Kuyunun dibinde hayatta kalmak | Baran Barış

Mayıs 22, 2019

Kuyunun dibinde hayatta kalmak | Baran Barış

Oyunlarında Samuel Beckett’tan Euripides’e, Antik Yunan tragedyalarından Eugene O’Neill’e, Shakespeare’e kadar klasik ve çağdaş yazarlarının etkisi görülen ve birçok metinle yeniden yazım ve benzeri tekniklerle ilişki kuran, çağdaş İrlanda tiyatro edebiyatı yazarı Marina Carr, oyunlarını Türkçeye çeviren Gülşen Sayın’ın da belirttiği gibi, metinlerinin dramatik yapısını ataerkil düzende kadınlara biçilen toplumsal cinsiyet rolleri, kadınların değersizleştirilmesinde cinsiyetle beraber etkili olan ırk, sosyoekonomik sınıf gibi diğer değişkenler, düzenin kadınlar arasında yol açtığı iletişimsizlik ve çatışma üzerine kurar. Bugünlerde Tiyatro Pangar’ın sahneye koyduğu Kediler Bataklığı’nda… adlı oyunu, bir Eurupides uyarlamasıdır. Carr’ın 1998’de yazdığı bu oyun, Medea’nın günümüz İrlanda’sı üzerinden yeniden yazımıdır. (Sayın, 2016: 7).

Oyun, kadınlar üzerindeki eril tahakkümü, yaşamlarına kendilerinin yön verme olanağının kadınların ellerinden alınmasını, her türden eril şiddeti ortaya koyarken ataerkil düzenin kadınlar arası dayanışma ve çatışma üzerindeki etkisinin tartışmaya açılmasını sağlar. Carthage Kilbride, maddi çıkarları için Hester Swane ile ilişkisini bitirip çiftlik sahibi Xavier Cassidy’nin damadı olmayı seçer ama bununla da kalmaz ve Hester Swane’den her şeyi bırakıp gitmesini, kızları Josie’yi de kendisine bırakmasını ister. Hester Swane’in yaşamına nerede devam edeceğine, kızıyla ilişkisinin nasıl olacağına Carthage, annesi Bayan Kilbride, Xavier Cassidy ve kızı Caroline Cassidy karar vermeye kalkışır; ancak Hester, onların umduğu gibi boyun eğmez. Kediler Bataklığı’nda… bu temel öykü ve Hester’in direnişi ve itirazı çevresinde gelişirken geçmişe dönüşlerle yaşadıklarının, terk edilişlerinin, maruz kaldığı baskı ve şiddetin Hester’de bıraktığı hasarları ortaya koymaya başlar.

Kronolojik olarak Hester’in yaşamına baktığımızda annesinin onu terk edişinin, kuramadığı anne-kız ilişkisinin, dolduramadığı boşlukların, yoksunluklarının ilerideki yaşamını ve ilişkilerini biçimlendirdiğini görürüz. Oyunun odağında Hester’in öyküsü yer alır; ancak annesinin öyküsüne ilişkin kimi anekdotlarla bütünü yorulmama olanağını elde edebiliriz. Hester, annesinin dönmesini bekler yaşamının son anına kadar ve bu bekleyiş, annesiyle ortak deneyimlerinden biridir. Kedi Kadın ile konuşmaları, bu ortaklığı gösterirken annesinin her şeyi bırakıp gitmesinin nedenlerini düşündürmeye başlar:

KEDİ KADIN         Josie Swane. Onunla ilgili ne bilmek istiyorsun?

HESTER                 Her şeyi.

KEDİ KADIN         Tamam. Neleri hatırlıyorsun?

HESTER                 Çok az şey hatırlıyorum – bekleyişlerini mesela.

KEDİ KADIN         Beklemek onun hayatıydı.

HESTER                 ‘Uykun geldi mi?’ ‘Git yat istersen, ben buradayım bekliyorum’ derdi. Karavanın penceresinden onu izlerdim. Sigara içerdi, kendine has sigara içişi vardı. Sigarayı dümdüz tutar, ağzına getireceği yerde ağzını sigaraya yaklaştırırdı. Ve beklerdi. Annem kimi bekliyordu, Kedi Kadın?

KEDİ KADIN         Geceleri Bataklık’tan sesi gelirdi. Buralarda onun gibi şarkı söyleyen hiç olmadı. Pek çok ses geldi geçti ama hiçbiri Josie Swane’inki kadar güzel değildi. Ama sonraları şarkı söylemez oldu, bu arada zayıfladı, hırçınlaştı ve kötüleşti. O zaman ona dayanamaz oldum. Sonra da seni bırakıp kaçtı zaten. (Carr, 2016: 25)

Kedi Kadın, Hester’e annesini yarım yamalak anlatmaya çalışır ama anlattıkları gerçeğe ne kadar yakındır ve anlattıkları, Hester’in “Annem kimi bekliyordu?” sorusunun yanıtı olmuş mudur? Josie Swane’in neden zayıfladığını, hırçınlaştığını ve kötüleştiğini sorgulamaz Kedi Kadın ama Hester ile annesi arasındaki ilişkiyi olumsuz etkileyebilecek peşin hükümlerini dile getirmekten çekinmez. Annesi gitmeden önce de var olan iletişimsizlik, Hester’i şiddete yönlendirir ve bu şiddet, kardeşi Joseph’e yöneliktir. Irigaray, anne – kız arasındaki ilişki “ataerkil kültürlerde çifte bir dışlamaya tabidir; çünkü kadın, kadın özne olarak reddedilir ve kız çocuğu, kız-özne olarak eşitsiz bir şekilde tanınır. Uygarlıklarımıza egemen olan değerler eril cinsiyete ait olduklarını açıkça sergileyen değerlerdir” der (Irigaray, 2006: 49). Hester, bu dışlamaya, eşitsizliğe, özne olarak var olması önündeki engellere, kısacası egemen değerlere başkaldırarak ataerkil düzenin ummadığı tepkiler verir. Kristeva’nın Korkunun Güçleri kitabında açımladığı abject gibi sınırlara itildikçe sürgüne gönderildiği yerden, egemen olana meydan okur (Kristeva, 2014). Temel amacı nedir Hester’in? Bunu ancak aralarındaki çatışma sona erdiğinde Caroline ile konuşmaları sırasında söylediklerinden öğrenebiliriz. Bu konuşmayla Hester, hem Caroline hem izleyiciye/okura derdini açık bir biçimde anlatabilmiştir. Her şeye karşın ayakta durmak, kuyunun dibinde hayatta kalmak ve bunu da kanıtlamak ister:

HESTER: … Ben de yıllardır annemi bekliyorum. Hep Kediler Bataklığı’nın karşı kıyısından buraya doğru gelişini hayal ettim… beni burada sapasağlam, kendi ayaklarımın üzerinde dururken bulmasını hayal ettim. Hayatımı çekip çevirdiğimi görecekti, Carthage’ı, Josie’yi ve evimi görecekti. Onsuz ayakta durduğumu görmesini o kadar çok istiyordum ki, belki o zaman onu bağışlayacaktım… (Carr, 2016: 82)

Josie, Hester’i terk etmiştir. Kedi Kadın nedenlerini bilmese de ama Hester’i kızını bırakıp Kediler Bataklığı’ndan gitmeye zorlayanların kimler olduğunu biliriz. Xavier ve Carthage, yalnızca Hester’in değil, herkesin yaşamını tasarlama hakkını kendilerinde görürler. Boyun eğen, kabullenen ve direktifleri sessizce yerine getiren bir Hester olsun isterler karşılarında ama Hester direnir. Oyunda seçilen mekânlar, karakterlerle doğrudan ilişkilidir. Örneğin Hester bir karavanda yaşar. Bu mekân, onun yersiz yurtsuzluğunu vurgular. Öte yandan annesinin dönüşünü beklediği ve bırakmak istemediği Kediler Bataklığı da Hester’in direnişinin simgesidir. Kızıyla konuşurken “İnsanlara gülümsemek yetmediği zamanlar dişlerini göstererek hırlayacaksın” der (Carr, 2016: 36). Haklıdır Hester, bunu yapmak zorundadır. Sonrasında Hester ile kızının ilişkilerini bozmak için devreye Carthage Kilbride’ın annesi Bayan Kilbride girer. Torununa annesini kötülemeyi dener. Uzun süre mücadele eder ama başka bir yol kalmadığında Hester, kızıyla birlikte yaşamına son verir. Sonunda en ağır bedeli Hester ve kızı öder ama Caroline de Carthage ile mutlu olamayacağını anlamıştır. Mutluluk hayallerinin mekânı olacak ev, yanıp kül olmuştur. Babası Xavier ve kocası Carhage’ın Hester’e bıraktığı hasarlar üzerine mutlu bir yaşam kuramayacağını geç de olsa görür Caroline.

Anne-kız ilişkilerini çözümlerken annelik kimliğiyle birlikte toplumsal cinsiyet rollerini ve bu rollerin kişilerin yaşamını nasıl bir kıskaca aldığını da gösteren bir oyun, Kediler Bataklığı’nda… Özbey’in “A Psychologial Autopsy Of Hester Swane In Marina Carr’s By The Bog Of Cats…” başlıklı makalesinde de belirttiği gibi, annelik mitlerine eleştirel yaklaşan bir metin (Özbey, 2018). Hester, onu yaşadığı yerden uzaklaştırmak isteyenlere karşı direnip mücadele etmeyi seçerken komşusu Monica, vazgeçmesini, direnmemesini önerir. Monica’nın Hester’e önerdiği model, “fedakâr anne” rolüdür ve buna bağlı olarak Hester’in yaşamının odağına kızını koyup annelik kimliğine göre hareket etmesini ister. Monia’ya göre ideal olan imge, annelik mitlerine uygundur. Oysa Hester, yaşamını talan etmek isteyen kişilerle birlikte, aslında, bu mitler ve rollerle de mücadele eder. Haklarının bilincindedir ve bunu vurgulayarak dile getirir. Monica’nın da bildiği bir gerçek vardır: Carthage, o zamana kadar sahip olduğu tüm olanaklara Hester sayesinde ulaşmıştır. Oyun, bu anlamda, geleneksel ataerkil anlatıların tersine, kadına bir yaşam bahşeden bir erkek yerine erkeğe bir yaşam bahşeden bir kadın temsili sunar. İlişkileri yıllarca sürmüş, bir kızları olmuş; ancak oyunun geçtiği zamanda gelinen noktada Hester, hem Caroline’in babasının Carthage’a daha fazla maddi olanak sunması hem de yaşı ve etnik kökeni nedeniyle değersizleştirilmeye çalışılmıştır (Carr, 2016: 18, 19).  Bayan Kilbride ve Xavier, konuşmalarında sık sık etnik kimliği üzerinden de Hester’i aşağılar. Örneğin, Bayan Kilbride, torunuyla konuşurken “Sen Hester Swane’in piçisin. Sen bir ‘Kilbride’ değilsin ve asla da olmayacaksın” der ve Hester’i da Carthage’ı ele geçiren femme fatale imgesiyle betimlerken oğlunu “saf bir delikanlı” ve “kurban” olarak kodlar (Carr, 2016: 29).

Bayan Kilbride’ın söylemi, kadını değersizleştirirken erkek soyunu yücelten ataerkil zihniyeti ortaya koyan, aynı zamanda kadını bedeni ve cinselliği üzerinden aşağılayan ataerkil söylemdir. Ataerkil söylemi çözümleyen feminist dilbilim çalışmaları üç döneme ayrılır. Farklılık ve baskınlık yaklaşımı olarak adlandırılan ilk iki dönemde toplumsal cinsiyete ve özellikle kimliklerin çeşitliliğine dikkat edilmez ve toplumsal cinsiyet, birçok değişken göz ardı edilerek ele alınırken üçüncü dönemde toplumsal cinsiyet ve dil ilişkisi incelenirken ırk, sınıf, yaş, etnik köken, bölge, ortam ve kültür gibi değişkenlerin de dikkate alınması gerektiği savunulur.

Ataerkil söylemi Carthage, Xavier ve Bayan Kilbride’ın konuşmalarında ortaya koyan Carr, aynı zamanda feminist dilbilimin üçüncü döneminin dikkate aldığı ırk, etnik köken, yaş gibi değişkenleri de karakterler arası çatışmaları işlerken vurgular. Üçüncü dönem feminist dilbilimin savunduğu gibi cinsiyet, söylemde yapılandırılır ve birçok değişken bu yapılandırmada etkilidir (Litosseliti, 2013). Douglas, cinsiyete bağlı eşitsizliğe koşut olarak sınıfsal etkenlerin de devreye girdiğini Hindistan’daki kast sistemi üzerinden bir örnekle açıklar. Hindistan kast sisteminde daha aşağı kasttan bir erkekle cinsel ilişkiye giren kadına şiddetli bir yaptırım uygulanır; ancak erkek, aşağı kasttan bir kadınla ilişkiye girerse bunun bir yaptırımı yoktur. Erkeğin, ritüel bir banyo ile arındırıldığına inanılır. Ataerkil kültür, kadını kirli olarak kodlarken yaptırım uygulamalarında da eşit davranmaz ve koşullar her ne olursa olsun erkeği temize çekerken kadını cezalandırmaya hazırdır (Douglas, 2007: 158). Kristeva’nın kavramıyla ifade edersek Hester’in abject olarak kodlanmasında etkili olan elbette yalnızca cinsiyeti, etnik kökeni ve yaşı değildir. Başkaldırması da ataerkil yapı için tehlikedir ve bu yapının özneleri, onu tehditlerle yıldıramadığında bu defa toplumsal cinsiyet normlarına uymadığını gerekçe göstererek susturmak ister. Bir tartışmalarında Carthage, kızlarını almak için Hester’i “ideal bir anne” olmadığını ifşa etmekle tehdit eder (Carr, 2016: 39).

Kadınların değersizleştirmesinde rol oynayan ve eşitsizliği pekiştiren sosyoekonomik farklılıklar, kadınlar arası bir hiyerarşi ve çatışmaya da neden olur. Carthage ve diğerleri, Hester’in alt sınıftan biri olarak değersizleştirirken Caroline ve annesi için kullanılan sıfatlar, ataerkil düzenin kadınları kendi normlarına göre sınıflandırdığını ortaya koyar. Carthage, Caroline’e “Asil bir kadındı annen. Sen de öylesin, Caroline, buralardaki kadınlardan çok farklısınız siz” der (Carr, 2016: 50). Erkeğin “asalet” anlayışına göre kadın sanki yüceltilir. Oysa “asil” olarak tanımlanan kadınlar bu düzende ne kadar özgürdür? Xavier, kızı Caroline’i överken dış görünüşüne vurgu yapar ve bu betimlemelerinde olumlanan kadın, “narin, kırılgan” bir varlık olarak kodlanır. Devamında “Onları başka erkeklerin iyiliği için yetiştiriyoruz” tümcesinde de kadınlara yüklenen toplumsal cinsiyet rolleriyle birlikte kadını bir araç olarak gören ataerkil zihniyet açığa çıkar (Carr, 2016: 57).

Dolayısıyla ataerkil düzenin kendi normlarına uyan kadınları yüceltmesi de bir aldatmacadır ve kadınları egemenlik altında tutmanın başka bir yoludur. Başka bir deyişle, Millett’ın belirttiği “şövalyeci tutum”dur (Millett, 1973). Carr, kadının kendini yüceltmesini ise Bayan Kilbride üzerinden örneklendirir. Kadına doğurganlığı üzerinden konum veren ataerkil düzende kadının bir erkek çocuk annesi olması, hane içindeki konumunu yükseltir. Bu konumu, ilerisi için de gücü elde etme olasılığını artırır; çünkü Kandiyoti’nin belirttiği gibi, kayınvalide olmak, kadını hiyerarşinin en üst basamağına yükseltir. Öte yandan kayınvalide ile gelin arasındaki konum farklılığı, kadınlar arası bir hiyerarşi ve eşitsizlikle beraber çatışmalara da neden olur. Irigaray’ın anne – kız arasındaki iletişimsizliği açıklarken ileri sürdüğü sav burada da geçerlidir ve kadınlar arası çatışma da ataerkil yapının uygulamalarının bir sonucudur:

Kadınlar taze gelin olarak hayatlarına oldukça olumsuz güç ilişkileri altında başlarlar. Erkek çocuk doğurmak ve hanede kıdem kazanmak güç dengesini kadın lehine değiştirse de, kadın, gücünün doruğuna kaynana olarak ulaşır. Kadının görece güçlü konumunun döngüsel özelliği ve bir gün bu güce ulaşabilme beklentisi mevcut düzenin içselleştirilmesi yoluyla ataerkilliğin yeniden üretilmesinde önemli bir yer tutar. Bu bağlamda anne-oğul ilişkisi hayati önem taşır ve anne gelecekteki güvencesi olarak gördüğü oğlunu kayırır; böylece genç erkeğin kendi eşinden hizmet beklentilerini şekillendirir. Gelin-kaynana çekişmesi olarak ortaya çıkan olgu bu ataerkil kalıbın bir ürünüdür. (Kandiyoti, 2013: 87)

Ataerkil düzen, cinsiyetler arası eşitsizliğin yanı sıra aynı cinsiyetten insanlar arasında da eşitsizliğe yol açan ve çatışmalara neden olan bir yapıdır. Carr, Kediler Bataklığı’nda…’da bu yapıyı birçok değişkeni devreye sokarak çözümler. Bayan Kilbride, kaynana olarak gücünün doruğundadır ve hem oğlunu “ideal bir erkek evlat” olarak sunar hem de sahip olduğu güçle bir kadını, Hester’i, değersizleştirirken içselleştirdiği ataerkil söylemi kullanır. Bayan Kilbride’ınkine benzer bir biçem, Xavier’ın konuşmalarında da dikkati çeker. Ataerkil söylemde kadına yönelik sözlü ve psikolojik şiddetin fiziksel ve cinsel şiddete dönüşeceği Xavier’ın Hester ile tartışmalarındaki sözleri üzerinden örneklendirilir:

HESTER            Hem de nasıl var. Her şeyimi aldığın gibi anılarımı da söküp almak istiyorsun benden, ama alamayacaksın, çünkü ben senden daha güçlüyüm. Benden hiçbir şey alamayacaksın, çünkü buna izin vermeyeceğim.

XAVIER             (Silahını Hester’in boğazına dayar) Öyle mi dersin? Beni bu çingene oyunlarıyla faka bastırabileceğini mi sandın?

HESTER            Bırak beni!

XAVIER             (Daha sıkı yakalar) Carthage Kilbride’ın artığının bir tanda bakalım! (Silah zoruyla elbisenin eteğini kaldırmaya çalışır.)

HESTER            Seni uyarıyorum, bırak! (Mücadele ederler, birkaç el silah sesi, Xavier mücadeleyi kazanır.)

XAVIER             Kim güçlüymüş, sen mi ben mi? Şuracıkta sana istediğim her şeyi yaparım ve kimse de sana inanmaz, bana inanır. Ama şimdi bunu yapmak istemiyorum. Ne zaman gideceğini söyle bana. (Carr, 2016: 76)

Kadını cinsiyeti ve etnik kökeni üzerinden değersizleştiren ataerkil söylem, aynı zamanda şiddet türlerinin de birbiriyle ne kadar iç içe olduğunu da gösterir. Öte yandan yine Xavier’ın bu defa Carthage ile tartışmalarında söylediği “bir kadını bile idare edemiyorsun da benim malımı mülkümü nasıl idare edeceksin?” biçimindeki sözleri, kadının nesneleştirildiğini, başka bir deyişle, sahip olunan bir mal ile eş değer tutulduğunu ortaya koyar (Carr, 2016: 78).

Carr, Kediler Bataklığı’nda…’da yeniden yazım tekniğini kullanarak geleneksel ataerkil anlatıların tersine feminist bir yaklaşımla kadını ve öyküsünü odağa alan bir metin yazar. Sadece bir oyunla bile ataerkil yapıyı birçok yönüyle deşifre eder. Kadınlar arası hiyerarşi ve çatışmaların nedenlerini irdeler. Bir diyalog kurulduğunda aslında o fırsat baştan elde edilse her şeyin çok farklı olabileceğini gösterir. Ataerkil anlatılarda karşımıza çıkan mitleri eleştirel bir biçimde ele alır ve genel olarak ataerkil söylemin ne kadar yaygın olduğunu, içselleştirildiğini ataerkil yapının uygulamalarına nasıl eşlik ettiğini görmemizi sağlar. Hem bütün olarak hem ayrı ayrı karakterler üzerinden farklı yaklaşım ve kuramlarla çözümlenebilecek bir metin sunar. “Kuyunun dibinde hayatta kalma”ya çalışan Hester’i ve aslında ataerkil düzende kendisine çizilen sınırları reddeden ve boyun eğmek yerine mücadele etmeyi seçen bütün kadınları anlamak ve bu yapıyı sorgulamak için oldukça yetkin bir yapıt. Kediler Bataklığı’nda… Tuğrul Tülek’in yönetmenliğinde Tiyatro Pangar tarafından bugünlerde sahneye kondu ve prömiyerini 4 Mayıs’ta Manisa’da yaptı. 8 Mayıs’ta İstanbul DasDas’ta ve 16 Mayıs’ta Zorlu PSM’de seyircisiyle buluştu. Hem Tiyatro Pangar’ın okuma tiyatrosu hem Gülşen Sayın’ın Türkçeye çevirdiği Toplu Oyunları 1, Marina Carr tiyatrosuyla tanışmak için iyi bir fırsat.

KAYNAKÇA

Carr, M. (2016). Toplu Oyunları 1. Çev. Gülşen Sayın. Mitos Boyut Yayınları: İstanbul.

Douglas, M. (2007). Saflık ve Tehlike: Kirlilik ve Tabu Kavramlarının Bir Çözümlemesi. Çev. Emine Ayhan. Metis Yayınları: İstanbul.

Irigaray, L. (2006). Ben Sen Biz: Farklılık Kültürüne Doğru. Çev. Sabri Büyükdüvenci, Nilgün Tutal. İmge Kitabevi: Ankara.

Kandiyoti, D. (2013). Cariyeler, Bacılar, Yurttaşlar: Kimlikler ve Toplumsal Dönüşümler. Çev. Aksu Bora, Feyziye Sayılan, Şirin Tekeli, Hüseyin Tapınç, Ferhunde Özbay. Metis Yayınları: İstanbul.

Kristeva, J. (2014). Korkunun Güçleri: İğrençlik Üzerine Deneme. Çev. Nilgün Tutal. Ayrıntı Yayınları: İstanbul.

Litosseliti, L. (2013). Gender and Language: Theory and Practice. Routledge: New York.

Millett, K. (1973). Cinsel Politika. Çev. Seçkin Selvi. Payel Yayınları: İstanbul.

Özbey, K. V. (2018). “A Psychological Autopsy Of Hester Swane In Marina Carr’s By The Bog Of Cats…”. DTCF Dergisi. 58.1: 232-56.

Sayın, G. (2016). “Marina Carr ve Oyunları”. Toplu Oyunları 1. Mitos Boyut Tiyatro Yayınları: İstanbul.

Baran Barış – edebiyathaber.net (22 Mayıs 2019)

Yorum yapın