik ediyor. Devamında Orhan Berent'ten “Demiryolu ve Çocuk” başlığıyla İzmir'in Alsancak ve Basmane garlarını, Levantenleri, Berent'in babasıyla yaptığı tren yolculuklarından anekdotları okuyoruz.

Edebiyatımızın usta kalemlerinden Ahmet Büke, Aksihar garını birebir yaşatırcasına ustalıkla anlatırken, kalbinin bir tarafı hep Eskişehir'de kalmış usta şair Haydar Ergülen de hatıralarıyla bizi Eskişehir garındaki yolculuğuna götürüyor, bir taraftan da kente dair gözlemlerini, görüşlerini eksik etmeden.

Başkentten Anadolu'ya…

Mehmet Aycı, Ankara garının nasıl inşa edildiğini teferruatlandırırken, garın kapısında bekleşen yüzde 80'i Haymanalı taksicilere de selam gönderiyor. Başkentten Toroslar'a, Ulukışla, Pozantı ve Karkamış'a şiirlerle, “Oso” isimli arkadaşıyla, Akdeniz sıcaklığında bir anlatımla Mustafa Uçar'la vardıktan sonra, kondüktör yönü Karadeniz'e, Samsun'a çeviriyor.

Ne şanslıdır Samsun, bir tren muhabbeti olduğu için. Sıddık Akbayır sadece Samsun garını değil, o garın ünlü yolcularını da anlatıyor. Avni Dilligil, bu kitap sayesinde Dilligil'in kız kardeşi olduğunu öğrendiğim Aliye Rona, Talat Bulut gibi Yeşilçam emekçileri; şiirin üç divanı İlhan Berk, Turgut Uyar ve Hilmi Yavuz ile Orhan Gencebay, Yıldıray Çınar ve Ferhan Şensoy; sonra sol Çaltı gazetesi… Samsun garında hikaye bol. Sonra yine rotası Akdeniz'e, Adana'ya uzanan Behçet Çelik özgün yemek anlatımıyla dikkat çekiyor bu garın hikâyesine.

Doğu Anadolu hattında garlar

Yine edebiyatımızın usta bir kalemi Feridun Andaç, Erzurum'dan trenleri hareket ettirecek coşkunlukta şahane bir metinle hikayeyi kurarken, sol alt köşeden bizi İskenderun'a götürmek için sabırsızlanan Erdoğan Yener ses veriyor bu sefer.

Hayatını Diyarbekir gibi yaşayan Şeyhmus Diken'den başkası bu kadar mahir olamazdı sanırım Diyarbekir “istasyonu”nu anlatmaya. Tren yolculuğumuz şarka doğru devam ederken artık sınıra yaklaşıyoruz. Adnan Özer bizi Batman'a doğru götürüyor, kasaba garlarının bir hatıra kovanı olduğunu hatırlatarak.

Memlekete Barış Manço'nun Kurtalan Ekspres gurubuyla namını salmış Kurtalan garı ise yolculuğumuzun sonu. Enver Sezgin bizi Kurtalan'da indiriyor. İstanbul'dan başlayıp, Kurtalan'da biten memleketin her türlü ahvaline, insan manzarasına şahitlik edebileceğimiz garlar bizi bekliyor. Bu kitabı okuduktan sonra, onlara gözümüz gibi bakacağımızdan şüphemiz olmamalı.

Uğur Biryol – bianet.org (20 Nisan 2012)

Yorum yapın