Kurşun Kalem 49. sayı yayımlandı

Ağustos 14, 2018

Kurşun Kalem 49. sayı yayımlandı

Kurşun Kalem dergisinin Temmuz-Ağustos sayısı yayımlandı.

Editörden

Merhaba,

İki bin’li yılları yaşadığımız bugünlerde edebiyatımız için homojen yapıdan söz etmek mümkün. Gü­nümüz edebiyatında, kalın konturlarla ayrılmış kuşak farklılıklarından söz edebilir miyiz? Şiirde, öyküde ya da romanda böyle bir kuşak farkı var mıdır? Günümüz teknolojisi yaşamı ve sanatı birlikte dönüştürerek benzerler yaratıyor. Hızlı bir değişim süreci içinde eserler de birbirinden ancak renk, ton, harmoni farkı ile ayrılıyor. Günümüzde yazan kişinin bilgi dağarcığı, yaratıcılığı ve sunumudur bu küçük farklılıkları oluşturan. Feridun Andaç “artık günümüzde ‘kuşak’ kavramı parçalanmıştır. ‘Siz, bugün, Küçük İskender’i şiiriyle hangi kuşak içine sığdırabilirsiniz? Ya Latife Tekin ‘i, Orhan Pamuk’u?” diye imliyor. Bunu düşünüp tartışmamızı da öneriyor. Biz de Kurşun kalem olarak iki bin’li yıllarda edebiyatımızda neler yazılıyor, kuşak farkı var mı yok mu, tüm düşüncelerimize yansıyanları tartışmaya açıyoruz. Yazılarınızı 25 Ağustos’a kadar “[email protected]” e-posta adresimize bekliyoruz.

Sabit Kemal Bayıldıran Kurşun Kalem yazı dizisini “Üçüncü Kuşağın Doğuşu” ile sürdürüyor. “Che’nin, devrimi kırdan başlatma anlayışı, Üçüncü Kuşağın köylüye ve onun kültürüne bakışını etkilediğini, Anadolu’dan İstanbul, Ankara gibi kentlere gelen şairlerin, buralarda varoşlarda yaşadığını, büyük kentte çektikleri sıkıntıyı, köylerini, kasabalarını özleyerek, anlatarak gidermeye çalıştıklarını ayrıca kırsaldan getirdikleri kültürü sosyalizmle harmanlayarak bir bireşim yaptıklarına” dikkat çekiyor. Psikanaliz Sohbetlerde, Beno Kuryel “Narsizm ve Kıskançlık Kıskacı” başlığı altında topladığı yazısında şöyle diyor: “Büyümek, aynada gördüğü imgesinden yola çıkmaktır. Aynada kendisini gören ego, simgeselliğin karmaşık renk tayflarında ötekinin ya da ötekilerin anımsattığı yalnızlıkla tanışır. Annesinden kopuşun ansal darbesinde yalnızlığın tohumları ekilir. Bilinçdışının dilini çözmek, varılamayan bir duraktır. Bilinçdışının yapı çözümüne başvurmak ezberleri tartışmaya açmaktır.”

Bu sayımızın dosya konusu “SANAT TA FAKİRLİK.” Tiyatronun Yoksulu Ya Da Ritüele Dönüş’ü Mustafa Bal yazdı. “Yoksul Tiyatro”da rol yapmak gibi bir söz kabul edilemez. Oynama biçimi ile değil süreçle ilgilenen bu tiyatro anlayışı mimesisi reddeder, şimdiye kadar uygulana gelen metin ve sahne egemenliğini kırar.” “Yoksulluğun Şiircesi ” yazısında Deniz Dağdelen Düzgün Eski Mısır’da şairi bilinmeyen şiirde geçen “Tanrının elinde yoksul musun/Eksik olsun ambarında servet/ Yüreğin şen mi için ferah mı/ Olmaz olsun/Üzüntü kumkuması zenginlik” dizeleriyle yoksulluğun, bir ters motivasyon ögesi olarak işlendiğine değiniyor. Yoksulluk temasını Türk şiirinden ve Batı edebiyatından örneklerle zengin bir yazıya dönüştürüyor. “Yokluk ve Yaratıcılık”başlığı altında Saime Bircan Sak, yaratıcılık ve yaşam şartlarının birlikte yoğunlaştığını imliyor. Yayla Boztaş “Sefalet Edebiyatı” öyküsü ile buluşturuyor okuru. “Yalanlar Yalanı Ya Da Fakirlik” şiiri ile Tan Doğan dosyamızda yer aldı. “Öyle Bir Tad Var Ki Fakirliğimizde, bırakamayız” diyor Hasan Varol ve Yunus Emre’den Özdemir Asaf’tan, Orhan Veli, Edip Cansever ve daha birçok şairden örneklerle fakirlik edebiyatına vurgu yapıyor. Mine Ömer Sanata Mektup’ta “Sanatın Okurdaki İzi”ni yazdı.

Murat Batmankaya’nın 300 sayfaya ulaşan ve henüz tamamlanmamış çalışması “Selim İleri Sözlüğü Yahut İzahlı Malihulya Kayıtları”ndan okurlarımız için seçtiği bir bölüme sayfalarımızda yer verdik. Beyaz Karga köşesinde Nalan Yılmaz “AylakAdam”ı yazdı. Kurşun Kalem yazı dizisi Alman Edebiyatından Esintiler’ de MevlütAsar, bu sayımızda Peter Rühmkorf’un yaşamından ve şiirlerinden çeviriler yaptı.

İlgi ile okunan köşemiz “Şairin 24 Saati”nde Yusuf Alper’in bir gününe konuk oluyoruz. Şairlerin bohem olmak zorunda olmadıklarını söylüyor Yusuf Alper “Ben 40 yıldır, Necatigil gibi bir adam olarak, elimde filemle Beşiktaş (Pardon; İzmir-Hatay) çevresinde eve ekmek vb. taşımaktayım. Üstünü açan çocuğumun yorganını düzeltmedeyim. Şairler de herkes gibi bir baba-anne-dede- nine olabilir. Memo kaybolduğu zaman Cemal Süreya’nın nasıl deliye döndüğünü, onlar için nasıl çalışıp didindiğini çok iyi biliyorum.”Nisa Leyla, “Kadın ve Edebiyat”ı, Nevin Koçoğlu “Metin Eloğlu Kadınları”mı yazdılar. Korkuyu Beklerken yazı dizisine Yayla Boztaş, Zeynep Çolakoğlu, Hakan Balcı katkıda bulunurken Ruhsan İskifoğlu da Edward Young çevirisi ile yer aldı.

Mine Ömer’le Tamer Öncül’ün “Hora Şeher” kitabı üzerine söyleşisi, Nezihe Altuğ’un ”Ayna ile Diriliş Thomas Düşerken-Altay Öktem” inceleme yazısı, “lan Mcıwan’dan Çağdaş Bir Hamlet: Fındık Kabuğu” Selman Büyükaşık’ın okuma defterinden okurla buluşuyor.

Yakından Geçen Öyküler köşemizi hazırlayan Handan Gökçek bu sayımızda “Büyülü Gerçekçilik” i gündeme getirdi. Bize gelen şiirleri Hakan Cem, öyküleri Mehmet Kuvvet, Yakından geçen öyküleri Handan Gökçek seçtiler. Ellinci sayımızda görüşmek üzere sevgiyle …

Mine Ömer

edebiyathaber.net (14 Ağustos 2018)

Yorum yapın