Küçük Ağaç’ın Eğitimi: Yaşayarak öğrenmek | Serkan Parlak

Temmuz 18, 2019

Küçük Ağaç’ın Eğitimi: Yaşayarak öğrenmek | Serkan Parlak

Küçük Ağaç’ın Eğitimi öncelikle, yazarın büyük bir duyarlılıkla bütünleştiği Kızılderili bir çocuğun ruhunu yansıtıyor. Olayları aktaran 1. tekil kişi, kahraman anlatıcı, metindeki adıyla Küçük Ağaç, başından geçenleri algıladığı ve hatırladığı kadarıyla okuyucuya aktarıyor. Yaşamayı öğrenmeye çalışan bir çocuğun gözleri ve duyguları bize okumamız boyunca yol gösteriyor, doğanın içindeki yaşamı hem mizah hem de hüzünle sunuyor. Hayatı, ölüm dahil, bütün katmanlarıyla sevdiren derinlikli bir metin var elimizde.

Beş yaşında öksüz kalan bir çocuğun her türlü yapaylıktan uzak, her şeyin güzel yanını görmeyi öğreten bir büyükbaba ve büyükannenin yanında aldığı kısa süreli alternatif eğitimi anlatıyor. Küçük Ağaç’ın öğretmeni “ Büyükbaba Wales” melez bir Çerokidir. İyi bir çiftçi, daha da önemlisi bir bilge kişidir. Çevresindeki bütün canlıları anlayabilir, hissedebilir. Doğanın dengesini yaşayarak öğrenme yoluyla çok iyi kavramıştır. Torununa bir şey anlatacağı zamanı çok iyi bilir. Emir vermez ama unutmayacak biçimde öğretir. Bir şeyi kesin olarak bilmediği durumlarda, kendisine öyle geldiğini, mümkün olduğunu söyleyerek karşılık verir. “ Büyükanne Bonnie Bee” ise filozof edasıyla bazen derin metafizik konulara el atar. Bunları metaforlarla, bir çocuğun anlayabileceği bir biçimde anlatır. Torununa resmi bir okula gitmeden önce kelimeleri, ardından okumayı öğretir. Tarih okur, kavramları tartışırlar; politikacıları, insanları değerlendirirler. Büyükbaba az ve öz konuşarak, torununa elinden geldiğince her konuda yardım eder. Küçük Ağaç’ın Şekspir’den tutun da tarıma kadar birçok konuda bilgisi vardır. Küçük yaşta olmasına rağmen dedesine viski yapımında yardım eder. Ürettiklerini büyükbabasıyla birlikte şehre götürüp Bay Jenkins’e satar, payına düşeni alır. Çalışarak para kazanmayı öğrenir.

Büyükbaba politikacılardan pek hoşlanmaz. Bir gün dağ evine bir politikacı gelir. Küçük Ağaç’ı yanına alarak yetiştirme yurduna götürür. Hem çocuk hem de büyükleri için zor bir durumdur bu. Küçük Ağaç aldığı eğitimin yardımıyla zorluklara katlanmaya çalışır. Ama büyükbabasını tekrar gördüğü gün yurda devam edemeyeceğini anlar, evlerine geri döner. Artık çok mutludur. Zaman akıp geçer. Önce ona hayat bilgisi dersleri veren Söğüt John, ardından rakamları öğreten seyyar satıcı Bay Şarap, sonra sırasıyla büyükbaba ve büyükannesi hayata veda eder. Yetiştirme yurdundan sonra geçen iki yıl mutluluklarla doludur. Küçücük yaşına rağmen ölümü de içine sindirmeyi bilmiştir Küçük Ağaç.

Yazar Forrest Carter, romanını kurgularken şarkı ve şiir gibi farklı edebi metin türlerinden de yararlanıyor.( sayfa 12,72: şarkı; sayfa 20,186, 244:şiir) Buna ek olarak mecaz ve tasvirlerle metni daha da zenginleştiriyor. Yazar bu anlatım biçimlerini etkili bir biçimde kullanarak kurduğu dünya içinde yaşamamızı, roman kişilerine benzer duygular hissetmemizi sağlıyor, benzersiz yapılar oluşturuyor. Kendi ana diline has ifadeleri kullanmaktan kaçınmıyor, çünkü bu bir Kızılderili hikâyesi ve kişilerin anlaşma yolları kendilerine özgü. Mon-o-lah: Toprak Ana, Talcan: Şahin, Pa-koh: Panter, Ti-bi: Arı, Tel-gui: Arı, Oklahama: Uluslar gibi. Çeviride Türkçe dil varlığımızda yer alan torba yerine kullanılan “kıtık” ve hayvan derisinden yapılan bir tür ayakkabı yerine kullanılan “ makosen” sözcüklerini çok sevdim. İşte bu sözcükler içinde yer aldıkları edebi türlerle bütünleşiyor, bizi hikayeye daha fazla dahil ediyor. Metinde küfür ve argo sözcükler yok, ancak Küçük Ağaç büyükanne yanlarında yokken bazen büyükbabayla argo sözcüklerle konuştuğunu bize fısıldayıveriyor.

Küçük Ağaç, yaşayarak ya da doğadan edinilen deneyimlerin metaforlar üzerinden aktarımıyla hayata hazırlanıyor. Bunun için değişik yöntemleri var. Büyükbaba Wales, “gidişat” sözcüğünü hayatın akışı anlamında kullanıyor. “Kondos Olmak” akraba olmaktan ziyade birbirini anlamak yerine geçiyor. Hayvanları tanıtırken insanlarla olan ortak özelliklerini ön plana çıkarıyor. İnsan aklını ikiye ayırıyor: 1. Beden aklı, 2. Ruh aklı. Küçük Ağaç’ın hayatta kalabilmesi için bazı şeyleri öğrenmesi konusunda ona öğütler veriyor. Biriyle konuşurken karşısındaki kişiye saygılı davranmak, onun söylediklerini dikkatle dinlemek gerektiğini vurguluyor. Büyükanne ve büyükbaba Küçük Ağaç’ın geçmişini bilmesi gerektiğini de düşünüyor. Büyükbaba “ Bir adama kendi başına bir şeyler yapmasını öğretirsen, o da o zaman iyi olur” ifadesiyle bireyselliğin de önemli olduğuna işaret ediyor.

Romanda Küçük Ağaç’ın edindiği bilgileri kullandığının bir kanıtı olarak çağrışımlar ve iç konuşmalar yer alıyor. Yetiştirme yurdunda dayak yerken daha önceden edindiği bilgiden hareketle beden aklını kullanır ve çektiği acıyı hafifletir. Tutumlu olmayı kalem ucunu az açarak öğrendiğinden, yetiştirme yurdunda gördüğü adamın kaleminin sivri ucuna bakarak onun nasıl bir kişi olduğu hakkında fikir yürütür. Zorla yerleştirildiği yurt, kazandığı bilgileri uygulamak için ona uygun bir ortam sunar.

Sonuç olarak Küçük Ağaç’ın Eğitimi, bir Kızılderili çocuğun hayat hikâyesinde evrensel insanî değerleri billurlaştırır. Sanal ilişkilerle, hiper gerçeklikle sarmalandığımız gündelik hayatımızı, yapıp ettiklerimizi derinden sorgulamamızı sağlar. İlişkilerin yalnızca insanlarla değil; doğayla, dünya üzerinde var olan bütün canlılarla birlikte sürdürülmesi gerektiğini vurgular. Büyükbabanın da dediği gibi “gidişat” geçmişte, şimdi ve gelecekte çok hassas ve önemli bir konudur. Yaşamı çok sevdirdiği gibi ölüme de duyarlılıkla yaklaşmamızı sağlayan bu metin denge ve döngü üzerine kurulmuş bir hayata benziyor. Özellikle bir çocuğun bakış açısından yaklaşarak bunu fark etmek algılarımızı değiştiriyor. Biz doğanın içindeyiz, onunla hep iletişim halindeyiz, bütünüz aslında. Yazar bu tespitten hareketle bize var oluş nedenimizi ve hayatın anlamını bir kez daha hatırlatıyor.

Serkan Parlak – edebiyathaber.net (18 Temmuz 2019)

Yorum yapın