Kumdan kale | Anıl Ceren Altunkanat

Kasım 28, 2018

Kumdan kale | Anıl Ceren Altunkanat

Kalbi serseme çeviren bir başkasıdır.

Yazmak nedir? “Bir kelimenin fotoğrafı” mıdır? Bir kelimenin, bir cümlenin zihne düşürdüklerinin resmi midir? Zihnin içinden akıp satıra dökülen bir nehir, kendini yolda katbekat büyüten bir çığ? Yüzlerce, binlerce kaynaktan beslenen, ruhun gizli havzasında demlenen bir yaratım? Benliği dağıtan, kaleme işkence eden uyumsuzluğun güncesi?

“Birden kuruyan billur bir dere. Güzel bir şey, neşesiz, kirletilmiş. Yaratıcı ruh neden kendi kendine saldırır? Yaratıcı neden tüm olaylar dizisini tersine çevirir? Harap esin perisinin rehberliğinde kaldırılır kalem. Uyumsuzluk olmadan, diye yazar, fark edilmez uyum, uyumsuzluk olmadan, diye devam eder, Habil unutulmuş bir çobandan daha fazlası olarak betimlenemez.”

Adanmışlık’ta Patti Smith bir öykünün öyküsünü anlatıyor önce. Bir öykünün adım adım, satır satır büyüyüşünü içinde. Bir film sahnesinden, bir kitaptan, bir yolculuktan, bir sokaktan, ıssızlığın dondurduğu taşlardan damar damar, hücre hücre doğan bir öykü. Bir metnin en mahrem anları bunlar; doğum sancıları, var oluş çabası.

“Etrafta dolanırken beklenmedik ama tanıdık bir sersemlik kaplıyor içimi; soyut olan yoğunlaşıyor, zihinsel akım kırılıyor.”

Smith yine zihninin gizli alanlarına sokuyor okuru, yine ipuçlarından derili kopuk bir yolda ilerliyor okurla. O da okur kadar yabancı bu yola, o da okurla birlikte kelime kelime yaklaşıyor onu çağıran metne. Elinde fotoğraf makinesi; anların, izlerin peşine düşüyor. Okura ulaşanlar ise geride bıraktığı kanıtlar. Bir gezginin bölük pörçük güncesi.

“O bölümlere dönüp bakınca şimdi fark ediyorum ki şayet Adanmışlık’ı bir suç olarak ele alırsak, ilerlediğim sürece açıklamalar yazarak ardımda kazara kanıt bırakmışım.”

Patti Smith sokulgan ama uçarı üslubuyla bir kumdan kale inşa ediyor adeta. Dalgalar karşısında savunmasız, rüzgâr karşısında çaresiz. Ama var, orada bir yerde satır satır şekilleniyor. Burçları, kuleleri, zindanı… Her an yok olacak gibi. Her şeye direnecek gibi. Sözcükleri bir araya getiren duygu, kumları bir arada tutan anılar zamana kafa tutacak gibi.

“Belki Adanmışlık yalnızca ne ise odur, dünya görüşüyle kısıtlanmamıştır. Veya belki izi sürülmez havadan türetilmiş bir metafordur.”

Bir yazarın öyküsünü arayışı Adanmışlık. Her şeyden önce bu. Doğum sancıları. Kaybolduğu yollar, umutsuzluğu, eksiklik hissi. Birden beliren sözcükler; sözcüklerin yurtsuz kılışı yazarı. Her şeyden önce Smith’in, öyküsünde kendi evini, kendini arayışı. Çaresizliği.

“Sessizlik. Geçip giden arabalar. Metronun gürültüsü. Seher vaktini çağıran kuşlar. Eve gitmek istiyorum diye sızlandım. Oysa evdeydim zaten.”

***

Ve öykü doğuyor sonunda. Masalsı. Puslu. Buzun üstünde tehlikeli bir dans; sokulgan ama uçarı. Kaybolmuş bir şeylerin öyküsü; yurtsuzluğun, tutkunun, yalnızlığı öyküsü.

İşte bu şekilde Philadelphia’ya dönüştüm, yazdı daha sonra günlüğüne. Özgürlük şehri gibi. Ama ben özgür değildim. Açlık kendi kendinin muhafızıdır.

Etkileyici bir öykü bu, doğumuna okurun bizzat tanıklık ettiği ve bu yüzden yaratımın gücünü, büyüsünü fazlasıyla hissettiren bir öykü. İnsanın eline doğan bir çocuk gibi; çok iyi tanıdığı ama yine de her adımıyla, her sözcüğüyle şaşırtan bir mucize gibi. Gücünü nereden aldığını kestiremediğiniz ama her dalgaya, her rüzgâra kafa tutan kumdan bir kale gibi.

“Onların hikâyesi bir sonuca bağlanabilecek değil, yalnızca açığa çıkarılabilecek bir hikâye. İçinde mitin gerçek gücünü barındıran bir hikâye.”

Anıl Ceren Altunkanat – edebiyathaber.net (28 Kasım 2018)

Yorum yapın